İnsan, şu dünya hanı ve misafirhanesinde rahat yaşayabilmek, mutlu ve huzurlu olabilmek ve bir takım sıkıntılara maruz kalmamak için zorluklara, çile ve ızdıraplara katlanıyor, gece gündüz demeden koşturuyor, yoruluyor, ağlayıp sızlıyor; ama yılmıyor, dayanıyor.
İnsan, bir makam sahibi olabilmek, bir rütbe elde edebilmek, bir villa, bir araba alabilmek için engelleri aşıyor, tünelleri geçiyor, deryalar ve akabelerle karşılaşabiliyor. Bu zorluklar onu hiç mi hiç yıldırmıyor. Bütün bu zorlukları aşıp arzularına ulaşabilmek için hayatı pahasına katlanıyor. Bu mevzuda kendine az bir yardım eden olsa, elinden tutan olsa, el ayak öper, teşekkürde kusur etmez.
İnsan kendini iyi okumalı, dünya nimetleri karşısında gösterdiği gayretler kadar âhirete yönelik fedakârlık da yapmalıdır.
Cenâb-ı hak Necm sûresi 32.âyette; “O iyiler, ufak kusur ve günahlardan olmasa da, büyük günahlardan, aşikâr hayasızlıklardan kaçınırlar. Senin Rabbinin mağfireti boldur. O sizi topraktan yaratırken ve siz annelerinizin karınlarında döl halinde iken mayanızın ne olduğunu gayet iyi bilir. Öyleyse kendinizi temize çıkarmayın, övünüp durmayın. Çünkü kimin Allah’ı daha çok sayıp O’na karşı gelmekten sakındığını O pek iyi bilmektedir.” buyurmaktadır.
Kâinat şehr-i muhteşemini; göz kamaştırıcı bir saray, bir villa olarak yaratıp insanoğlunun emrine veren Allah (cc), insanı o sarayın bir sultanı, bir halifesi, bir şerefli misafiri olarak yaratmıştır. Onu paha biçilmez kıymet ve değerde uzuvlar ve latifelerle donatmıştır. Onun bu takdir ve ikramlar karşısında Allah’a karşı saygıda kusur etmesi hoş karşılanabilir mi?
İnsan, bir defaya mahsus gönderildiği şu dünyada, sevgi, şefkât ve merhametle insanları kucaklayıp hoş görerek, âhiret hayatı adına yatırım yapmalı, sırlı anahtar olan kelime-i şehâdetle ebedî hayâtın kapısını aralaması gerekmektedir.
Ruh derinliği ve gönül zenginliğinin kaynağı bulunan Kur’an-ı Mûciz-ül Beyan ve Sünnet-i Seniyye denizine dalgıçlar gibi dalması, cennet bahçesinde kuşlar gibi uçar hâle gelmesi ve bunu vicdanında duyması gerekmez mi?
Bunca dünya zorluklarına katlanan insanoğlunun arzu ve istekleri hiç bitmeyecektir. Çünkü o, ebed yurdu için yaratılmıştır. Ebed diyarını, cennet ve Cemâlullâh’ı da isteyecektir. Onun içindir ki insan, bu arzu ve isteklerine ulaşabilmesi için iman etmesi, imanın gereği olarak ameli sâlih işlemesi, bu uğurda her türlü imkânlarını, kâbiliyetlerini seferber etmesi ve fedâkarlıkta bulunması gerekir.
Bunun için de insanın, her şeyden evvel hâlis bir niyetle, acz, zaaf ve fakrını itirafta bulunarak, ibâdet ve taatte samimâne Allah’a teveccüh etmesi gerekmektedir.
Allah (cc), îman, ibâdet, Allah yolunda hizmet, namaz, oruç, zekât, karşılığında cennet vaat ederken, dünya adına hiçbir ücret istememektedir. Kaldı ki, orucu sağlığın yerinde ise tutman, zekâtı imkânın yeterli ise vermen, haccı, yol emniyetin, maddî imkân ve sağlık durumun müsait ise yerine getirmen emredilmektedir.
Bütün bu emirler, hâlis bir niyetle yerine getirildiği takdirde, hayatı tatlandırır, renklendirir, vicdana itminan, mutluluk ve huzur verir. Aynı zamanda ebedî saadetin kazanılmasına, cennet kapılarının açılmasına vesile olacaktır.
Hucurat sûresi 8.âyette; “Ama Allah size imanı sevdirdi ve onu kalplerinizde güzelleştirdi; inkârdan, fâsıklıktan ve isyandan ise sizi iğrendirdi. İşte Allah’tan bir lütuf ve nimet olarak doğru yolda yürüyenler onlardır. Allah her şeyi hakkıyla bilir, tam hüküm ve hikmet sahibidir.” buyrulmaktadır.
Ey insan! Sen de biliyorsun ki, dünya fâni, burada durdurmuyorlar. Cebrî bir sevkiyat var. Ölümle dünya hayatı kapanıyor. Uğruna canımızı ortaya koyduğumuz her şey senden ayrılıyor.
Dünyaya gelen çocuğun tekrar anne karnına geri dönmesi mümkün olmadığı gibi, insanın da dünyaya geri dönme şansı kalmıyor artık. Binâenaleyh, fırsat elde iken, her an dâvete hazır olduğumuz şu dünyamızı, ebedî hayatı kazanma yolunda harcama, en akıllıca, insana yakışan bir tavır olacaktır.
Bu fırsatı kaçırmamak senin elinde ey insan! Aklını, irâdeni iyi kullandığın takdirde, merhameti Sonsuz Allah, rahmet kapılarını açacak, dünyada ve ukbâda seni mutlu ve huzurlu kılacaktır.
Unutmamak lâzımdır ki, Allah (cc) bizi hayvanlardan bir varlık yapmamış, insan olarak ahsen-i takvim sırrına mazhar kılmıştır. Böylesine ilâhî bir lütfa mazhar olan insan, “belhümedal (hayvan hatta ondan da aşağı)” tokatına müstehak olmamalıdır. (A’raf, 179)
Ey İnsan! Dünyâda meşrû dairede ne yaparsan yap, O (cc) emrettiği için yapmalı ve Allah’ın koyduğu ölçüler içinde yaşamalısın!
İnsanlığın İslâm’a, İslâm’ın da model bir Müslümana ihtiyacı olduğunu unutmamalısın!
Böylece gelecek nesillere örnek olmalı, dinin haysiyet ve şerefini korumalı ve kurtarmalısın!
Hakkı tutup kaldırma yolunda her türlü engellere -en az dünya işlerindeki kadar- katlanmalı ve böylelikle fânî hayatını bâkileştirmelisin!