“Yeryüzünde kendini büyük görenler fesada da açıktırlar.
Onlar, sürekli “ifsat” yaparlar.
Hele bir de ifsatlarına, “yalancı müftîler” veya “fetvâ hâinleri” bularak, yaptıkları mesâvîyi dinî kıstaslara dayandırırlarsa, artık bunların ifritliklerinin önünü almak mümkün değildir.”
Girişe aldığım bu paragraf Hocaefendi’den alıntıdır.
Buradaki “yalancı müftî” ile kastedilen şahıs zannımca Hayrettin Kahraman’dır.
Geçende “iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem” şeklinde bir fetva daha verdi.
Şimdi diyebilirsiniz ki
“Sadece bu mu?
Bu onun kaçıncı fetvası?”
Evet, doğru, bugünlerde ortaya çıkan ve ciddi ciddi tartışılan yeni bir fetvası daha var: “
Alevi ile evlenmek” sorusuna şöyle cevap vermiş: “Eğer bilerek Aleviliğini koruyorsa, İslam ile bağdaşmayan uygulamaları muhafaza ediyorsa o genç ile evlenilmez.”
Bu yazının konusu “yalancı müftî” denen o şahsın verdiği fetvalar değil.
O fetvaları kimin hatırına verdiyse mahşerde hesabını verir.
Hani Kanuni’nin na’şı kabre konulmak üzereyken biri bir sandık getirir ve “Sultan’ın vasiyetidir bu sandıkla birlikte gömülecek” der.
Ebussuud Efendi: “Dinimizde cenazenin yanına eşya konulması caiz değildir” dese de vasiyet olunca iş değişir.
Şeyhülislâm: “Padişahımız bugüne kadar fetvasız hiçbir iş yapmamıştır. Sandığı açın bakalım” der.
Sandığın içinden bir sürü kâğıt çıkar.
En üstte “Bunlar Şeyhülislâm’ın fetvalarıdır.
Ne yaptımsa fetvayla yaptım.
Yaptığım kanunlardan sorguya çekilirsem şahit olarak bunları göstereceğim” demektedir.
Bunu gören Şeyhülislâm: “Padişahım sen kendini kurtardın, bakalım bu fakir ne yapacak!” der.
Zannediyorum bu “fetvâ hâini” bu hadiseyi biliyordur.
Bu “fetvâ hâini” ile ilgili benim dikkat çekmek istediğim esas mevzu onun geçmişte Hizmet Hareketi ile olan bağı ve bugünkü durumunu mukayese etmek.
Evet, o, 2000’li yıllarda Sayın Prof. Dr.Suat Yıldırım ile beraber masrafları Hizmet tarafından karşılanan bir Avustralya seyahatine katılır.
Oradaki bir üniversitede Fethullah Gülen adına açılan “Kürsü”nün açılışında bulunur.
Bekar öğretmenlerin evinde misafir edilen bu şahıs öğretmenlerin samimi halinden çok etkilenir ve
‘İlim Dervişleri” başlıklı bir şiir yazar.
Daha ilk beyitte:
“Öğretmen dervişler çağdaş dervişler,
Kılıçsız cihaddır yaptığı işler” diyen bu şahıs, 15 Temmuz sonrası kaleme aldığı bir yazıda darbe girişiminin suçlusu gibi gösterilen hizmet mensupları hakkında şöyle bir fetva verir:
“Bu ülkeye bunca kötülüğü yapanlar ile onları destekleyenler bu suçu bir daha işleyemeyecek hale getirilmeleri adalettir, zulüm değildir.” İşte verdiği bu fetva ile kadın erkek ne kadar masum insan varsa hepsine işkence yapılmasına cevaz vermiştir.
Öğretmenler hakkında yazdığı o şiirin diğer bir beytinde;
“Ne vatan hasreti ne evlat ne eş,
Bütün insanları bilmişler kardeş” diyen bu “fetvâ hâini”, “Zarar-ı âmmı def içün zarar-ı hâss ihtiyor olunur” yani “Kamuya ait zararı önlemek için bir şahıs, bölge veya gruba ait zarar göze alınır, sineye çekilir” diyor.
Ve Muhsin Yazıcıoğlu örneğini de vererek milletin selameti için Hizmet hareketinin tüm kurumları ve mensuplarının yok edilebileceği fetvasını vermiştir.
Nitekim bu fetvayı alanlar bugün hareketin mensuplarını soy kırıma tabi tutarak yok etmeye çalışmaktadırlar.
Hizmetin organize ettiği Abant toplantılarını baştan beri katılarak tertip komitesinde yer alan bu “fetvâ hâini” o toplantıların konusunu ve toplantıya katılacak şahısların seçiminin yapıldığı heyetin daimî üyesidir. O günlerde kaleme aldığı bir yazıda şöyle demektedir: “Heyette yer alan şahısların cemaatle bağlantıları söz konusu değildir… Amaç cemaatle ilgili bir menfaat elde etmek olmadığı, ülkemizin önemli meseleleri üzerinde, farklı kesimlerden ilim ve fikir adamlarının müzakere yapmaları, mevzulara açıklık getirmeleri ve çözüm teklifleri sunmaları… hedeflenmiştir.
Bu satırların sahibi “fetvâ hâini” yazıyı şöyle bitiriyor: “İyi zan beslemek, öküzün altında buzağı aramak yerine açık beyanlara itibar etmek… kişiler hakkında hükme varmak için objektif kanıtlara itibar etmek hem dinimizin hem de ahlakımızın gereğidir.” O gün böyle diyen ve olması gerekeni söyleyen bu şahıs bugün haklarında hiçbir ‘objektif delil’ olmaksızın soy kırım yapılan insanlara verilen cezalar için şöyle diyor: ‘Elde sabit bir suç olmasa da şüpheliler cezalandırılabilir.’
Bakınız bu “fetvâ hâini” Hizmet hareketinin diyalog girişimleriyle ilgili yazdığı bir yazıda ne demiş: “Diyaloğun amacı… “farklı grupların bir ülke veya dünyada hürriyet ve adalet içinde beraber yaşamalarının mümkün olduğunu ispat etmektir…”
Evet, diyaloğu; “farklı grupların… ‘hürriyet ve adalet’ içinde beraber yaşamaları” diyen Karaman Hayrettin, kendisinin de geçmişte takdirle yad ettiği hizmetin müntesiplerine yapılan onca ‘adaletsizliğe ve haksızlığa’ gelince üç maymunu oynuyor.
Her neyse bu “fetvâ hâini” ile ilgili söylenecek ve yazılacak çok şey var.
Ancak sanırım bu kadarı kâfi.
Son olarak onun ‘İlim Dervişleri” başlıklı şiirinin son dörtlüğüyle bitireyim:
“ Allah’ın nurunu söner mi sandın
Mümini yolundan döner mi sandın
Bâtıl gelip hakkı yener mi sandın
Allah’ın nuruyla bakan dervişler”
Evet Saray’ın baş fetvacısı, senin yazdığın bu dörtlükteki soruları ben sana yönelteyim:
“Allah’ın nurunu söner mi sandın?
Mümini yolundan döner mi sandın?
Bâtıl gelip hakkı yener mi sandın?”
Sen de şahitsin ki bugün Hizmet hareketi dünyanın yaklaşık 160 ülkesinde bütün revnaktarlığıyla yoluna devam ediyor.
Bu sefer masraflarını kendin ödemek kaydıyla tekrar davet edeyim yapılan hizmetleri mühürlü kalbinle, kör gözlerinle kendin gör.
Yalnız hasedinden çatlayıp ölürsen mesuliyet kabul etmeyiz onu bilesin.