Kestanepazarı’nda Hocaefendi’yi ilk tanıyıp beraber yürümeye başlayanların birinden dinlemiştim. Şöyle demişti: Bizi etkileyen ateşli vaazları ve engin bilgisi değildi. Elbette bunlar da vardı ama daha önemli bir şey görmüştük. Önceki hocalar akşam artan yemekleri sefertasına doldurur eve götürürdü. O, 24 saat orada kaldığı halde yemek yemiyordu. Maaşıyla aldığı kahvaltılıklarla idare ediyordu. Bunu fark eden kıramayacağı bir esnaf, evinden yemek gönderme konusunda zorla ikna etmişti. İkincisi ise yurtta kaldığı tahta kulübeye elektrik sayacı taktırmıştı ve kullandığı tek ampulün bedelini cebinden ödüyordu.”
Son günlerde Hizmet Hareketi içindeki kimi tartışmalar üzerine bu anıyı hatırladım. Fethullah Gülen Hocaefendi hakkında hayatının bütün aşamalarında böyle yüzlerce örnek dinleyebilirsiniz. Aile fertlerinin bir dikili ağacı olmasın diye hem dua eden hem de fiilen bunu gerçekleştirme adına tedbirler alan biri o. Bazılarını Erzurum’dan tanıdığım kardeşleri ve yeğenlerinden ortalamanın üstünde bir refah seviyesinde yaşayan görmedim. Hal böyle olunca Cevdet Türkyolu ve onun etrafında dönen iddiaların cevapsız kalması temiz süte düşen bir mürekkep damlası gibi sırıtıyor.
Yazılanlara göre bu iddiaların araştırılması için 10 ülkenin hadimi Hocaefendi’ye mektup yazmış. Osman Şimşek’in yaşadıklarını hariç tutarsak bence sevindirici bir haber. Hareketle ilgili ‘kült’ yaklaşımlarını da tekzip edebilecek bir durum. Zira hareketin liderine yazılmış, “En yakınındaki kişi senin düsturlarını hiçe sayıyor” diyen bir mektup var ortada.
Bunu hutbedeki Hz Ömer’e “Üzerindeki yeni gömleğin hesabını ver” diyen ilk dönem Müslümanlarının çıkışına benzetiyorum. Uyarıyı yapan, bir rivayete göre, Selman-ı Farisi ve halkın konuştuğu şeyleri herkesin ortasında sorarak arkadaşına aklanma fırsatı sunuyor. Bu aslında aklanma hakkının kullanımına da güzel bir örnek olabilir. Hz. Ömer de bu fırsatı değerlendirmiş ve gömleğin kaynağını açıklayarak güven tazelemiş.
Bu örneğe benzer bizzat Hz. Peygamberin yaşadığı ve günümüze kadar aktarılan şeyler var. Yolda yürürken eşinin peçesini açıp sahabeye göstermesi gibi. Bu çarpıcı hareketi “töhmet mahallinde bulunmayın” dersini vermek için yapıyor. Yani “İnsanların sizin hakkınızda kötü düşünebilecekleri ortamlar oluşturmayın; böyle bir durum karşısında ise çözüm şeffaflıktır,” diyor.
Dün olduğu gibi bugün de töhmet mahallinde bulunmanın çözümü susmak değildir. Hele de bunu fitneye alet olmamak adına yapmanın ne günümüz iletişim çağında ne de değerler sistematiğimizde karşılığı var.
O halde tek alternatif, Cevdet Abi’nin gömleğin hesabını vermesi ve eleştirilerin odağı haline gelerek yıprattığı Hocaefendi’yi de rahatlatmak adına biraz uzaklaşması. Sükût ikrara yorumlanıyor ve şüyuu vukuundan beter durumu oluşuyor. Psikolojilerin böylesine kırılgan olduğu bir ortamda susmak yapılacak en son şey bile değil.