Ankara Sincan Cezaevindeki hak ihlalleri resmi olarak sona eren OHAL dönemini bile geçti. Bir tutuklu eşinin BOLD’a ulaştırdığı mektup, tutuklulara psikolojik işkence yapıldığını ve insani ihtiyaçlarının karşılanması konusunda eziyet edildiğini gösteriyor.
Güvenlik gerekçesiyle isminin gizli tutulmasını isteyen tutuklu eşi, Sincan Cezaevinde yaşanan skandalları tek tek anlattı. Paslı suları içmek zorunda kalan, yeterli sıcak ve soğuk su verilmeyen, yemekleri azaltılan, bir ağrı kesici dahi alamayan tutuklular artık çok zor durumda… “Siz bizi öldürmek mi istiyorsunuz” noktasına gelen tutuklular çaresiz.Mektubu aynen yayınlıyoruz…
28 AYDIR TUTUKLU:SU KOTAYLA SINIRLANDIRILDI
“Eşim 28 aydır tutuklu bulunuyor. Ancak yaklaşık olarak son 2 aydır olan uygulamalar OHAL dönemini aratır hale gelmiş durumda. Eşimin kaldığı bölüm zaten yapı olarak insanları psikolojik olarak daha da zora sokmak amacıyla inşa edilmiş.Koğuş 3 kişilik, dar, alçak tavanlı olan ufak havalandırmanın gökyüzüne bakan kısmı da dikenli tel ile çevrili durumda. Cezaevinin koridorları da iki kişinin yan yana yürüyemeyeceği kadar dar. Böylesi fiziksel şartların yeterince insanın tahammülünü zorladığı ortamda yaşanılanlar, artık insanların bedensel ve ruhsal sağlıklarını tehdit eder hale gelmiştir.
3 kişilik olarak planlanan koğuşlarda artık aşırı yoğunluktan dolayı 5 kişi kalıyorlar. Yere verilen yatakların üzerinde uyuyor sonradan gelenler. OHAL süresinde bile 24 saat devamlı olan sıcak-soğuk su artık bir kotayla sınırlandırıldı. Kota miktarı kalan kişi sayısı gözetilmeksizin sadece koğuş başına sıcak su günlük 40 litre, soğuk su ise 70 litredir. 3 kişi de olsa 5 kişi de olsa bu sınırdan sonra suları kesiyorlar.
Zaten tüm sistemleri gibi su tesisatı da çok eski olan cezaevinde 40 litrelik sıcak suyu temiz bir şekilde kullanabilmek için en az 20 litresini boşa akıtmak zorundasınız ki aksi halde çeşmeden akan su tamamen paslı ve kahverengi. Kalan su da ancak günlük 1 kişinin duş ve çamaşırını yıkamaya yeterli gelebildiğinden, bu sıcak yaz zamanında bile 5 günde bir ancak sırayla duş alabilme imkanına sahipler. Küçük bir koğuşta sıcak ve yetersiz havalandırmanın olmadığı bu şartlar insanları gün geçtikçe daha da zorluyor.
PASLI SUYU İÇTİLER ENFEKSİYON KAPTILAR
Suyun sınırlandırılması sadece çeşmeden akan suyla da sınırlı değil. İçme suyu için normalde kantinden şişe suyunu kullanıyorlar. Fakat Ramazandan beri kantine içme suyu da çok kısıtlı şekilde getirilmeye başlandı. Kantinden yeterince içme suyu alamayınca da çeşmeden akan paslı suyu içmek zorunda kalmışlar ve doğal olarak pek çok kişi ishal ve enfeksiyon sebebiyle doktora çıkmış, serum tedavisi görmek zorunda kalmışlar. Defalarca içme suyu için dilekçe yazmış olmalarına rağmen bu konuda dışarıdan yeterli su getirilmediği söylenmiş.
BEDENEN VE ZİHNEN ÇÜRÜMEYE TERK EDİLDİLER
Verilen yemekler de 5-6 aydan beri kademeli olarak azaltılmıştır. Yine koğuşta kalan kişi sayısına bakılmadan 5 kişi için 1 kepçe yemek verilmeye başlanmış. Eşimin dediğine göre bazı öğünleri bisküvi yiyerek geçirmek zorunda kalıyorlarmış. Bazı kişiler yeterince et/protein tüketemediği için vücudundaki değerler düşmüş ve B12 iğnesi olmaya başlamışlar. İnsanların hem bedenlerinin hem hafızlarının gün geçtikçe çürüdüğünü söylesem abartı olmaz bu durumda.Normalde et yiyemeyen kişiler doktora çıkıp bunu izah ettiğinde gerekli protein takviyesi için vejetaryen menü alabilme hakkına sahipler. Cezaevi yemekhanesinde bulunan diyetisyenler de günlük bir kişinin tüketmesi gereken ortalama karbonhidratı, proteini, yağı hesaplayıp menüleri ona göre düzenlediklerini söylüyorlar. Ayrıca hükmü kesinleşen tutukluların orada kaldıkları süre boyunca yedikleri yemeklerin, içtikleri suyun ücreti de tutukludan daha sonra talep edileceği de düşünülünce…
AĞRI KESİCİ DAHİ VERİLMİYOR: SİZ BİZİ ÖLDÜRMEK Mİ İSTİYORSUNUZ?
Cezaevinde kalan tutuklular devlet tarafından sigortalı olduğu için sağlık hizmetleri, ilaca ulaşma konusunda sigortanın kapsamındaki ilaçları talep edebilme hakları var. Bu kapsamın dışında kalan bazı ilaçları da ücreti karşılığında alabiliyorsunuz. Eşim de şiddetli baş ağrısı yaşadığı için dilekçeyle güçlü bir ağrı kesici yazmış.
OHAL döneminde bile bu konuda sıkıntı çıkmazken şimdi çocuk aspirini getiriyorlarmış. 6-7 çocuk aspirini içmesi gerekiyor ki bi miktar etki edebilsin. Aynı durum birkaç kez daha tekrarlanınca bir gün durumu bir müdüre “Siz bizi öldürmek mi istiyorsunuz?” diye anlatmış. Sonrasında sorulduğunda ilacın getirildiği ama kapı önünde bekletilip verilmediği anlaşılmış.Sık sık yapılan aramalardan birinde bir kitabın içi incelenirken, hiçbir özel anlam taşımıyor olmasına rağmen kitaptaki bir yerin altının çizilmiş olması sebebiyle de kınama cezası verilmiş.”