Portre yazılarında en çok başlığı düşünürüm. Bir kaldıraç gibi kullanır, yazıyı onun üstüne bina ederim. Kaç gündür Süleyman Özışık’ı yazmak için başlık düşünüyorum ve aklıma gelen tek kelime: Yalancı. Gerçekten adamın başka hiçbir vasfı yok. Herhalde en zorlandığım portrelerden biri olacak; ele gelir bir özelliğini bulamadım zira. Bu haliyle aslında Erdoğan rejiminin özeti gibi: Kifayetsiz muhterislerin yağma düzeni.
Kifayetsiz (donanımsız), muhteris (açgözlü), yağmacı ve yalancı. Donanımsızlığını kapatmak, ihtiraslarını tatmin etmek ve yağmayla hak etmediği zenginliğe ulaşmak tek sermayesi yalan. Sedat Peker üzerindeki koruma kalkanını kaldırıp cascavlak ortada bırakmasaydı, düzeni bozulmayacak ve darphanesi para basmaya devam edecekti.
Adliyenin karşısındaki yalancı şahitler kahvesi hikayesini bilirsiniz. Biri içeri girmiş “Alacak davasına acil şahit lazım” demiş telaşla. Bizimki “Abi o şerefsiz ödemedi mi daha” diye ayağa fırlamış. Gelenin alacaklı değil borçlu olduğu anlaşılınca da “Abi daha kaç kere ödeyeceksin” şeklinde tornistan yapmış. Bu hikaye tam Yalancı Süleyman için yazılmış gibi.
Özışık, 17-25 Aralık Yolsuzluk operasyonlarını fırsata ve nakde çevirenlerden biri. Uçuk kaçık senaryolar yazarak ortadaki büyük yolsuzluğu örtmeye çalışan ekibin parçasıydı. Erdoğan’ı eleştiriyor ve operasyonlara destek veriyor havasıyla ortadaki toz bulutunun kalınlaşmasına hizmet etti. Hiç olmayan videolar ve hatta yayınlanma takvimlerini anlattı.
“Muhtemeldir ki bugün akşam saatlerine kadar ‘Bilal Erdoğan’ın evden kaçırdığı paralar kamyonla böyle taşındı!’ isimli bir video yayınlanmış olacak. Burada bir parantez açıp, kamyonla taşınan paralar konusuna açıklık getirelim. Taşınan o paralar, Erdoğan’ın evinden çıkan yolsuzluk paraları değil. Başbakan’ın da inkar etmediği ‘Atv ve Sabah için havuzda toplanan paralar’ın taşınma görüntüsüdür.”
Bu cümleler o tür yazılarından birinden alıntı. Daha ileri gittiği satırlar da var ancak bu kadarı yeterli. Başka kasetlerin olduğu hatta muhalefet liderlerine dağıtıldığı iddialarını da ekleyelim.
Şöyle düşünün: On binlerce insana “17-25 Aralık’tan sonra neden Zaman Gazetesi aboneliğini bitirmedin?” diye soruşturma açıldı. Ama Muhsin Yazıcıoğlu cinayetiyle ilgili veya başka yolsuzluk kasetlerinden ve içeriklerinden bahseden adama kimse bir şey sormadı. Neden? Çünkü o sadece bir aparattı, yazıp konuştukları operasyonun parçasıydı.
CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal’a kurulan kaset kumpasında bir yalancı tanığa ihtiyaç duyulunca, Süleyman gönüllü olmuş. Öyle kapsamlı senaryo yazmışlar ki hem yeni lider Kemal Kılıçdaroğlu’nu hem Hizmet Hareketi’ni zan altında bırakıyor. Üstelik emniyette arzuladıkları tasfiye ve yeniden kadrolaşma imkanı sunuyor.
Kendisi de davanın sanıklarından olan gazeteci Cevheri Güven’in konu hakkındaki videosunu muhakkak izleyin. 171 kişinin Yalancı Süleyman’ın tanıklığıyla nasıl beş yıldır cezaevlerinde süründürüldüğünü, hayatını kaybedenleri görün. Süleyman Özışık’ın mahkemede tanıklığı boyunca kaç defa ifade değiştirip yalanı yalanla örtmeye çalıştığını seyredin.
Kaset kumpasının asıl failini gizleyip üstüne avantajlı konuma geçirecek bir operasyon çekmişler. Erdoğan’ın ve yandaş medyanın Kemal Kılıçdaroğlu’yla ilgili sık sık ‘kaset’ göndermesi yapması boşuna değilmiş. Özışık’ın ifadesinden hareketle rahatlıkla siyasi hayatını bitirecek bir operasyon yiyebilirdi. Belki de o risk devam ediyor. Cevheri Güven gibi bir gazeteciyi işin içine kattıkları için pişman olmuşlardır. Yoksa kim o gariban polislerin sesini duyabilirdi?
Elbette Güven’in yurt dışına çıkabilmiş olması hem onlar hem de Kılıçdaroğlu adına büyük şans. Bu arada iki soru kafama takılıyor: Birincisi CHP’li geçinen medya ve gazetecilerin sessizliği… İkincisi ise kasetin yayınlandığı Haber Vaktim sitesinin sahipleri Karahasanoğlu familyasının soruşturmadan nasıl kurtulduğu… Tanıklar, site yöneticisinin patronlara sorarak yayınladığı konusunda hemfikir. Yeni Akit’in sahibi olan ailenin koruma kalkanının kalkması için de Sedat Peker’i mi bekleyeceğiz?
Süleymangillerin sermayesi yalan, hedefi ise yağma demiştim. Yağmacı psikolojisinin en dikkat çekici yönü büyük küçük-ayırt etmeden, bitmez bir iştiha ile çuvalını doldurmaya çalışması. Tıpkı Özışık Kardeşler gibi. AKP’li belediyeleri haraca kesip internet sitelerine reklam almakla yetinmezler. Belediye başkanı ya da rektöre şantajla para koparmaya çalışırlar. Ya da ‘yazarlık semineri’ kisvesiyle kasalarına hortum bağlarlar.
Peker’in ifşa ettiği gazetecilerden Veysi Ateş’le birlikte ya da tek başına Yalancı Süleyman’ın verdiği seminerler, belediyelerin yandaş semirtme ve kaynak aktarma yollarından biri. (Başka birçok yandaş da bu yolla finanse edildi, ediliyor.) Süleyman Özışık 2019’da Gemlik Belediyesinden seans başına 5 bin lira almış. Asgari ücretin 2 bin lira olduğunu düşünürseniz, iki saatlik bir konuşmayla 2 buçuk asgari ücret cukkalanıyor demektir. Emekçinin 30 gün çalışarak aldığı paranın yaklaşık üç katını iki saatte almak… Böyle onlarca belediye ve seminer düşünün. Şantajla aldıklarının yanında küçük paralar ama işte yağmacı psikolojisi bu. Mücevher çalarken sofradaki kaşıkları da çuvala doldurmak…
Özışık Çetesi’nin bir özelliği de ‘FETÖ Borsası’nda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya yancılık edip insanların mallarına çökmesi. Çete dediysem kartelin torbacısı gibi düşünün. Olduklarından fazla gösterip piyasalarını da artırmamak lazım. Yalancı Süleyman, OHAL Komisyonu ve Bakan Soylu’ya götürdüğü ve kefil olduğu KHK’lıların dosyalarını itiraf ederken suçüstü yakalandı. Söz konusu çarkın sadece ‘FETÖ’ ve KHK dosyalarında işlediğini düşünmek biraz saflık olur. Daha büyük ve önemli konular da ilgi alanlarına giriyormuş. Bunun ifşa olan örneği Veyis Ateş’in Sezgin Baran Korkmaz’dan istediği 10 milyon avroluk komisyon. Kim bilir kaç dosyaya böyle müdahil ve aracı oldular.
“Süleyman Özışık bana kumpas kurdu” sözleri ve suç duyurusu üzerine tekrar ortaya çıkan Yalancı Süleyman, “Madem adım bu işlerin içine bir şekilde bulaştırıldı, o zaman söz söyleme sırası bana geldi. Benim de bildiklerim var benim de öğrendiklerim var. Bunları tek tek anlatacağım…” ifadeleriyle İçişleri Bakanı Soylu’ya aba altından sopa göstermişti. Herhalde tetikçi olarak kullanıldığı çökme operasyonlarını kastetti. Ancak Soylu, o blöfü yemedi ve Özışıkların eviyle ofisine baskın yapıldı. Bütün dijital malzemeye el konuldu. Başka yerde kopyalamadıysa anlatacak bir şeyi kalmadı demektir.
Şimdilerde Erdoğan yalakalığıyla sınırlı bir video serisi başlatmış olmasının sebebi de şantajdan sonuç alamayacağını görmesi. Cevheri Güven ifşa etmeseydi, daha büyük bir operasyonun aparatı olarak karşımıza çıkabilirdi. Anlamamış görünüyor ama onunla işleri bitti ve götürüp uzak bir yerde azıttılar.