HAFTANIN YORUMU
Bu münevver ülkeyi yöneten hanım bir Başbakan.
Dünyanın bucundaki ülke, örnek bir politikacı.
Aynı zamanada erdemli ve vicdanli bir Anne.
Müslüman liderleri cebinden çıkaracak farsetli bir siyasetçi.
Dünyanın en uç noktasında ama vicdanın tam ortasında.
Bir çok yöneticiye ama özellikle Müslüman liderlere, ülkenin nasıl yönetildiğini gösterdi.
Yeni Zelanda Başbakanı Jacinda Ardern’den söz ediyoruz.
Hızlıca aldığı tedbirden dolayı, korona virüsünü adeta ülkesine sokmadı.
Çünkü halkının sağlığını, kendi sağlığı kadar önemsedi ve çabaladı.
Sonra…
Korona nedeniyle, başta kendisinin ve bakanlarının maaşlarından yüzde yirmi kesinti yapılacağını dünyaya duyurdu.
Hem de altı ay.
Jacinde Ardern, milletvekilleri için “zaten iyi maaş alıyorlar” diyerek 12 ay boyunca maaşlarına zam yaptırmadı.
Parlamenterlerin maaşlarına normalde yüzde 3 zam yapılması öngörülüyordu.
Codiv19 için ön cephede mücadele eden sağlık görevlileri ve diğer memurları kararın dışında tutu, maaşlarına dokundurtmadı.
Dünya, empati sanatı güçlü olan bu siyasetçiyi camiye yapılan terörist saldırısındaki ‘asil’ duruşuyla tanımıştı.
Hatırlarsınız Christchurch şehrinde iki camiye yapılan korkunç saldırıda, masum insanlar katledilmişti bir Cuma günü. Terörün, dünyanın ucundaki ülkede yaktığı yüreklerin acısını ve yasını, şefkatiyle adeta sinesinde eritmişti.
Ülkesi Yeni Zelanda nüfusuna atfen; “5 milyon üyeli ekip” diyen bir lider.
Mağdur olan Müslümanları bağrına bastı.
Camide anneleri kucakladı, hayatını kaybedenlerin babalarına sarıldı.
Acılı ailelerin, sevinciyle sevindi, hüznüyle yas tuttu.
Sıkı sıkı sarıldı, ülkesindeki Pakistan, Afganistan, Mısır, Suriyeli ve diğer gözü yaşlı insanlara.
Empati için Müslümanlar gibi; başörtüsü taktı.
Samimi duruşuyla, başörtüyü yıllarca siyasi ranta çevirenlere anlamlı ders vermiş oldu.
Bu anneleri, bebekleriyle zindanlara tıkayanlara ahlak dersini geçti.
Christchurch’teki vahşeti, baştan sona seçim meydanlarında çoluk çocuk herkese gösterecek kadar şirazeden çıkmış siyasal İslamcı liderlerle kalite farkını gösterdi.
Siyasi rant peşinde hiç olmadı.
Siyasetin kin ve nefret saçan, kutuplaştıran, mahallelere, gruplara ayıran dile asla tenezzül etmedi.
Gönülleri viraneye çeviren dili zehirli liderlere karşın umut meşalesini yaktı.
Ve herkesi, altın harflerle yazılacak, şu kuşatıcı cümleyi kurdu:
“Hepimiz biriz, onlar biziz”
Ardern’in bu insanî ve ‘İslami’ yaklaşımı sayesinde tüm toplumun acısını paylaşarak hafifletti.
“Güvenlik ve sığınma için ta buralara gelen bir ailenin güvende olması gerekiyordu” diyerek, tüm sorumluluğu üstlendi.
Adeta mümince bir duruş!
Saldırının yapıldığı günden sonraki ilk Cuma’daki anma programına katıldı Arderen.
Tüm devlet radyo ve televizyonları o günde, ezanı canlı yayınlama talimatını verdi.
Christchurch’deki Hygle Park’ta kılınan cuma namazına tesettürlü katıldı.
Halkıyla saf tuttu.
Tüm inançlara saygı dedi.
Anma törenindeki kısa ve tarihi konuşmasına, Peygamberimizin hadisiyle başladı.
Kalplere dokunarak; “Peygamber Muhammed dedi ki ‘Karşılıklı şefkat, merhamet ve sempatileri ile inananlar tek bir beden gibidir.
Vücudun herhangi bir kısmı acı çekerse, tüm vücut acı çeker.’ Yeni Zelanda da sizinle yasta, biz biriz.”
Ne erdemli bir tablo değil mi?
Ne naif bir yaklaşım ve yapıcı bir dil?
Mesela, İzmir’deki depremde afet bölgesine, eskort, zırhlı araçlar ve koruma ordusuyla geçit yapan ‘Ümmetin lideri!’ gibi yapmadı.
Tabuta yaslanarak, bayat ve hamasi nutuklar hiç atmadı.
Ülkeyi yönettiği halde, İzmir’deki depremin sonuçlarını üstlenmeyerek; ‘Vesayetçi zihniyetin ihmali’ diye suçunu kimseye caba yapmadı.
Bir başka münevver siyasetçi
Kanada Başbakan Justin Trudeau.
O da yine yüreklere su serpti.
Yeni Zelanda saldırısında da aynı beyefendi tavrını sergilemişti.
Fransa’nın Nice şehrinde meydana gelen alçak saldırıya “iğrenç” dedi.
İtidal çağırısını yaptı.
Katillerin İslam’ı temsil etmediğinin de altını çizdi.
Müslümanın terörist, teröristin ise Müslüman olamayacağını hatırlattı.
“Bu saldırıyı yapan katiller, İslam’ı temsil etmemektedir” diye haykırdı adeta Can-adanın Başbakanı.
Keşke bu basiretin zekâtı Müslüman liderlerde ümmette ümit! İçin yola düşenlerde de olsaydı.
BATIYA GİTTİM İSLAM’I GÖRDÜM AMA MÜSLÜMAN YOKTU
İslam’da modernist eğilimin öncülerinden Mısırlı Muhammed Abduh’un: “Batı’ya gittim, İslam’ı gördüm, ama Müslüman yoktu. Doğu’ya döndüm, Müslümanları gördüm, ama İslam yoktu.” sözünü sanki bugünler için söylemiş.
Öyle ya!
Eğer bir din(dar), ezilenin sesi olmuyor, yetimin hakkına ve mağdurun hukukuna sahip çıkmıyorsa o din afyon, o dindarsa, yalancı ve yobaz değil mi?
Baksanıza, Siyasal İslamcılar, artık kötülüğü inkâr etmiyor ve var güçleriyle savunuyor ve yüceltiyor.
İnsan ahlakına, haysiyetine, onuruna, evrensel tüm değerlere aykırı her türlü davranışlarıyla gurur duyacak kadar lanetli hale geldiler.
Kaba ve kabadayı…
Nobran ve tehditkâr…
Şantajcı ve kavgacı…
Kin ve nefreti teşvik ederek hem alkışlatıyor hem de bayraklaştırıyorlar.
Milleti, devletine, devleti de milletine nefret ettirir hale geldiler.
Hâlbuki ki, devletin varlığı, bekası, ses ve nefesi, milletin yaşaması ve güçlü olmasıyla mümkün.
Öyle demiyor mu Şeyh Edebali, Osmangazi’ye;
“Ey oğul! İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”
Vatandaşını helikopterden atarak, polisini hücrede plastik sandalyede öldürten, korona döneminde binlerce vatandaşını zindanda ölüme terk eden devlet ve onun anlayışına lanet.
RECEP YAZICIOĞLU!
Merhum Recep Yazıcıoğlu’nun bir deprem hatırasıyla yazımı bitireyim.
Kızının evi Erzincan depreminde yıkılan vatandaş, devletin deprem mağdurlarına vereceği evi almak için kızıyla, valiliğe gider.
Öğle arası olduğu için ellerinde evraklar beklemeye başlar.
Bu arada kot pantolonlu, yakası açık gömlekli biri gelir.
“Amca buyur” der.
Vatandaş derdini anlatır.
Kot pantolonlu şahıs, evrakları alır bir odaya gider bir kaşe basar, diğer odaya gider başka bir evrak alır doldurur deftere kaydeder.
Son olarak “Vali” yazan odaya girip çekmeceden mührü alarak kâğıtlara basar vatandaşa uzatır.
Hayretle izleyen yaşlı amca, biraz da çekinerek,
“Yeğenim çok sağ ol ama Vali bey benim yüzümden sana kızmasın. ”der.
Kotlu şahıs: Yok amca kızmaz.
Sağ ol yavrum, adın nedir senin?
Recep benim adım amca.
Yoksa sen Vali Recep Yazıcıoğlu musun?
He ya…
Bu hatırasını anlatan Yazıcıoğlu:
“Kim kutsal devlet diyorsa, kutsal değerlere küfür ediyor.
Devletin kutsalı olmaz.
Kutsal olan insandır, millettir.
Üç-beş kişinin bir araya gelip kurduğu yönetim organizasyonunun adı olan devletin nesi kutsal.”
Mekanın cennet olsun Yazıcıoğlu.