Hükümetler arası İklim Paneli’nin son yayınlanan raporunda Avustralya’nın kıyı bölgelerinde tehlikeli seviyede iklim değişikliği göze çarpıyor.
Buna göre kıyı topraklarında yaşayacak insanlar, şiddetli rüzgarlar, dalgalar, fırtına ve sele maruz kalacak. Raporda deniz seviyesinin 10 metre yükselmesi ve 2050 yılından itibaren Avustralya kıyılarında kış mevsiminin bir daha yaşanmamak üzere yok olması da göze çarpıyor. Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan raporun koordinatör yardımcısı ve Avustralya Devlet Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Nerilie Abram, “Avustralya için henüz geç kalınmış bir durum söz konusu değil ancak acil önlem alınması gereklidir” dedi.
Kıyıları tehdit eden bir iklim değişikliği tehlikesinin olduğunu ve bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini belirten Abram, “Küresel olarak, 2050 yılına kadar, bir milyardan fazla insan deniz seviyesinden 10 metreden daha az olan kıyı topraklarında yaşayacak ve deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli rüzgarlar, dalgalar, fırtına dalgalanmaları ve yoğun tropik siklonlardan sele maruz kalacak. Gelecekte iklim değişikliğini sınırlamak için harekete geçmezsek gelecekleri berbat görünüyor” dedi. Sera gazı emisyonlarının azaltılarak Avustralya’nın karşı karşıya olduğu zarar verici olaylara karşı 10 yıla kadar zaman kazanılabileceğinin altını çizen Abra, IPCC (Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli) raporunun son raporla benzer ifadeleri kullandığını ise sözlerine ekledi.
Üniversiteden yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Avustralya kıyı kentleri ve toplulukları, bu yüzyılın ortasına kadar yılda en az bir kez olmak üzere aşırı kıyı sel olayının daha sık yaşanacağını bekleyebilir. Ama şimdi harekete geçsek bile, okyanus ve bölgemiz değişmeye devam edecek, bu yüzden uyum sağlamak için planlar yapmamız gerekiyor. Avustralya’da kıyı topluluklarını kaçınılmaz deniz seviyesinin yükselmesine adapte etmek büyük olasılıkla önceliklidir. Bariyerler inşa etmekten planlı yer değiştirmeye, doğal kıyı savunması sağlayan mercan resifleri ve mangrovları korumaya kadar bir dizi olası seçenek var. Sera gazı emisyonlarını azaltılacağı yönünde gösterilen ancak ‘win-win’ odaklı ekonomik ön planlı iklim değişikliği çözümlerine sosyal tepkiler var. Fakat bu bilgili, etik, zamanında ve stratejik karar vermeyi gerektiriyor. Henüz bu alanda hazır değiliz. Rapor, dünyaya iklim değişikliğini ele almamanın yıkıcı sonuçları hakkında uyandırma çağrısı olarak hizmet ediyor. Kaybedecek vaktimiz yok.”