Adana’da Furkan gönüllülerine yönelik polis şiddetinin başörtülü polisler üzerinden okunmasını hiç anlayamıyorum. Hele hele 28 Şubat mağduriyetleri ile ilişkilendirilmesini.
Ne yani başörtülü polisin karşısında çarşaflı olunca başka mı davranması bekleniyordu. Çok safça. Bir anda bir aydınlanma yaşayıp ben bunun için okumadım ya da benim dinim böyle emretmiyor deyip bir sinema karesinde yaşanabilecek bir şekilde copunu yere atıp arkasını dönüp gidecek miydi? İlk defa yaşanmadı zaten. Özellikle Furkan gönüllülerine artık mutat haline gelmiş bir uygulama bu. Solculara yapılanlar malum.
Hizmet’le iltisaklı insanlara yapılanlara hiç girmiyorum bile.
İstiklal’de başörtülü polislerin başı açık kadınları gözaltına alırkenki fotoğrafları üzerinden de epey şey yazılmıştı. Dünkü görüntülerle içlerini biraz soğutabilirler.
Halbuki bunların hepsi bataklıktaki sinekler. Ortamı bataklığa çevirenlerle mücadele değil.
Başörtü mücadelesi ile anılan edebiyatçı ablalardan biri biz bunun için bu mücadeleyi vermedik demiş. “Başörtülü bir kadının elindeki copla, kemiklerini kırarcasına bir başka kadını dövmesi beni tam anlamıyla şoke” etti diyor. Yani polis erkek ya da başörtüsüz olsaydı pek de umrunda olmayacaktı. Ve de dövülenler çarşaflı kadınlar olmasa bu tweet’i atmak zorunda bile kalmayacaktı. Bu kadar gaddarcası olmasa da defalarca yaşanan bir görüntüydü aslında. Müşavir olur kendisi, hince, bak işte tepki koydum dediği olayda doğru adres bakan, onun tasmasını elinde tutanlar olmalıydı.
Bu iktidara köpeklik yapan başı açık, dinle uzaktan yakından alakası olmayan çok da eğitimli o kadar kadın var ki fatura başörtülülere gelene kadar sabah olur.
Hiçbir şiddet eylemi ya da ahlaksız bakanın iddia ettiği gibi tahrikleri olmayan bir gruba sadece hükümete muhalif oldukları için reva görülen bu durum karşısında muhalefet nerede?
Bakın bir AVM’de başı açık bir güvenlik görevlisi başı kapalı kadını biraz itse gök kubbeyi başına yıkardı iktidar cenahı. Anında gözaltına aldırırlardı.
Muhafazakar bir grubun kadın-erkek öldüresiye coplandığı, tekme tokat dövüldüğü bu görüntülere bırakın insani değerleri, anayasayı, kanunları sırf siyaseten iktidarı kendi tabanında zor durumda bırakmak için bile insan tepki verir.
Saadet ve Davutoğlu’nun pek de etki yapmayacak açıklamalarını gördüm.
Kılıçdaroğlu bugün nihaî kararı açıklanacak Gezi davası ile ilgili attığı tweet’in yanına “Bu kadınları dövemezsiniz” tweet’ini ya da videosunu yerleştirseydi helalleşme, herkesi kucaklama iddialarını çok güçlendirebilirdi. Olayı duymayan kalmazdı.
Akşener, 8 Mart Kadınlar Günü için attığı tweet’i profiline sabitlediği kadar çıkıp “Kadınlara vuran elleriniz kırılsın” diye bir çıkış yapsaydı bambaşka olurdu.
Polis şiddetine en fazla maruz kalmış HDP’de Ömer Faruk Gergerlioğlu dışında vekil yok galiba.
Şeref yoksunu bakanın bile açıklama yapmak zorunda kaldığı bir vahşilik bile sizi harekete geçirememiş. Salı gruplarda kükrersiniz artık.
Bir-iki gün sonra gündem bile olmayacağını biliyoruz.
Dünkü olaylarla ile ilgili dikkatimi çeken bir başka ayrıntıyı da mesleği polis olanlar ya da KHK’lılar çoktan fark etmişlerdir. Gruba polis müdahalesi falan değildi yaşananlar. Eğitim bile aldıkları şüpheli, ne yaptığını bilmeyen, kahvehaneden toplanmış üzerinde üniforma olan serseri bir grubun terör estirmesiydi.
Hatta, örneği yok ama biraz abartarak söyleyeyim polisin karşısında gerçekten militan bir topluluk olsaydı polis dayak bile yerdi. Silahlar patlardı. Zaten laubaliliklerinin bir sebebi de karşılarında savunmasız, suçsuz insanların olduğunu bilmelerinden.
Erdoğan’a tabanla aramızı açıyor diye Soylu’yu şikayet ettiler diye aslı astarı olmayan kulis haberleri muhalif medyada okuruz.
Dünkü saldırganlardan bir tanesinin elinde cop “Devlete başkaldırmayın yoksa daha beterini yaşayacaksınız” dediği görüntüleri görünce “Senin devletini…” lafı çıktı bir anda ağzımdan, herkesin bu noktaya gelene kadar dayak yemesi, ölmesi gerekmiyor. Yapılacak çok şey var. Ama gitmemek için her şeyi yapacakların dövmeye ve öldürmeye çoktan hazır oldukları da bir gerçek.