CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bütçe konuşması ile birlikte yeni bir tartışma başladı. Dünya Bankası raporlarına göre gezegenimizde en çok kamu ihalesi alan 10 firmadan beşi Türkiye’de.
Kılıçdaroğlu’nun ‘Beşli Çete’ diye anlattığı kişiler aslında bir paravan, bir mutemet. Eskiden de siyasiler yolsuzluk yapardı ama kamufle edilebilecek nispette olduğundan birinci derece yakınları üzerine almaktan çekinmezlerdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan paradigmayı kökten değiştirdi ve mızrak çuvala sığmaz hale geldi. Öyle olunca küçük komisyonlar karşılığında bu riski üstlenecek işadamlarına ihtiyaç doğdu. Fakat aktarılan servetin boyutları bu senaryoyu bile inanılması imkansız hale getirdi.Şayet ülkeye bir gün hukuk geri dönerse Erdoğan’ın kaçırdığı servetin akıbeti ne olacak? Kılıçdaroğlu’nun önerisi kamulaştırma.
Bu yapılmalı mı? ELBETTE!
Mümkün mü KESİNLİKLE!
Bazı insanlar kamulaştırmanın mülkiyet hakkı ihlali olduğu gerekçesiyle CHP liderine itiraz ediyor. Haklı endişeleri anlamakla birlikte bence yanlış düşünüyorlar. Bir banka müdürü, çete kursa ve paraları dikkat çekmemek için onların hesabına aktarsa ne olur? Bankaya alınan malzemelere 100 katı fatura kesebilir, işlemler için dekont hazırlayabilirler. Yakalandıklarında ‘kazanılmış hak ya da mülkiyet hakkı’ gibi evrensel ilkelerden yararlanabilirler mi? Erdoğan ve Beşli Çete arasındaki ilişkinin bundan farkı yok.
Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) denilen, eskinin yap-işlet-devret modelinden devşirilen uygulama, devlet hazinesini boşaltmanın aparatına dönüşmüş durumda. Neredeyse bütün projeler gereklilik ve verimlilik incelemesinde sınıfta kalıyor. Dünyanın en iyi ve amaca uygun havaalanları listesinde üst sıralarda olan Atatürk Havalimanını bırakıp üçüncü havaalanını neden yaptılar? Çünkü büyük götürebilmek için büyük projelere ihtiyaçları var. İstanbul’a yeni kanal açmak, devasa şehir hastaneleri, kimsenin geçmediği tünel ve köprüler, çürümeye terkedilen havaalanları…. Liste uzayıp gidiyor.
Erdoğan hem paranın izini kaybettirmek hem de sermayesini uluslararası tahkim güvencesine kavuşturmak adına yurt dışından dolaştırıp getiriyor. Katar ve Malezya sandığımız şey de aslında büyük oranda Erdoğan. Futbol maçları ihalesini Katar’a verip paranın 300 milyon liralık kısmını devlete ödettiriyor. Havuzunu doldurmak için hiçbir fırsatı ıskalamıyor.
Erdoğan ve onun kırıntılarıyla beslenenler çekirge sürüsü gibi daldı ülkeye. Anlamsız ve verimsiz büyük projeler yapmakla da yetinmiyorlar, bunu astronomik fiyatlarla Hazine’ye fatura ediyorlar. Sayıştay, Cengiz Holding’in yaptığı Ovit Tüneli inşaatında 19.5 bin liralık iş için 17 milyon lira ödendiğini tespit etti. Norveç Eiksund Tüneli ile Türkiye Avrasya Tüneli karşılaştırmasına bakar mısınız! Daha derin, daha uzun ama 15 kat daha ucuz ve geçişler ücretsiz.
Norveç Eiksund Tüneli: Tarih: 2008, Derinlik: 287 metre, Uzunluk: 7.7 kilometre, Maliyet 92 milyon $, Geçiş ücreti: ücretsiz
Türkiye Avrasya Tüneli: Tarih: 2016, Derinlik: 106 metre, Uzunluk: 5.4 kilometre, Maliyet: 1,3 milyar $, Geçiş ücreti: 6 dolar + KDV
Benzer bir karşılaştırmayı Pekin’deki Daxing Havalimanı ile İstanbul Havalimanı arasında yapabiliriz. 10 milyon daha fazla yolcu kapasiteli Daxing Havalimanı 12 milyar dolara mal olurken Türkiye, Erdoğan’ın müteahhitlerine 35 milyar dolar ödeyecek. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Meselenin adını tam koymak lazım. Erdoğan, meşru devlet hazinesine paralel bir hazine kurdu ve çeşitli borularla parayı o havuza aktarıyor. Aynen Cem Uzan’ın banka ve şirketlerinde ikili muhasebe tutup devleti ve mudilerini soyması gibi. Cem Uzan’a ‘ne yapalım soymuş bir kere’ diyemiyorsak, Erdoğan’a da bu imtiyaz verilemez.
Ne yani Osmangazi Köprüsü’nden geçsek de geçmesek de Erdoğan’ın torunlarına milyar dolar aktarmaya devam mı edelim?