Abdulhamit Bilici-Gazeteci Yazar
Siyasi, sosyal, etnik ya da dini gerilimlerin yol açtığı ortaya çıkardığı taraf tutmalar, filli sloganlar ve ateşli nutuklar, kolaylıkla kör eder gözümüzü, uyuşturur aklımızı. Farklı farklı kimlikleri ve sınırsız renklilikleriyle birer insan olan Ayşe, Fatma, Ali kaybolur, yerini bir partinin, bir grubun, bir mahallenin veya cemaatin birbirinden farkı olmayan üyesi alır. O kadar ki, evladını kaybetmiş bir annenin yürekler yakan acısını bile hissedemeyecek kadar körelir vicdanımız.
Halkların Demokratik Partisi(HDP) İzmir İl binasına 17 Aralık 2021’de yapılan saldırıda kızı Deniz’i kaybeden anne Fehime Poyraz’ın yaşadığı acıyı çoğumuzun hiç duyup hissetmemesi, hatta yaşanan bu dramın hiç farkına bile varmaması gibi.
Demokrasiyle, hukukla, insan haklarıyla sorunlu eski Türkiye rejiminin, din soslu bir taklidi olmak için çırpınan Erdoğan/AKP rejiminin son dönem kurbanlarından Deniz Poyraz’ı kaleme alacağım bu yazı için hazırlık yaparken bir daha karşıma çıktı, ideolojik gözlüğün, insani duyarlılıkları ve acı tatlı yaşanmışlıkları yok edip nasıl her şeyi birer istatistiğe ve kuru bir habere dönüştürdüğü.
Nitekim olayla ilgili haberlerin başlığı şöyle: “HDP İzmir il binasına saldırı:1 ölü”
İşte o “1 ölü” denilen kişi bir insan, hayatın kıyısında ayakta kalma mücadelesi veren dar gelirli bir vatandaş. Yıllardır her türlü işkenceden dışkı yedirmeye, köy yakmadan faili meçhullere, dil yasağından parti kapatmaya tarifsiz baskılara maruz kalmış Kürt halkının bir çocuğu.
Siyasette ismi öne çıkmış biri değil, ünlü bir aktivist, ya da Kürt hareketi içinde etkin bir kanaat önderi değil. Oldukça sade biri ama hikayesinde ülkenin 30 yılının koyu izlerini barındıran oldukça sade biri. 1990’larda hayatı yaşanmaz hale getiren terör, şiddet, baskı, yoksulluk batağına sağlanmış olan Doğu ve Güneydoğu’dan İzmir’e göç etmek zorunda kalan yoksul bir ailenin çocuğu. Parti il binasının çaycısı Fehime’nin kızı. O gözü dönmüş nefret saldırısının yaşandığı saatte HDP binasında olmasının tek nedeni, elinden ameliyat olduğu için işe gidemeyen annesinin boşluğunu doldurmak. Çay yapmak, etrafı temizlemek, çalışanlara, misafirlere hizmet etmek. Annenin acısını hayal edin. Evladının ölümünü görmek, hayatta bir insanın başına gelebilecek ve asla geçmeyen en derin travmalardan. Bir de buna, çocuğunuzun sizin yerinizi boş bırakmamak üzere bulunduğu yerde ölüme yakalanmış olmasının taşınmaz yükünü ekleyin.
Parti yetkililileri ve Deniz’in yakın arkadaşları, ailenin partiye siyasi olarak da bağlı ve hatta üye olduklarını söylüyor. Ama bunun ne önemi var ki, yasal bir partiye üye olmak suç değil ki. Partiyle ilgili antidemokratik yargı süreçleri olsa da, o siyasi çizgiye karşı olsanız da bu durum size bir siyasi parti binasını basma ve oradaki insanlara kurşun yağdırma hakkını verir mi?
Annesinin yerini doldurmak için parti binasında olan Deniz’i katleden tetikçi Onur Gencer işte tam da bu vahşi terörü yapıyor. Öyle bir gözü dönmüşlük ki, Deniz’i vurduktan sonra “Leş 1” yazarak fotoğrafını paylaşıyor.
Hiç kuşkusuz, bu kanlı baskına zemin hazırlayan temel faktör, devlet ile terör ve mafyöz suç örgütleri arasındaki farkın kaybolması ve idarede en yüksek konumları işgal eden şahısların olağan konuşma biçimi haline gelen nefret dili. Saldırı sonrası yaşananlar da hukuku, ahlakı, insanlığı askıya alan yeni rejimin normlarına tam uyumlu. Savcılık, attığı bir tweet yüzünden gözaltına aldığı kişilerin veya 8 aylık hamile ev hanımlarının bağlantılarını araştırmak için süre uzatması alırken, Suriye’deki cihatçı gruplara, SADAT’a ve halen görevde olan asker kişilere uzanan bağlantıları ortaya saçılan tetikçi hiç araştırma yapılmadan sadece bir günlük gözaltının ardından tutuklandı.
Oysa Sağlık Bakanlığı’nın, personeli olan tetikçinin Kilis’te görevlendirildiği ve 7 Şubat’ta İzmir Kemalpaşa’daki görevine döneceği açıklamasına rağmen tetikçinin askeri kıyafetlerle Suriye’deki kamplarda 20 Şubat 2021’de çekilmiş fotoğrafları mevcut. Bir kamu personeli olmasına rağmen Hilton gibi lüks otellerde nasıl kalabildiği de muamma. Aynen poligonda düzenli atış eğitimi almış olması hem saldırı öncesi hem sonrası halen görevdeki asker kişilerle temas halinde olması da. Saldırılan bina önündeki polis noktasına rağmen günlerce yaptığı istihbarat çalışmasının fark edilmemiş olması da başka bir soru işareti.
Bu arada yargılama sürecinde hala görmezden gelinen bu tuhaf bilgi ve bağlantıların ortaya çıkmasını sağlayanın da Savcılık ve Emniyet soruşturması değil, HDP’li vekillerin ve avukatların adeta dedektif gibi yaptığı çalışmalar olduğunu da not etmek lazım. Nitekim bu kadar soru işaretine rağmen savcılık iddianamede hükmünü vermiş: “Olay öncesinde, olay anında ve olay sonrasında sanığa yardım eden, sanığı azmettiren herhangi bir kişinin bulunamadığı, sanığın herhangi bir terör örgütü ya da üyesi ile olay öncesi veya sonrasında irtibatlı olduğuna dair delil elde edilemediği.” Araştırmazsan delil de olmaz tabii.
Olaydaki karanlık bağlantıların üzerine gitmek yerine rejime bağlı yargının tercihi, verdiği bir röportajda duygularını paylaşan acılı baba Abdulillah Poyraz’a örgüt propagandasından 4.5 yıl hapis talebiyle dava açmak. Deniz’in babasına dava açıldığını duyuran haberi, bir tweetle paylaştığı için Gazeteci Rabia Çetin hakkında soruşturma başlatmak..
Ülke bir gün hukuk devletine kavuştuğunda hesabı sorulacak onbinlerce masum kurbandan biri olarak çaycı Fehime Abla’nın kızı Deniz’in cansız bedeni, Buca Kaynaklar Mezarlığı’nda yatıyor. İsraf ve debdebe içinde yüzen saltanatlarını biraz daha uzatabilmek için etnik, dini, siyasi gerilimleri körükleyen muktedirler keyfederken, onların oluşturduğu hukuksuzluk ve nefret iklimi yüzünden can veren vatandaş Deniz’den geriye kalan, öz yurdunda öteki olmaktan kurtulamamış acılı bir anne baba, bir de ekmek, domates, zeytin ve çaydan ibaret yarım kalmış mütevazı kahvaltıyı gösteren karelerdi.