PROF. DR. MEHMET EFE ÇAMAN-TR724.COM
Hakan’cığım, merhaba oğlum. Bağışla, sana oğlum diyorum, çünkü aşağı yukarı senin yaşlarında bir oğlum var. Adı Deniz Ege. Ben ne zaman senin internetteki fotoğraflarına baksam, aklıma hep kendi oğlum geliyor. Sana da bu nedenle oğlum dedim, umarım alınmazsın.
Sana bu mektubu yazma nedenim, bir gün yetişkin bir adam olduğunda okuman ve doğduğun, büyümekte olduğun ülkenin nasıl bir ülke olduğunu, vatandaşı olduğun devletin nasıl bir devlet olduğunu, içinde yer aldığın toplumun nasıl bir toplum olduğunu anlaman.
Aslında sen benim oğlum olsan, sana hep “aslan oğlum benim” derdim. Tıpkı kendi oğluma dediğim gibi! Çünkü sen koskocaman bir kötülük makinesine dimdik, tek başına direniyorsun. Ve sana kötülük edenler, mücadele ettiğin hastalıktan çok daha tehlikeliler. Çünkü hastalığının bir aklı ve bir vicdanı yok, ama sana ve güzel ailene kötülük edenlerin aklı da vicdanı da var. Çünkü onlar, her ne kadar kelimenin derinlemesine anlamını hak etmeseler de, insan! Evet, oğlum, sen işte onlara karşı direniyorsun. Seni bir hastane köşesinde anneciğinden ve babacığından mahrum bırakan kötülüğe, o kocaman gözlerinle masum ve kırgın bakarken, “Ben sadece küçücük bir insan yavrusuyum!” diyorsun.
Doğduğun o ülkede, insanlar aslında kötü doğmazlar. Her yerde olduğu gibi, doğduklarında hiçbiri kötü değildir. Onları kötü yapan, onlara kötü olmayı öğretenlerdir. İnsanlara kötü olmayı öğretiyorlar, Hakan. Bunu çok, ama çok uzun zamandır yapıyorlar. Ve insanlar kötülüğü normalleştiriyor, onu kanıksıyor, onu diğer insanlara yayıyor. Diğer insanlara kötülük yapıyor, bunun normal bir şey olduğunu sanıyor. Kötülüğü haklı çıkartıyor, kötülüğü gerekli gösteriyor, kötülüğü meşrulaştırıyor. Kötü olmanın gerekliliğine kendini inandırıyor. Ve eninde sonunda kendi de kötülüklere uğruyor. Uğrayacak! Çünkü kötülük bulaşıcı bir hastalık gibidir. Yayıldıkça yayılır. Her bir kötülük, biraz daha, biraz daha, biraz daha iyiliği yok eder.
Oysa hiç kimse kötülüğün iyi bir şey olduğuna inanmaz. Herkes bilir ki, kötülük iyiliğin tam zıddıdır. Kötülük yapanlar da kötülük bulur. İyilik ne kadar güzelse kötülük o kadar çirkindir. Senin doğduğun toplum, oğlum, çirkinleşen insanların kendi kendilerine yarattığı bir korkunç cehenneme döndü! Bu cehennemin ateşi, sadece başkalarını yakmaz; gün gelir o cehennemi yaratan kötü insanları da yakar. Öyle ki aslında onlar fark etmeseler de, her bir kötü insan, kendisini o cehennemi yakan bir oduna dönüştürür. Başkalarına acı verirken, aslında kendini yakar, kendi ruhunu yok eder. Kötülükler toplumunda aslında hiç kimsenin mutluluğuna imkân yok.
Bak ne diyeceğim Hakan: Çocuklara eziyet edenler hiç iflah olmaz! Kötü öyle bir şeydir ki, kötünün hep daha kötüsü de olur. En kötüsü ama kimdir, söyleyeyim mi sana? Çocuklara eziyet edenlerdir! Çünkü çocuklar, bizim içimizdeki en saf duyguların kaynağıdır. Çocuklar, tümüyle iyiliktir. Biz çocukların masum olduğuna inanan yetişkinlerin canı, en çok kötüler çocuklara dokunduğunda yanar. İyi insan, çocukların kimin çocuğu olduğuna, annelerinin babalarının inancına, onların hatasına, milliyetine, dinine, düşüncesine, günahına veya sevabına, gücüne veya güçsüzlüğüne bakmaksızın, onları koruma içgüdüsüyle donanmıştır. Bu, ağlayan bir bebek duyduğumuzda, üzülen bir çocuk gördüğümüzde hemen ortaya çıkar. İnsan olmanın, yardımlaşmanın, işbölümünün, kader ortaklığının temeli, masum çocukların bize duydukları ihtiyaçtır.
Her canlı, çocuklarını korur. İnsan, tüm çocukları korur. Hatta insan, doğan hayvan yavrularını bile korumak ister. Ama sorun şu ki, Hakan, insan doğumla insan olur da, insan kalmak için başka ölçütler lazımdır. Biz insanlıktan vazgeçenlerle mücadele ediyoruz, oğlum. Sen, yüz binlerce mağdurla beraber, insan olmaktan vazgeçenlerin zulmüne uğruyorsun. Ve zulmedenler sayıca çoklar. İnanılmaz çoklar! İşte bu nedenle oğlum, şanssızsın. Ama yalnız değilsin. Kötüler ne kadar çok olsa da, herkes kötü olmaz. Ve işin güzel tarafı, kâinatın kurulu düzeninde, iyiler bitmez. Dahası, azalsalar da, az olsalar da, azınlık olsalar da, hep haklı olan onlardır. Evet, kâinatta haklı ve haksızlar vardır.
Kötülerin otoriteleri salt eziyete, acı çektirmeye yetiyor. Ama emin ol, acıları dindiren de bir otorite var. Kötüler nefretlerine yenik düşmüşler; ama bilmedikleri, dağın, taşın, kurdun, kuşun içinde gizli olan sonsuz bir sevgi var ki o en başta çocukları esirger, nefreti sonsuz sevgisiyle boğar. Kötüler yaptıkları hep yanlarına kar kalır sanır, oysa onların azametleri ve şatafatları, makamları ve paraları aslında mutlak iyilik karşısında hiçbir anlam ifade etmez. Yani, hayatın ana prensipleri aslında çok basit, Hakan. Hayat, doğumdan ölüme sürekli, her gün, bıkmadan, usanmadan safını belli ettiğin bir yolculuktan başka bir şey değil. Senin her bir gözyaşın, oğlum, onların kötü dünyalarındaki boğulacakları tufanın yağmur damlaları olacak. Senin canını yaktıkları her eziyetin, evrenin yankılarında mutlaka bir geri dönüşü olacak. Güçsüzlerin elinden tutan, zayıfları kaldıran, hastaları iyileştiren, acıları dindiren, seni asla yalnız bırakmayacak. Nefret yenilecek, iyilik ve sevgi en sonunda kazanacak. Buna inanıyor musun? Sakın buna olan inancını kaybetme. Kötülerle mücadelede, kötülerin yaptıklarına kötülerin yaptıkları gibi cevap verme. Esas kötülerle mücadele edenlerin iyi kalmayı başarmaları lazım; yoksa günün sonunda kötüler kazanır. Kötüleri onlar gibi olarak yenmek, kötülüğü yok etmez çünkü. Sadece kötülüğü bir taraftan diğer tarafa aktarır. İyilikle kötülüğün mücadelesinde en çetin şey budur. Her türlü kötülüğe karşı iyi olmaya devam etmek; asıl mücadele bu.
Bugün ülken, senin doğduğun, bugüne dek yaşadığın topraklar, kötülüğün en fazla ete kemiğe büründüğü yerlerden biri. İnsanlar iyiliği unuttu. Belki de onu hiç tanımıyordu. Onlara hep iyiliğin kendileri gibi olanlar, kendilerinden olanlar için olduğu öğretildi. Onlara kendileri gibi olmayanların değersiz olduğu, eşit olmadığı, onların var oluş hakları bile olmadığı, sevgiyi ve merhameti hak etmedikleri söylendi. Onlar bu mesajlara inandırıldı, bu mesajlarla mutlak iyilikten uzaklaştırıldı, iyiliği salt kendileri gibi olanların hak ettikleri bir şeye indirgedi. Böylece iyilik zannettikleri, zaten kötülüğe dönüşmüş oldu. Çünkü sadece bir grup için olan iyilik, gerçek iyilik olamaz. Birilerine iyilik görünüp diğerlerine kötülük olan şey, kötülük olur. Çünkü kötülük, çarpmada sıfır gibidir. Dokunduğunu kendisi ile aynı kılar. İyilik ya herkes için vardır, ya da yoktur. Kötülük, yarışı bu nedenle iyiliğe karşı hep biraz önde götürüyor gibi görünür. Fakat mutlak iyilik mutluluk kaynağıdır. Ve bu, iyilerin en büyük silahıdır. Kötülere bile yapılacak iyilik, kötülüğün gücüne en büyük zararı verir. Karanlık ne kadar artarsa, karanlıktaki ışık o kadar parlaktır. Kötülük bir toplumu ne kadar koyu bir karanlığa bürürse, en küçük bir iyilik bile bir güneş gibi parlar. Bu nedenle iyilik kötülükten çok daha güçlüdür, Hakan. Sen işte şu an o küçücük ışıksın ve bizler gibi ezilenler için en parlak güneşsiz, oğlum.
Lütfen mücadelene devam et, Hakan. Ve hastalığını yen! Anneciğin ve babacığın ile upuzun, mutlu yılların olsun. Bir zincirleme reaksiyon gibi, tüm Türkiye senin sevginden kendine sevgi devşirsin. Sen bu mektubu uzun, çok uzun yıllar sonra okurken, yaşadığın ülke artık kötülükler diyarı değil, sevginin ve mutluluğun diyarı olsun.