Anadolu Atayün’ün eşi Birsen Atayün ve çocukları 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilk kez konuştu: “Bu operasyonu yapma” diye tehdit edilmiş. Önce tayinle tehdit etmişler. Tayinden korkmadığını görünce ölümle tehdit etmişler. Ölümden korkmadığını görünce de bizimle tehdit etmişler. Acı çektik kelimesi ağır olur; üzdüler, üzüldük…
CEM MORA-KRONOS
Konya Eski Emniyet Müdürü ve Polis Başmüfettişi Anadolu Atayün’ün eşi Birsen Atayün, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilk kez konuştu. 15 Temmuz’a kadar farklı mecralarda seslerini duyuran Atayün ailesi, darbe girişiminden sonra aldıkları tehditler nedeniyle zor günler yaşadı ve uzun bir suskunluk dönemine girdi.Eşiyle ilgili soruşturmalar ve davalar sürerken Birsen Atayün de tutuklandı; iki oğlu ve kızı gözaltına alındı.Polis başmüfettişi Anadolu Atayün, 22 Mayıs 2015’ten beri Ankara Sincan Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda tutuluyor. 2007-2008 yıllarında emniyet müdürlüğü yaptığı Konya’da yürüttüğü Okyanus Şirketler Grubuna yönelik yolsuzluk operasyonundan sonra görevden alınan, bir süre sonra da tutuklanan Atayün, Hizmet Hareketi cemaati üyeliği dahil yargılandığı çeşitli davalardan 43 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmıştı. ‘Akdeniz imamlığı’ ve ‘örgüt üyeliği’ iddiasından ‘komutan’a kadar çeşitli suçlamalar yöneltilen Anadolu Atayün’ün 300’ü aşkın dosyası vardı. Birsen Atayün bu süreci ayrıntılarıyla anlattı.
Hakimin, “Kusura bakma en az beş kişiyi tutuklamak zorundayım” dediği davada, aslında 25 kişinin tutuklanmasının beklendiği de cezaevi müdürünün itirafıyla ortaya çıktı. 25 kişi için hazırlık yaptıklarını belirten cezaevi müdürü, Anadolu Atayün’e, “Biz 25 kişi bekliyorduk, siz beş kişi geldiniz” ifadelerini kullandı. Anadolu Atayün, Okyanus Operasyonu’ndan 43 yıl hapisle cezalandırılırken, operasyon yaptığı Konyalı ‘iş insanı’ Nusret Argun ise o belge ve bilgilerle 180 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak beklendiği üzere, karar 2017’de Yargıtay’da bozuldu ve 234 sanığın tamamı beraat ettirildi.Birsen Atayün, 15 Temmuz darbe girişimin olduğu gece fotoğraflarının sosyal medyada paylaşılarak “helalinizdir” denildiğini de belirterek, “En çok o zaman korktum” diyor.Anadolu Atayün’ün (53) eşi Birsen Atayün (50) ve çocukları Bülend Yusuf Atayün (26), Yasemin Atayün (21) ile Harun Efe Atayün (19) yaşadıklarını anlattı…
Birsen Hanım, eşiniz Anadolu Atayün ne zaman ve hangi suçlama ile tutuklandı?
Anadolu Atayün 22 Mayıs 2015’te. 2007-2008 yıllarında Konya’da Nusret Argun isimli şahsa yaptığı Okyanus Operasyonu sebebiyle tutuklandı. Eşim tutuklandığında 30 yıllık polisti, emniyet mensubuydu. Tutuklanmadan önce ocak ayında meslekten ihraç edilmişti.
Eşiniz polis teşkilatının tanınan isimlerindendi. Zor muydu Anadolu Atayün’ün eşi olmak?
30 yıllık polis eşi olmak kolay değil tabii ki. Hele de böyle çok çalışan bir adamın, vatanına milletine âşık, görevine âşık bir adamın eşi olmak kolay bir şey değil. Hatta çocukları olmak da… Çocuklarım açısından hiç kolay olmadı…
Ne gibi zorlukları vardı?
Yoğun çalışırdı her zaman. Genelde hep yalnızdık. Birçok tehlike atlattık aile olarak.
Nasıl tehlikeler?
Mesela Kırıkkale’de kızımı kaçırmaya çalıştılar, yaptığı operasyonlardan canı yanan birileri, sabah dershaneye giderken arabaya sokmaya çalışmışlar, çığlık atınca kurtulabildi. Ki biz devamlı tembihliyorduk böyle bir şey olursa çığlık at, bağır diye. Çok bağırınca bırakıp kaçmışlar. Daha sonra Konya’da Okyanus Operasyonu’nu yaparken eşim çok tehditler aldı. Ayrıca bizi de tehdit etmişlerdi. O arada büyük oğlumu kaçırmaya kalkıştılar. Çok şükür başaramadılar. Çünkü Konya’daki operasyonu istemediler tabii. Kime dokunacaksa artık, onlar istemedi.
Okyanus Operasyonu kime dokunuyordu ya da kimler rahatsız oldu bu operasyondan?
O zamanki İçişleri Bakanı (Beşir Atalay), bazı milletvekilleri, hatta Konya’nın alay komutanı.
Ve operasyon nedeniyle tehditler aldınız…
Evet, alay komutanı, eşimi, özellikle ayağına, odasına çağırdı. Eşim tabii normal bir şey gibi, durduk yerde niye çağırıyor diye tek başına gitmedi. Yanında şahitleri de olsun diye iki tane görevli amirini aldı yanına. Onların yanında “Bu operasyonu yapma” diye tehdit edilmiş. Önce tayinle tehdit etmişler. Tayinden korkmadığını görünce ölümle tehdit etmişler. Ölümden korkmadığını görünce de bizimle tehdit etmişler. Aileni, karını kızını kaçırırız, şöyle yaparız, böyle yaparız. Eşim de, “Ben bu operasyonu yapacağım!” deyip ayrılmış oradan.
Bu kaçırma ya da ölüm tehditleri karşısında önlem alabildiniz mi? Neler yaptınız?
Tek tedbir olarak çocuklarımın okulları ve servisleriyle konuştum. Servis şoförüne çocuklarımı lojmanın içinden alıp okula bırakmasını söyledim, öğretmeniyle konuştum; “servise bindiğini görün, servisten indiğini görün. Ben ve Anadolu Bey’den başka kimse gelip almaz çocukları, hiç kimseyi, bir memuru ya da bir akrabamızı ya da arkadaşımızı göndermeyiz çocukları almaya.” Bizim tedbirimiz de oydu. Allah’a emanet. Çok şükür bize bir şey yapamadılar.
Eşiniz yapacağı operasyonun riskli olabileceği konusunda sizinle konuştu mu?
Konuştu… Eşim operasyona başladığı zaman demişti, “Ben operasyon yapıyorum, çalışmamız var. Bu çalışmanın sonunda sürülebilirim buradan” dedi. Tabii tehditleri aldıktan sonra söyledi. ‘Olsun’ dedi, “hapse de atılabilirim.” Ben de ona destek oldum, ”Yapacak bir şey yok, yapmak gerekiyorsa bu operasyonu yapmalısın.” dedim. Allah korusun. “Hatta öldürülebilirim!” dedi. Biz ailecek şu anda yaşadıklarımızı, yaşayacağımızı bile bile devam ettik. O etti biz de yanında olduk, ailecek derken. Her zaman destekledim eşimi.
OPERASYONUN BEDELİ MERSİN’E PASAPORT ŞUBE’YE SÜRÜLMEK OLDU
Okyanus Operasyonu’nu yapmasının bedeli ne oldu peki?
Terfi dönemi geldiğinde, Konya’da yer yokmuş o rütbede, sürüldük, Mersin’e sürüldük. Bir sene sürgün olarak pasaport şubede çalıştırıldı. Çok güzeldi bizim için. Sabah gidip akşam geliyordu (gülüyor).
Anlaşılan siz çok şikayet etmemişsiniz bu sürgünden…
Evet, sürgün dönemi en sevdiğimiz dönemdi ailecek. Babamızı görebildiğimiz zamanlar. Sabah 8 işte, akşam 5 evde oluyordu normal bir memur gibi. Tabii çok sürmedi bu. Bir sene sonra keşfettiler eşimi, her yerde olduğu gibi. Kaçakçılık şubelerini bağladılar, emniyet müdür yardımcısıydı o zamanlar eşim. Epeyce operasyonlar yapıldı orda da. Rahat durmadı, öyle diyorlar (gülüyor).
Ne oldu sonra?
İl emniyet müdürümüz baktı, iyi çalışan bir adam var, ’ben bu şehri emanet edebilirim’. Müdür Bey kaç yıldır izne çıkamamış, bu vesileyle izinlerinin hepsini kullandı. Şehri Anadolu Bey’e emanet etti. O anda terör, çevik kuvvet, kaçakçılık, birkaç şube daha tam olarak ona bağlı. Büyük şubeler, operasyonel şubeler. Diğerleri de emniyet müdürünün bulunması gereken toplantılar vs, hatta emniyet müdürünün eşinin bulunması gereken yerlerde ben bulunarak o seneyi öyle geçirdik.
ATAYÜN’ÜN 3 KİŞİYLE 1 YILDIR YAZDIĞI UYUŞTURUCU RAPORUNU 25 KİŞİ 5 YILDIR YAZAMIYORDU
Ama sanıyorum yine mutlu mesut devam edemediniz? Bu sefer engel neydi?
Anadolu Bey, emniyet başmüfettişi oldu, dört yıldız aldı. Sonra işte bu süreç başlamış oldu. 17-25’ler, 22 Temmuz’lar. Bu arada, müfettiş olduktan sonra eşimi Kaçakçılık Daire Başkanlığı’ndan çağırdılar ve ondan “Türkiye’de Uyuşturucu Raporu” yazmasını istediler. Eşim de, “Kabul ederim ama ben gördüğüm her şeyi yazarım. Şunu görmezden gel, aman bu devletin bir şeyi, sırrı filan asla, hepsini yazarım.” dedi. “Tamam yaz” dediler. Üç kişilik bir grupla sadece bir sene verdiler, koskoca Türkiye’de uyuşturucu raporu yazılacak. Anadolu Bey, Diyarbakır’a gidiyor 15 gün kalıyor, Konya’ya gidiyor bilmem ne kadar kalıyor. İstanbul’a gitti bir buçuk ay kaldı. Arada geliyor iki gün üç gün, kıyafet değiştiriyor, eşyalarını yıkıyoruz paklıyoruz gönderiyoruz.
Eşiniz, Kaçakçılık Daire Başkanlığı’nın istediği uyuşturucu raporunu tamamladı mı?
O raporu yazdı. Anadolu Bey’in çok büyük gayretiyle yazıldı. Normalde o raporu üniversitedeki bir heyet yazıyormuş, hâlâ da yazıyormuş. Beş senedir uğraşıyorlarmış ve bu heyet sayıyı bilmiyorum ama ya 20 ya da 30 kişiden oluşuyor. İki kişi, üç kişi değil. Profesörlerden oluşan baya büyük bir heyetmiş, beş senedir uğraşıyorlarmış ve hâlâ bitirememişler. Eşim gece gündüz, uyuşturucuyla bağlantısı olabilecek bütün kurumları dolaşarak, bunun içine Diyanet de giriyor. Eğitim, sağlık, emniyet, askeriye… Uyuşturucuya eğilebilecek. Düzeltilmesi, yakalanması, tedavisi o insanların, A’dan Z’ye hangi kurumlar varsa, kimler varsa hepsiyle tek tek görüşerek bir rapor için çalışmalar yaptılar.
Sonra 17-25 Aralık yaşandı…
Genel müdürlükteki kişiler değişti. ‘Yazıyı yazma artık bırak’ diyemiyorlar, sıkıştırıyorlar. Bir senelik vakti de düşürdüler, sonra dediler ki “15 günde bunu yazıya dök, getir”. 15 günde mümkün mü bir kişinin bunları yapması. Ve yaptı. Gece gündüz, bilgisayarın başından kalkmadan, parmaklarının şekli değişecek kadar. Birkaç saatlik uykuyla, yemeği yine bilgisayar başında yiyerek. Çok çok artık dayanamaz hale geldiğinde balkonda şöyle bir iki tur atıp geri geliyordu. O şekilde raporu tamamladı, götürdü genel müdürlüğe. Sonra, almadılar orda. Beklettiler, beklettiler “geri götürün” dediler. Anadolu Bey Mersin’den Ankara’ya gidiyor bu arada. “Bir hafta sonra getir” dediler. O arada Anadolu Bey, gece gündüz eksik kalan, yetiştiremediği, ekleyemediği parçaları ekliyor. O şekilde bir iki kere daha aynı şeyi yaptılar. Çağırdılar bakmadılar, beklettiler kapıda, geri gönderdiler. O arada Anadolu Bey eksiklerini de tamamladı. Baya kalınca bir dosya yaptı. Onun dönüşümü ne oldu o tarafta bilmiyorum.
YURT BEY KENDİSİNİ ALMAYA GELEN AMA ZİLİ BULAMAYAN POLİSLERE BALKONDAN “BURADAYIZ BURADYIZ” DİYE BAĞIRARAK YUKARI DAVET ETTİ
Bu arada 22 Temmuz yaşandı ve kardeşi Yurt Atayün ve bir çok emniyet mensubu gözaltına alındı…
Evet, o arada 22 Temmuz oldu zaten. Kardeşi Yurt Bey alındı. Ordaydık. Önce ben gitmedim. Anadolu Bey alınmadan bir gün önce gitti, sanki içine doğmuş gibi. O sırada Yurt Beyi lojmandan attılar, ev taşımaya yardım etmek için filan gitti. O gece aldılar zaten, Ramazan’da. Hatta zili bulamamışlar, balkondan burdayız diye sesleniyorlar, kaynım aşağı iniyor, o şekilde teslim oluyor. Eşim de gidiyor yanında. O Çağlayan sürecinin ilk haftasında orda değildim. Eşim “gelme sakın, her an bana da gelebilirler” dedi. Evden kaçmış demek için fırsat arayacaklar belli, ki yaptılar da o işi.
Üst düzey polislerin adliyede ablukaya alındığı görünce ne düşündünüz?
Kendi adıma söyleyeyim, ben böyle bir şeyi hiç beklemiyordum. Böyle bir olay, o ablukaya alınması filan polislerin. İnanamıyorsunuz, hâlâ inanamıyorum böyle bir tabloya. Çok ilginç bir tabloydu. Acı bir tabloydu. Gece gündüz uyumadım o sırada. Hangi kanalda veriliyorsa seyrediyorum, ne oluyor diye. Kaynım ama kardeşim gibi, çok severim ben Yurt Beyi. Ablası gibi. Abla değilim aslında ama şey olur ya nikah büyüklüğü, o şekilde, abla gibi davranır ama o benden büyük tabii ki (gülüyor). Bizim aramız çok iyiydi. Üzüntüden, televizyonun karşısında yemeden içmeden, çocuklar yatağa zorla götürüyorlardı. “Anne birazcık uyu mahvoldun.” Bir yarım saat uyusam sıçrayarak kalkıyordum zaten. O dönemi öyle geçirdik. Sonra ben İstanbul’a gittim, Kıymet hanım (Yurt Atayün’ün eşi) ve çocukların yanında olmak için. Sonra bekledik hep, bir gün bize gelecekler diye.
KARDEŞİ İÇİN ÇAĞLAYAN’DA ‘BULUNDU’ DİYE AÇIĞA ALINDI
O korkarak, çekinerek beklediğiniz gün hangi gündü?
22 Temmuz 2014’te Yurt Bey alındı, 24 Temmuz’da Anadolu Bey’i açığa aldılar. Sebep olarak da kardeşine destek için Çağlayan’da bulunmasını gösterdiler ki o zaman Anadolu Bey bilfiil görevde değil. Dört yıldız müfettiş, öyle belirli bir yerde oturması gerekmiyor. Adana’da görevliydi biz Mersin’de oturuyorduk mesela. Hani görevine gitmemiş de oralara gitmiş vakit geçirmiş gibi bir durum yok. İşi olduğu zaman çalışır müfettişler, herkes bilir bunu. Öyle atıldı meslekten.
Anadolu Atayün’e başka hangi suçlamaları yönelttiler?
Sonra iddianamesine şeyler eklemişler: Mesela Anadolu Bey resim çekmiş. Birileri, sokak hayvanları için konan kabın içine sigara izmaritleri atmış. Eşim de fotoğrafını çekmiş, “hayvan diyeceğim hayvan değil, hayvan olsa yapmaz. Hayvanın su içtiği kaba böyle bir şeyi kim yapabilir, nasıl bir insanlık bu” diyor. O sıralar Suriye’de savaş vardı, tam hatırlamıyorum, onlarla ilgili yardım kuruluşları yardım topluyor. Eşim de yardım edin ama nasıl ederseniz edin, insanlara yardım edin diye tweet atıyor. Tweetin altına resim olarak bütün yardım kuruluşları, yani bir kesime ait olan değil her türlü yardım kuruluşunu isim olarak ekliyor. Onu da delil olarak gösteriyorlar. Türk milletine, devletine hakaret olarak delil koyuyorlar.
Eşiniz hakkında yaklaşık 300 dava açıldı sanırım…
Dosyalar eşim tutuklanmadan önce başlamıştı açılmaya. Gazeteler hakaretler. Yeni Şafak bir şeyler yazıyor eşimle ilgili, kötü şeyler yazıyor. Hakaret davaları filan. Hepsini kaybettirdiler. Hepsinde tazminat cezası verdiler Anadolu Bey’e, kaybettirdiler. 22 Temmuz’dan açtılar dava, Urfa’dan alınan arkadaşlarına destek için gitmişti, ordan açtılar dava, Mersin’deki arkadaşlara destek için gitmiştik ordan açtılar dava. Taa Denizli’de hiç yaşamadık, görev yapmadık, Denizli’den bile dava açmışlardı. Hatta Datça’dan da açılmıştı. Bir kere oraya 5 günlüğüne tatile gitmiştik (gülüyor).
Suçlamaların niteliği belli miydi?
Hayır, mesela İzmir Emniyet Müdürü dava açtı, bilmem kim açtı, Ankara’dan Selam Tevhid… Bir gün bir arkadaş yazdı, dedi ki ben dün akşam haberlerde müdürün ismini duydum. Hayırdır? Mavi Marmara’da Anadolu Bey’i suçluyorlarmış. Nasıl yani? “Biz Mavi Marmara’da Konya’daydık”, dedim ne alakamız olabilir ki. Valla öyle diyor, bir bakın dedi. Hemen kanalları filan araştırdım, gerçekten Anadolu Bey’in ismi yazıyor. Anadolu Bey güya silahları koymuş da, Anadolu Bey olmaz demiş de sonradan Ali Fuat Yılmazer’e bırakmış o işi filan. Şok yani, çok ilginç. Ordan bile dava açtılar. Hakaret davaları filan, toplam 300 tane davası var.
Açılan bu davalardan hangileri sürüyor?
Anadolu Bey’in yakın zamanda telefonda söylediğine göre onların çoğundan beraat etti. Yeni açılan birkaç dava ile içerde yattığı davası var. Mahkeme aşaması sonuçlandı, Yargıtay aşamasına geçti herhalde tam olarak bilemiyorum maalesef. Bir de onlarla uğraştık. Bir de onları kaybettiriyorlar. Mahkeme kağıtlarını bana gönderiyorlar, bana gelmesi çok zor.
Mahkeme kağıtları neden size ulaşmıyor?
Bir kere kapıdan posta çalınıyor. Mektuplar kapılardan çalınıyor. Komşularım mı artık kim yapıyorsa. Hatta karşı komşum bir kere ‘yerden buldum senin mektubunu’ dedi getirdi. Bana ulaşması haftalar sürüyor, ulaşıyor, Anadolu Bey’e görüşe gideceğim söyleyeceğim, o bana bir şey söyleyecek, ben geleceğim neyse işlemi yapılacak. Düşünsenize adamlar diyor ki bir haftaya kadar cevap verin. Zaten benim elime geçtiğinde o cevap verme süresi dolmuş oluyor. Ne oluyor tazminat davası. Anadolu Bey’e davayı kaybettirip, bir sürü tazminat ödüyoruz şu anda. Kaybettirildiği mahkemelerden, davaların tazminatlarını ödüyoruz şu anda, takside bağladık çoğunu.
En son hüküm hangi davadan verildi? Neden cezaevinde Anadolu Atayün?
En son hüküm, Konya’daki Okyanus Operasyonu’ndan dolayı yatıyor eşim. 40 yıl verdiler. Mahkeme aşaması dört sene sürdü.
ATAYÜN’E 43, OPERASYON YAPTIĞI KİŞİYE O BELGELERLE 180 YIL CEZA
Gerekçe neydi?
Gerekçe, önce şeyle başladılar, işadamını haksız takip, dinlemekten, iftira atmak gibi bir şey. 2014 Aralık ayında Nusret Argun, ben fark etmemiştim de eşim söylemişti o zaman, her sene Aralık, Ocak aylarında gazetelere haber yaptırıyor. Bu arada Nusret Argun tutuklu, 180 yıl ceza verdiler. Mahkemesinin olduğu sene, yolsuzluk davalarında üçte bir oranında cezalar düşürülmüştü, üçte bir oranında düşürülmüş cezası 180 yıl adamın. 5 yıldır hapiste. Hapisten de her sene ‘emniyet araba istedi vermedim diye tutuklandım’, ‘emniyet şunu istedi vermedim yapmadım diye tutuklandım’ diye her sene başka bir şey yazıyor. O sene revaçta tabii ki ‘paralel’. ‘Cemaat için geldiler benden yurt istediler’, bir şey istemişler, vermemiş o yüzden tutuklamışlar. Yalanın bu kadarı.
Okyanus soruşturması zanlısı o dosyadan ceza aldı yani…
Daha da ilginç bir şey söyleyeceğim; o adamın şikayetiyle Anadolu Bey’i tutukluyorlar, 40 yıl veriyorlar. Bu arada adamın mahkemeleri Yargıtay’a düşmüş, Yargıtay aşamasına gelmiş Okyanus Operasyonu ve diğerleri. Çünkü bir tane değil, isimlerini hatırlamıyorum birbirlerine bağlı bir sürü operasyon. Adamın mahkeme devam ediyor ve tutuklama çıkıyor düşünebilir musunuz. Onun iftirasıyla eşim tutuklanıyor, eşimin yaptığı operasyon ve topladığı belgelerle şu konjoktüre rağmen o adamın suçu sabit görülüp tutuklaması çıkıyor. Uzun zamandır mahkemelere gelmiyor. Eşim soruyor, hani nerde diye. Bunlar müşteki, benden şikayetçi olanlar. Biz varız onlar yok, nerde diyor. Kaçtı diyorlar, durum bu. Böyle de trajikomik olaylar. Gülüyorum ama çok acı şeyler.
ACI ÇEKTİK KELİMESİ AĞIR OLUR, AMA ÇOK ÜZDÜLER
Bu dönemde çok acı şeyler yaşadı, acılar çektiniz…
Acı çektik kelimesi ağır olur, üzdüler. Üzüldük, yaşadık birçok şey, herkes gibi biz de birçok şey yaşadık. Eşim tutuklandı, arkasından maddi manevi sıkıntılar, çocuklarım küçük. Anadolu Bey girmeden önce, vefat eden kardeşinin çocukları da benim yanımdaydı. İki tane çocuk, benim onlarla 6 tane çocuğum olmuş oldu. Altı tane çocuk, maddi olarak sıkıntılar. Bizim öyle birikmiş bir şeyimiz yok, memur maaşıyla, tek maaşla geçiniyorduk. Bir arabamız vardı, onu da içeri girmeden önce Mersin’de okuttuğu çocuklar olayını belki takip etmişsinizdir basından…
Neydi Anadolu Atayün’ün okuttuğu çocuklar meselesi, hatırlatır mısınız?
O çocukların servisleri, derhsaneleri, kitapları, o çocukların ihtiyacı olan parayı memur maaşıyla ne kadar karşılayabilirsiniz. Mersin’deki işadamları yardım ediyordu. Tabii 17-25’ten sonra AK Partili işadamları verdikleri sözü tutmadılar. Okul servisleri ödenmediği için, servis sahipleri de paralarını istediği için taksiti bitmemiş olan arabamızı sattık, o servis ücretlerini ödedik. Birkaç yere daha o çocuklardan açılan borçları ödedik, son taksitleri de yatırdık arabanın, şimdi ne araba var ne bir şey (gülüyor). Zor zamanlardı.
“BİRİ SUÇLU BİRİ TERÖRİST, İKİ KİŞİNİN ÖNÜNDE POLİSLERİ SORGULADILAR”
Eşinizin yargılanma aşamasında neler yaşandı, neler yaşadınız?
Anadolu Bey’i önce Konya’da yaptığı Okyanus Operasyonu’ndan dolayı tutukladılar. Orda usulsüz dinleme, takipti sebep güya. Mahkemeler içler acısı, ben her mahkemesine gitmeye çalışıyorum. Hakim, ordaki yetişmiş elemanlara gerçekten işinin ehli insanlardı, o çocuklar çok güzel yetişmişti, polis çocuklar. Onları tek tek kaldırıyor, işte nasıl dinledin, nasıl izledin böyle anlattırıyor. Bu arada Nusret Argun’un avukatı da İBDA-C’den yargılanıyormuş da bu süreçte çıkarılmış. Düşünsenize bir tane gerçekten terörist, bir tane de yolsuzluk yapan suçlu, devletin malına el koyan, başka bir sürü suçları var. O adamların önünde polisleri kaldırıyor nasıl dinlediniz, nasıl takip ettiniz tek tek her şeylerini anlattırıyor. Benim kalbim acıyordu resmen.
Neden kalbiniz acıdı duruşma salonunda?
Bu insanların eğitim alması için devlet para harcadı, kurslar aldılar. Emek harcadı bu çocuklar. Ve bunların nasıl takip yapıldığı, nasıl dinleme yapıldığı, işlerini nasıl yaptıklarını tek tek en ince detayına kadar orda anlattırdı. Ve bunu dinleyenler de biri terörist, biri de başka suçlu bir adam. Bunların önünde anlattırdılar. Çok acıyarak izlemiştim. Yazdık demiştim, bütün devletin özel bilgilerini, emniyetin özel bilgilerini anlattırdılar bunların önünde. Nusret Argun bir mahkemede dedi ki müşteki konuşuyor ya ‘nereye dönsem Anadolu’, ‘nereye baksam Anadolu’, ‘her yerde beni takip ediyor’ diyor. Bütün salon güldü. Salon polis dolu. Anadolu Bey amir, seninle ne işi var. Memuru var, memuru takip eder edilecekse. Seninle ne işi var Anadolu Bey’in (gülüyor).
EŞİNİN MAHKEMELERİNE ALINMADI
Siz eşinizin yargılandığı duruşmaları izlediniz mi?
Önce mahkemelere beni ilk sordular soruşturdular alalım mı almayalım mı diye. Aldılar. Mahkemelere giriyordum, en arka sırada oturuyordum. Sonraki mahkemelerde beni almamaya başladılar. Resmen böyle kapalı menteşe aralığı olur ya Anadolu Bey’i oradan görüyordum dışarıdan. 15 Temmuz’dan sonraki bir mahkemesine de gittim. Ondan sonra bir daha gidemedim.