Suat Yıldırım, Hizmeti karalamaya çalışanlara karşı 2016ʹda yayınladığı ʺÇağın Şahitleri veya Hizmete Sahip Çıkan Alimlerʺ başlıklı makalesinde Endonezyaʹdan Fasʹa kadar, müslüman ülkelerden dünyaca ünlü otuz kadar âlimin şahitliğini duyurdu. Türkçe ve Fransızca Kurʹan meallerini gözden geçirerek yeni basımlarını yayınladı.
Yıldırım, malum süreçte, Diyanet camiasından emek verdiği, okuttuğu pek çok hocanın suskunluğuna şahit olur. Diyanet İşleri Başkanlığı’na talimatla hazırlatılan Hizmet Hareketi aleyhindeki raporun geçersizliğini dile getiren makaleleri yazıp ilan eder. “Aziz Dost!” başlıklı açık mektubunda özellikle ilim camiasındaki on binlerce tanıdığına hitap ederek, olayları kendilerine yakışan tarzda değerlendirmelerini rica eder. Bu talebine otuz kadar olumlu mesaj gelmesine sevinir. Aleyhinde yazılan iki mesajdan biriyle ilgili düşüncelerine, 2017ʹde yazdığı ʺMillete Küsmek Bizim Mesleğimiz Olmamalıʺ başlıklı makalesinde şöyle yer verir: “ Şimdi profesör olan bir doktora öğrencime pek bakir ve bereketli bir çalışma alanına vesile olmuştum. Türkiye’de bu alanın tek uzmanı olduğundan bana müteşekkir oldu, kitaplarına takdim yazdırdı. Yetenekli biri idi. Fakat bu nankörlük ve zulüm sürecinde bana ağır hakaretle dolu bir mesaj yazdı.” Yıldırım’ın bu mesaja mukabelesi ise tam bir edep örneğidir. Şöyle karşılık verir öğrencisine: “Sen müminsin. Bu hakaretler imanına yakışmıyor. Bak, bu hakaretlerin bana hiçbir zarar vermedi. Ama sana ahirette çok zarar verecek. Büyük duruşma gününde seninle hesaplaşmaya hazırım”. Evet, onun aleyhteki tavır ve sözlere karşı tutumu hep bu örnekteki gibi oldu.
Ayrıca akademik camiadaki onca akademisyenin kör ve sağır kesilmesi de oldukça derinden yaraladı onu. Çok büyük emek verdiği tefsir akademisyenleri grubuna açık mektubunda şöyle seslenir Yıldırım: “Bu arkadaşınızı yeterince tanıyorsunuz. Hiç değilse ‘Türk devleti ve milleti aleyhinde casusluk yapan, haksız kazanç sağlayan ve anayasal düzeni değiştirmek için silahlı terör örgütü kuran veya böyle bir örgüte üye olan’ biri olmadığımı bilirsiniz. Bu isnada maruz kalan ben 42 yıllık devlet görevinden hiçbir ceza almadan emekli olan, 50 yıl öğretmenlik yapan, hayatının son 55 yıllık dönemi hep toplum gözetiminin büyüteci altında geçmiş 75 yaşında bir insanım. Hiç sabıkası olmayan bir insanın 75 yaşında ansızın terörist olduğuna kim inanır? Ülkemizde, bu adil şahitliği yapmadan vazgeçtim, en azından ‘Arkadaşım! Hakkınızda bir şey duydum, anlayamadım, geçmiş olsun’ diyen de mi olmaz? Binlerce dostumdan sadece bir kişi çıktı.”
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ’NDEN SUAT HOCAʹYA AFOROZ UYGULAMASI
Suat Yıldırım’ı oldukça üzen bir başka gelişme ise, 2 bin kadar ilim adamının bilimsel emeğinin mahsûlü bir çalışma olan ve Türkiye’nin son asırdaki nadir iftihar vesilelerinden biri olan TDV İslam Ansiklopedisi’ndeki bilimsel olmayıp kişiye yönelik bir tavır olduğu açıkça belli olan aforoz çalışmalarıdır.
Suat Yıldırım; İslam Ansiklopedisi’nde başta “Kur’an’ın i’cazı ve üslûbu”, “Besmele”, Kur’ân kıraatlarıyla ilgili “Ahruf i seb’a”, Allah Tealâ’nın isimlerinden “el-Alîm”, “el-Afüvv”, “el-Azîm”, “el-Azîz”, “el-Bedî”, “el-Berr” olmak üzere 20 kadar bölüm yazmıştır. Bu bölümlerin dönemsel siyaset ve aktüalite ile ilgisi bulunmamaktadır. Fakat gelin görün ki, Suat Hoca’nın kaleme aldığı bütün içerikler, şahsının ismiyle beraber toptan çıkartılmıştır.
Suat Hoca, bu konudaki teessüfünü şu sözlerle ifade etmektedir : “ Ânî bir uygulama ile bazı yazarların isimleriyle beraber, yayınlanmış bölümlerini silme girişiminin, ilmî, hukukî ve ahlakî bir izahı olamaz. Bu tavır, yazan akademisyenlere hakarettir. Sonra onların yazdıklarını inceleyip onaylayan bilim kurullarındaki hocalara hakarettir. Bundan ötürü ve bunların da ötesinde, Türkiye’de ve dünyada bu ilim abidesinin itibarını düşürmedir (…) Ben, kırk beş yıllık ilmî hizmetimden sonra emekli bir ilahiyat profesörüyüm. Şimdi ekserisi profesör olan altmıştan fazla akademisyenin doktora ve master tezlerinin yöneticiliğini yaptım. Onların diplomalarında imzam var. İmzam çıkarılırsa, jüri geçersiz olur. Evet, vak’ayı silme kafası ile gidilirse, o diplomalar geçersiz olur. Ama derseniz ki “Mazide olmuş bitmiş işlemleri geri almak mümkün değil, bunları böylece kabul gerekir”, doğrudur, ben de öyle düşünüyorum. Öyle ise bu ansiklopediden bazı yazarları silme saçmalığından da vazgeçmeniz gerekir.”
Her birinin tezine üç-beş sene emek verdiği ve profesörlük, doçentlik, yardımcı doçentlik ve doktora jürilerinde yer aldığı akademisyenlere yönelik teessüfünü ise şöyle ifade ediyor Suat Hoca: “İsimlerini verdiğim bu ilim adamları gayret etmişler, ben de onların çalışmalarını inceleyip takdir etmişimdir. Ne minnet etmem, ne de pişmanlığım vardır. Ama vefalı davranıp, maruz kaldığım haksızlığı onaylamamalarını beklerim. Hem ilmin haysiyetini, hem kendi şereflerini kurtarmak için, haksızlığı uygun üslûpla dile getirmelerini, en azından kalben kınamalarını beklerim. (…) Şöyle yorumlamak istiyorum: Bir müvesvisin fısıldadığı teklife karşı çıkma cesaretini göstermemişlerdir. Bu da ayrıca hazindir ve cinnetin hangi boyutlara vardığının göstergesidir.”
BİLİM MÜSVEDDESİNE, EDEBİ VE ÜSLUBUYLA CEVAP VERME
Prof. Dr. Suat Yıldırım, biriken acı, baskı, haksızlık, zulüm ve duyarsızlıklar karşısında tarihe geçen şu ifadelerle ümit solukluyordu etrafına: ”Günün sonunda, her şeye rağmen… Okuyacağız, yazacağız, çalışacağız, her dem yola revan olacağız(…) Nâdanlara bile merhametle, insafla, sevgiyle muamelede bulunacağız. İnsanlıktan ümidi kesmeyeceğiz. Okuduğumuz kitaplardan bunu öğrenmedik mi?” İsmi cismine sirayet etmiş olan bu güzel insan, her şeye rağmen kadere rıza ile karşılıyor olup biteni. Allâh’a kul olmaktan memnun.
Ve son söz…
Evet, o bizim Suat Hocamız, Türkiye’de yetişen nadir âlimlerdendir. Nadanlar ve rahle-i tedrisinden geçen vefasızlar nankörlük yapsalar dahi…
Evet, o, Hizmet Camiasının önemli bir ferdi ve içimizde bulunmasından dolayı Rabbimize şükredeceğimiz, sevineceğimiz ağabeylerimizin ilklerinden biridir.
Bizlere düşense, yeri doldurulamaz bu değerlere, ağabeylerimize vefa göstermek ve hizmetlerini hayırla yâd etmektir.