ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Yaklaşık 1,5 milyar Müslüman var yeryüzünde.Dünya nüfusunun %23’ünü oluşturuyorlar.
‘Müslüman Devlet’ olarak bilinmenin, şüphesiz önemli bir ağırlığı ve bu ağırlığın getirdiği sorumluluk var.
Tespitlere göre, 60 civarında Müslüman devlet birbiriyle kavgalı.
Sadece birbiriyle değil, kendi vatandaşlarıyla da barışık değiller.
İnsan kaynağını bozuk para gibi harcayan, vatandaşını terörist ilan eden ülkeler de genelde Müslüman ülkeler ne yazık ki…
Demokratik standartlara sahip olamamaları da ayrı bir bahis elbette.
Yaşı ve cinsiyet ayırt etmeksizin, evlatlarını zindanlarda çürüten, ardından dünyaya insanlık dersi vermeye kalkışan, demokrasi mavalları okuyanlar da yine Müslüman ülke yöneticileri…
Linç dersen, linçin bini bir para…
Zulmün ve haksızlıkların son bulması, ayrımcılıkların bitmesi için ölüm orucuna yatan Grup Yorum üyelerinin yaşadıklarına bakar mısınız?
HELİN, MUSTAFA, HALİME GÖKHAN, NESERİN!
Yaşatmayı değil, ölmeyi güzelleyen, ölmelere güzelleme yakanlar, körler ve sağırları oynamakta, gencecik sanatçılar, öğretmenler, gazeteciler, yargıçlar bu duyarsızlığın içinde can vermektedir.
Helin‘in ardandan, Mustafa da genç yaşında zalim çarkın kurbanları arasına katıldı.
Tıpkı Halime, Nesrin ve Gökhan öğretmenlerin işkenceyle öldürülmeleri gibi…
Aynı gruptan İbrahim de ölüm döşeğinde, acı ki oralı olup, sesini duyan yok.
Böyle bir nobranlık ve hoyratlığa hiç ülke şahit olmadı doğrusu.
Derin hissizlik ve duyarsızlık var ülke genelinde…
İktidar bu kadar zalim, halk da bir o kadar kör ve sağır.
Yöneticiler, kaba, küstah…
Çok çirkin ve çirkef bir yaklaşım sergiliyor, güç sarhoşu muktedirleri.
Pırıl pırıl yetişmiş insanlar, çareyi ülkesini terk etmekte buluyor.
Onun için, göçmenlerin çoğu İslam coğrafyasından…
Muhacirlerin ortak kaderi; ülkelerindeki diktatörlerin baskısı ve fakirlik değil mi?
Ya da;
Rüşvet,
Hırsızlık,
Haksızlık,
Adaletsizlik değil mi?
Baskı ve zalimliğin tüm renk ve çeşitleri bu yöneticilerde hâkim değil mi?
“Davamız İslam, derdimiz Müslüman” diyenler, münafıklığın zirvesinde değiller mi?
Siyasal İslamcılar, güzelim dini, akıl almaz bir noktalara savurdu, değerleri berhava ettiler.
Tüm kutsalları öylesine değersizleştirdiler ki…
Değersiz kalpler ve eller, hangi değerleri üretebilirler ki?
İnanılmaz, akıl almaz bir sarmal…
MABETLERE KİLİT, MEKKE YALINIZ!
Mevla, bu gayri ahlaki ve vicdani duruştan dolayı, ilk defa yeryüzünde, toplu bir şekilde yüzümüze, tüm mabetlerin kapılarına kilit vurdurdu.
14 asır sonra, Kâbe’nin kapıları da…
Zulümlerden yakalarını sıyrılabilenler, sığındıkları başka başka diyarlarda ülkelerde Ramazanlarını idrak ediyor.
Huzuru kendisiyle aynı dinden ve inançtan olmayanların ülkelerinde buluyorlar.
Bu utanç vesilesi değil de nedir?
Yöneticileri böylesi nobranlardan oluşan ülkeler, kime örnek olabilir ki?
Bu temsilcilere bakanlar, hangi dini veya karizmayı kıskanabilir ki?
Adalet başka vadide, merhamet başka coğrafyalarda…
LİDERLERNDEN SICAK MESAJLAR!
Bu vicdanlı ülkelerin liderleri, sıcak bağırlarını açtıkları Müslümanları, tüm sıcak mesajlarıyla kucaklıyorlar, insanilikleriyle güven telkin ediyorlar.
Avustralya, Almanya, Kanada, Hollanda ve Yeni Zelanda liderleri, bu sıcak yaklaşımların en gözde liderleri…
Liderler; Scott Morrison, Angela Merkel, Justin Trudeau, Mark Rutte, Jacinda Ardern, Ramazan mesajı yayınladılar. Sosyal medyadan “Esselâmü aleyküm!” diyerek sıcak mesaj veriyorlar her ramazanda ve bayramda.
Bu yıl da, ülkelerindeki ve tüm dünya Müslümanlarıyla empati kurarak, selamlar gönderdiler.
İnsanlık ailesi olduğumuzu, aynı anne ve babadan doğup, yeryüzüne yayıldığımızı hatırlattılar.
Müslüman, Hristiyan, Yahudi, Hindu, Budist gibi tüm inançların, insanlık potasında, aynı kıymete haiz olduğunu kaydettiler.
Barış ve toleransın önemine dikkat çektiler…
Manevi yenilenme ve bağışlanma ayı olarak kaydettiler 11 ayın sultanını…
Farklı inanç, kültür, din ve dile sahip coğrafyalardan gelerek, ülkelerine sığınmış insanların ahenk ve barış içinde yaşamalarının öneminin altını çizdiler…
Müslümanların, ülkelerine kattıkları katma değer nedeniyle, eş ve aileleri adına minnettarlığını ifade etti bu liderler.
Hollandalı lider Rutte, korona nedeniyle kapalı bir camiyi, sembolik olarak ziyaret etti.
Ülkemiz Avustralya’nın Başbakan Morrison’ın, ramazan mesajı, Türkçe dâhil, ülkesindeki Müslümanların kendi farklı dillerinde paylaşıldı. Morrison’un selefi de, farkı inanç temsilcilerini iftar sofrasında evinde ağırlamış, iftar için ezan okutmuştu.
Liderler, empati kurmanın altını çizdi…
Tefekküre ve merhamete vurgu yaptılar.
Manevi iklimin önemine değindiler.
Cömertliğe ve infak etmeye çağırdılar…
Yardımlaşmanın ve dayanışmanın hayati önemine işaret ettiler.
Korona virüsü nedeniyle, herkesin karşılıklı maddi ve manevi sorumluluklarını hatırlattılar
Kur’an ve Hadislerden atıflarla süslediler konuşmalarını…
“Komşusu açken tok yatan kimse bizden değildir.” hadisi hatırlatıldı mesela.
Bu kutlu ayda, başkalarının ihtiyaçlarını öncelemeyi hatırlattılar biz Müslümanlara…
Vatandaşlarını ‘ağaç kabuğuna‘ yemeye layık gören, açlıkla onları terbiye eden; ahlaktan, terbiyeden yoksun yöneticilere ‘mü’mince sıfatlarla’ cevap verdiler.
Ötekileştiren, yok sayan, düşmanlaştırıcı, ölüme mahkûm edici dil ile bu insani dil birbirinden ne kadar da farklı değil mi?
Yandaş değil paydaş olun dediler, mabetleri kirli siyasete alet eden mevkidaşlarına…
Tam mü’mince sıfatlarla, eylem ve söylemlerde bulundu başka başka inançların liderleri…
Mesela Kanada Başbakanı Trudeau’nun;
“İslam’ın kalbindeki merhamet ve cömertlik gibi değerler, her zamankinden daha fazla yankılanıyor.”
şeklindeki sözü düşmanlaştıran, kin ile yatıp kalkan yöneticilerin kulağına küpe olmalı…
MÜSLÜMANLARA AĞLAYAN BAŞBAKAN!
Hatırlarsanız, Christchurch (Mesih Kilisesi) şehrindeki terörist saldırıda, Başbakan Jacinda Ardern, eşini kaybeden siyahi anneye içten sarılarak; “Siz, bizlersiniz!” mesajıyla herkesi ağlatmıştı. Bilhassa İslam ülkelerindeki bağnaz liderlere ve Hristiyan dünyasının hoşgörüsüz idarecilerine ders vermişti. Bu örnek davranış, tarihe geçmişti.
Öyle ya?
Ülkesindeki Müslümanları kucaklayan, acısıyla ağlayan Başbakan olursan Allah da, dünyanın en ucundaki ülken Yeni Zelanda’yı, göçmenlerin aziz yurdu ‘güvenli bir cennet’ köşesi yapar.
Gönüller ve niyetler samimi olunca, Mevla’da başarıyı getirir.
Örnek mi?
Dünyanın baş edemediği Korona-virüsüyle, bu birlik ve dayanışma içinde yenerek, dün itibariyle ortadan kaldırıldığını dünyaya duyuran ilk lider ve ülke Yeni Zelanda.
Avustralya Başbakanı’nın ramazan mesajıyla bitireyim:
“Birbirimizi sevmeyi ve dua etmeyi sürdürebiliriz. Mübarek Ramazan, özel fedakârlık sürecidir. Bu ay, derin düşünce ve yenilenmenin yanı sıra, oruç ve dua zamanıdır. ” diyerek, “mü’mince” sıfatlarla güzel bir başka ders geçti…
İşte onun için dünyanın 225 ayrı ülkesinden, 200 farklı dil konuşan, 125 değişik dini inanışa sahip münevver insan, barış ve hoşgörü içinde yaşıyor, Kıta Ülkesinde.
Çokkültürlülük şemsiyesi altında.
Ülke nüfusunun yüzde 10,8’lik kısmı ise hiçbir dine mensup değil.
Yani dinsiz.
Ama kimse kimsenin özel yaşantısıyla veya inancıyla ilgilenilmiyor.
Bu anlayışı, Türkiye’de bugün, farklı cinsel tercihe sahip insanları, kamuoyunun önünde tartışmaya açan, siyasal ranta dönüştürmeye tenezzül eden pespaye anlayışla nasıl yan yana koyaraz?
Hasılı, ecnebi ülkelerin ve liderlerin örnek söylem ve eylemi bunlar… Müslümanlık mı göklerde galiba? e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au