İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu fırtına gibi esiyor. Bayramda yaptığı Karadeniz Gezisiyle pek çok kesimi mutlu etti.
Hemen en yakın halkadan başlayalım. CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İmamoğlu’nun bayram hediyesini memnuniyetle karşılayanların başında geliyor. Bütün kamuoyu baskısına direnerek ve başta Meral Akşener olmak üzere ortaklarının imalı taleplerini duymazdan gelerek “Başkanlar aday olmasın” diyordu. Mansur Yavaş’ı Ümit Özdağ mundar etmeye çalışıyor, Ekrem Bey ise harakiri yaptı. CHP liderinin, ister kendisi ister başka bir aday için eli rahatladı.
Solcular, yükselen eleştiri dalgasından hareketle epey kamu spotu yayınladı, bir başka deyişle ‘sol goygoyu’ yaptı. Biat kültürünün olmadığından girip yolsuzluk yapmadıkları gibi uçuk saptamalarda bulundular. Haklarını yemeyelim, biat kültürü sağda daha fazla ama onlarda hiç yok demek imkansız. Milliyetçi sağ mutlak itaat üzerine yürür lakin merkez sağda durum biraz farklı. Süleyman Demirel kültüne başkaldıran Turgut Özal ve Tansu Çiller; hatta biraz daha geri gidersek Sadettin Bilgiç bunun örnekleri. İslamcı siyaset ise sanılanın aksine daha sorgulayıcıydı Necmettin Erbakan’a kafa tutan ve sonra da AKP’yi kuran Yenilikçi Hareketi hafife almak doğru olmaz.
AKP de böyle başlamadı; tek adam despotizmine dayanarak kurulmadı. Zamanla ve şartlar olgunlaştırılarak, tuğla tuğlu örüldü Erdoğan Türkiye’si. 1 Mart Tezkeresi Genel Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın bütün baskısı ve hatta tehditlerine rağmen onaylanmadı. Bugünkü tablodaki biatın kaynağı ideoloji değil suç birlikteliği ve pasta paylaşımı.
Kafasına esen bir güçlü lider “Arkadaşlar yarın otokrasiyi ilan ediyoruz” diyerek ertesi gün demokrasiyi askıya almıyor, alamıyor. İmamoğlu’na dair endişelerin kaynağı, onda bu potansiyelin bulunduğu kabulünden öte, zaten kurulmuş düzeni değiştirmeye ikna olmama ihtimali.
Söz oraya gelmişken Erdoğan’ın teşekkür borcuyla devam edelim. Bağımsız gözlemcilere göre yüzde 156’ya dayanan enflasyonun açıklandığı günlerde bunalmayı beklerken İmamoğlu’nun gölgesinde serinledi. Hazine Bakanı Nureddin Nebati’nin komik şovlarına da ihtiyaç kalmadı böylece. Hayat pahalılığı öyle bir tartışmayla unutulacak gibi değil. Halk her gün, her alışverişle o duvara tosluyor ancak yine de küçük bir soluklanma diyebiliriz.
En büyük mutluluğu yandaş medyanın yaşadığını söylersek abartmış olmayız. “Reklamın iyisi kötüsü olmaz” onların mottosu. Ahmet Hakan’a dönek demek nasıl piyasasını büyütüyorsa, Nagehan Alçı ve Ertuğrul Özkök’e rüzgar gülü ve yeni dönemin yancısı payesi vermek aynı hesap. Hande Fırat etrafına “Ekrem Başkan bizi seçti, benim için mahallesine diskur çekti” diye hava atsa haksız mı?
Hep söyledim, farklı kesimlere ulaşmak adına, ayrıca onlarında haber alma hakkına riayet için yandaş medyadan gazetecilerle buluşmakta sakınca yok. Erdoğan da ilk başlarda karşı mahalleye mesaj göndermek için farklı isimleri uçağına alıyordu. Hasan Cemal gibi saygın gazetecilerdi bunlar. İmamoğlu da daha saygın ve öfke kaynağı olmayanlardan seçebilirdi. Elbette Başkan dönüp “Yandaş medyada Hasan Cemal vardı da ben mi çağırmadım” derse verecek cevabımız yok! Herhalde gazeteciliğin doğal haline dönmek ve bu işi muhabirlere bırakmak en iyisi. Gerçi onun da handikapı, haberin girme ihtimalinin düşük olması…
Ekrem İmamoğlu, eleştiri kaldırabilen bir siyasetçi değil. Son tartışmalar onu net biçimde gösterdi. “Akıllı olun” diye parmak salladığı konuşma Erdoğan replikleriyle doluydu. Bu defa kulağı tersinden gösterelim belki etkili olur.