Ergenekon soruşturmalarının en yoğun şekilde sürdüğü günlerden birinde İstanbul’daydım, bir çocukluk arkadaşımla görüştüm, kendisi devlet görevlisi olmakla birlikte Ergenekon ve sürecini iyi bilen/takip eden şahıslardan biriydi…
Ergenekon’un nasıl bir yapı olduğunu sordum…
Söylediği şey ilginçti ; Vallahi dedi, Ergenekon gizemli, tekli bir yapı değil, birçok gruptan oluşuyor ya da öyle görünüyorlar, hepsinin değişik görüş ve menfaatleri veya menfaat birliktelikleri var, biz bunları “şimdilik” bir çatı altında değerlendirmek zorunda kalıyor ve o şekilde hareket ediyoruz…
Çok şaşırmadım, kendimce değerlendirmem “yedi başlı bir ejderha” düşüncesinde sabitlendi. Düşünsenize istediği zaman, istediği şekle bürünen, yedi başlı bir iblis, onunla mücadele ediyorsunuz…
Evet Ergenekon ; Sisli bir perde içerisinde gövdesini değil sadece başlarını ve bazı uzuvlarını ara ara fark edip görebildiğiniz, tam olarak zapt-u rapt altına alamadığınız, Encümen-i Danişler’le, Fenerbahçe Orduevleri’nde, Milletin Meclisine rağmen, milletin seçtiklerine rağmen ülkeyi yönetmeye gayret eden, yöneten, gerçek paralel örgüt, kurucu irade artıkları, ittihatçı kafalardan meydana gelmiş, esrarengiz, şeytani mahluk…
Yıllarca ülkeyi karanlık odalardan yönetti, gerektiğinde silah ve şiddet kullanmaktan çekinmeyerek, Anadolu halklarının evlatlarını ve emeklerini kendi iktidar, güç ve rantları için yedi, hem de suret-i haktan görünerek…
Ergenekon ; İhtirası, hırsı, şehveti doyrulamayan bir baş belası “Gulyabani”
Özel Harp Dairesi ;
NATO’nun sevk ve tavsiyesi ile 1952’de kurulan, istihdam edilen, bağlı bütün ülkelerde şubeleri, grupları bulunan derin odak, gladyo…
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin yıkılması neticesinde Soğuk Savaş dönemi tarihe gömüldü ve NATO ülkelerindeki bu derin/gizli yapı, gladyo tasfiye edildi…
Mesela İtalya Derin Devleti 1990’da yapılan “Temiz Eller Operasyonu” ile ortadan kaldırıldı…
Türkiye’de ise muktedirler varlığından haberdar oldukları Ordu içindeki bu esrarengiz yapının kendileri için getirisi olduğunu gördüler, ortadan kaldırılmasını izlemek yerine onu içeride Anadolu Halkları’na karşı güç, iktidar ve rantlarının koruyucusu olarak kullanma yoluna gittiler yahut onunla ortak oldular…
Ordu içerisinde “psikolojik harp teknik ve taktikleri” ile beslenen bu karanlık daire devletin kurucu gücüyle omuz omuza Türkiye’de dilediğini dilediği gibi “algı-olgu-söylem-eylem operasyonları ile” yaptı ve yapıyor…
Evet, Özel Harp Dairesi de neredeyse bütünüyle ele geçirilmiş, Ergenekon’un elinde oyuncağa dönmüş neredeyse onun söylem ve eylemlerini icraata döken sekreterya…
Düşünebiliyor musunuz ? Ülkenin Başbakanı olan Ecevit durumu Genelkurmay Başkanı’ndan öğrenince hayretler içerisinde kalıyor. Halk ise ancak Susurluk Kazası’ndan (1990) sonra vatanın Devlet, Siyaset, Mafya üçgeninde yaşayan bir “gladyo” elinde oyuncak olduğunun farkına varıyor.
O dönemlerde Hocaefendi’nin bir mülakatta söyledikleri aklıma geliyor, mealen şöyle diyordu ; Devlet içerisinde bir yapı var, yaklaşık 110.000 kişiden oluşan bir grup, istedikleri zaman solcu, istedikleri zaman sağcı, kimi zaman şeriatçı, kimi zaman komünist, kimi zaman ülkücü, bazen Alevî, bazen Sünnî oluyorlar ve ortalığı diledikleri gibi yakıp kavuruyorlar…
Yedi başlı bu mahluk Kemalist, Atatürkçü, solcu, sağcı, muhafazakar, dindar bütün grupların içerisinde cirit atıyor, at oynatıyor…
Ergenekon ve SADAT ;
İşte ben kurucusu Ordu’dan olan, meslekî hayatı Özel Harp Dairesi’nde geçmiş, ilk defa bir askeri birlikte cami yaptırmış, orada resmi kıyafeti ile namaz kıldığını göstermiş, Kurmay olup olmadığı bilinemeyen, Dindar olan herkes ordudan atılırken tuğgeneralliğe kadar korunarak yükseltilen bir zatın, kendisi gibi psikolojik harpçi subaylarla kurduğu SADAT’ı, Özel Harp Dairesi’nin faaliyetleri dışında düşünemiyorum…
SADAT Ergenekon’a alternatif değil irtibatlı…
Kemalist, Atatürkçü, Ülkücü bütün gruplarla birlikte ve içerisinde olan Ergenekon’un Ordu içerisindeki dindarları es geçmesi düşünülemez. Dolayısıyla kızıl ve gri renkler gibi SADAT’a Ergenekon’un tonlarından biri yani “yeşil” tonudur.
Son haftalarda Adnan Tanrıverdi’nin kimliği ve faaliyetleri üzerinde çok konuşulduğu için burada tekrar bahsetmeyi lüzumsuz görüyorum.
Evet, sırasıyla ASDER, ASSAM ve SADAT Özel Harp Dairesi’ne bağlı güdümlü derneklerdir. Bunu ispat etmek yahut aksini kanıtlamak şu an hepimiz için imkansız gibi görünüyor.
Tespit ve Fişleme ;
Derinler rejimi kormak ve bunu sağlamak için kendilerince Ordu’yu korumak zorunda olduklarından, bu üç derneği bir “tespit” aracı olarak kullandılar. Temiz Anadolu çocuklarını “mazlumiyetleri üzerinden birlikteliği” tavsiye ederek tetiklediler, tespit ettiler.
Evet, Subay ve Astsubaylar’ı sadece “Batı Çalışma Grubu” ile değil aynı zamanda biraz evvel ismini zirettiğim bu üç dernekte istihdam ettikleri bir kısım emekli subay ve astsubaylarla da tespit edip “fişleme” yaptılar.
Meselenin serencamına bakıldığında yahut ordunun iç yapısını bilenlerle konuşulduğunda bu durumu rahatlıkla görebilirsiniz.
Ordu içerisindeki muhafazakar, dindar Anadolu evlatlarının “tespit ve fişlenmesi” için bir mıknatıs gibi istihdam edilen SADAT ve türevleri ile ilgili subaylar ve dernekler faaliyetlerine devam ettiler ve ediyorlar.
Herkes SADAT’ın 15 Temmuz ve sonrasında neler yaptığıyla ilgileniyor, halbuki geçmişe baktığımızda SADAT ve öncülleri maalesef “haklarını korumak” söylemiyle meydana çıktığı insanlara kuzu postuna bürünmüş bir kurt olarak ihanet etmiştir…
Erdoğan ve SADAT ;
SADAT mı Erdoğan’a yoksa Erdoğan mı SADAT’a eklemlendi tam olarak bilemiyoruz.
Tanrıverdi ile Erdoğan’ın tanışıklığı eskiye dayanıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı öncesi, dönemi ve sonrasında devamlı görüştükleri, dost oldukları biliniyor.
Erdoğan güç ve paraya karşı hırs küpü “çok karanlık” bir kişilik olması sebebiyle ister SADAT Erdoğan’a, ister Erdoğan SADAT’a eklemlensin hırslarının esiri olan diktatör, her halükarda SADAT’ı “şahsı” için kullanmaya çalışacak, yani kazan politikası bütün yönleri ile işleyecekti ve her iki taraf ta durumdan memnun olacaktı.
Erdoğan bu, kendisi için 28 Şubat 1998 öncesi birileriyle, sonrası başka birileriyle, 2007 Dolmabahçe Görüşmesi sonrası bir başka grupla, 17-25 Aralık 2013 sonrası ise tamamen başka bir grupla ittifak yapabilir, zat-ı âlilerinin ( !? ) menfaatleri bilir.
28 Şubat öncesi ve hemen sonrasında Ordu içerisindeki Kemalist, Atatürkçü, Ulusalcı Ergenekonik uzantılar açığa çıktı yada çıkarıldı. Kimbilir belkide NATO’cular galip geldi. Ben yedi başlı ejderhanın bu uzantılarını bilerek, isteyerek tasfiye ettiğini ve yerine diğer başlarından birini adapte ettiğini düşünüyorum…
Muktedirler sivil cenahta milliyetçilerle beraber muhafazakar ve dindar görünen Siyasal İslamcılar’ı, askerî cenahta ise dindar SADAT’çıları kullanmaya başladılar çünkü Türkiye’de dindarlık ve muhafazakarlık hızla yükseliyordu, çünkü muktedirler her zamanki gibi güç, iktidar ve rantlarını korumak istiyorlardı.
Tabii ki bu durumda devre dışı bırakılıp, tasviye edilenlerin mutlu olması düşünülemez, dolayısıyla ulusalcı, Rusçu tipler kin ve hasetle gün saymaya başladılar…
15 Temmuz ;
Ülkenin muktedirleri yani derinler gücü tamamen ellerinden kaçırmak üzereydiler. Gövde bir bütün olsa da ejderhanın yedi başının yedisi de güç, iktidar ve rantı kendisi için istiyordu, bilirsiniz güç tatlı, cazip ve doyumsuz bir şerbettir…
Bu arada Ergenekon’un bir türlü kontrol edemediği Cemaat ise sevgi ve şefkatle büyüyordu…
Koalisyon yaptılar ; Erdoğan, Ulusalcılar ve SADAT bir araya gelerek güç birliği oluşturdular, isteklerini elde edebilmek için yine kendilerince orduyu kontrol etmek zorundaydılar. Çünkü Ordu’daki NATO’cu ağırlık onların aksine ülkenin “Batı” normlarına doğru yürümesini, demokratikleşmesini, rahatlamasını istiyordu, Cemaat’e yakın olanların ise bu cenaha yakın olduğunu düşünüyorlardı.
Kontrolsüz alanı temizleyecekler, Erdoğan iktidarını perçinleyecek, ulusalcılar NATO’cuları yok edip Ordu’daki eski güçlerine kavuşacak, Sadat ise aradan sıyrılabilirse kendi yapılanmasını sağlayacaktı. Neticede Ergenekon ülkeyi tekrar kendi istediği yer ve rejime çekecekti…
Derin savaş ülkeyi 15 Temmuz’a getirdi…
Kumpas hazırlandı, sanki Cemaât darbe yapıyormuş gibi düzenek kuruldu ve olay bir türlü zapt altına alınıp idare edilemeyen, biat etmeyen, bundan ötürü herkesin kendisinden rahatsızlık duyduğu Cemaât üzerine ihale edildi…
Kendi aralarında hesaplaşırken bile, isteye Cemaât’i ve sevenlerini kurban ettiler…
Ulusalcı ve SADAT’çılar 15 Temmuz’un boğaz kesen, uzun namlu silahlarla insan avlayan katilleridir…
Sonrası malum suçsuz, günahsız erlerin, askeri öğrencilerin boğazları kesildi, linç edildiler ve bir “soykırım” süreci başladı….
Temizleme, yapılandırma ;
Tiyatro Darbe’yi perde ederek tüm alanlardaki Hizmet gönüllülerini, Anadolu halklarının masum çocuklarını ve ordudaki NATO’cuları neredeyse tamamen tasfiye ettiler…
Binlerce subay, astsubay Ordu’dan atıldı, askeri okullar kapatıldı, masumları her gün takibata ve tutuklamaya devam ediyorlar…
Tam bir temizlik yaptılar…
Ittifak kemiksiz ve omurgasızdı, tabi sonuç olarak şimdi eldeki pastayı bölüşemiyorlar “yeniden yapılandırma” sürecinde SADAT’çılar ve ulusalcılar birbirlerine girmiş görünüyor.
Yedi başlı canavarın, yedi başı arasında bir kargaşa bir savaş devam edip gidiyor…
İpler kimin elinde ?
Tam da burada akıllara şu soru geliyor, muktedirler ve Ergenekon doğurdukları, kendi güçlerini paylaştıkları, sonra daha da güçlendirdikleri Erdoğan ve SADAT’ın ipini ellerinden kaçırdılar mı ?
Ben ipin tam olarak elden kaçırıldığını bir türlü kabul edemiyorum çünkü herkes zaafları, açıkları ve yumuşak karınları vesilesi ile birbirlerine gebe ve muhtaç…
Erdoğan önemli manada rol kapmış olsa da tam olarak müstakil hareket edemiyor, Ergenekon diğer uzuvlarını harekete geçirmiş durumda, her alanda Erdoğan’ı sıkıştırıyor, iktidar mücadelesini elden bırakmıyor ve bırakmayacak gibi görünüyor…
Ulusalcılar Ordu’da istedikleri gücü elde edemediler, Ordu içerisinde yerleşmiş olsalar da SADAT’çıların elemanları ise yeni ve tecrübesiz, her iki grup alanda militarist, sivil hücrelere sahip, silahlılar…
Birileri birbirlerine karşı ellerindeki bütün kozları sahneliyor, bakmayın siz “Sadat mı ? Sedat mı ?” denildiğine bu kliklerin çarpışması…
Yine her iki tarafta Erdoğan’a güvenemiyor, Erdoğan’ın sadece kendi ve menfaati için yaşadığını çok iyi biliyorlar…
Nitekim Erdoğan son düzlükte “SADAT’la hiçbir ilişkim yok” deyip, aynı zamanda Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ için “hapis istemi” kararı çıkarttı…
Bütün bunlar Ergenekon’un derîn planı olabilir de, olmayabilir de…
Büyük bilmece, seçimlerden önceki son yıl çözülecek…
Evet, son tahlilde ;
Ülke yönetilemiyor, ekonomi ve bütün kurumlar çökmüş durumda.
Çalanın, çırpanın, israfın haddi hesabı yok…
Dolar 20 lira sınırına dayanmış, enflasyon ise %200’e doğru gidiyor…
Halk henüz açlıktan derman bulamıyor fakat açlık doruğa çıktığı gün her şeyin rengi değişecek, insanlar neredeyse ayaklandı, ayaklanacak.
Gençler karmaşa ve keşmekeşten bıkmış durumda…
Ülke içerisinde Erdoğan’ın uyardığı derin bir nefret var…
Erdoğan, Sadat, Ulusalcılar ve tepede kuklaların ipini elinde tuttuğunu düşünen fakat kaçırıp kaçırmadığı belli olmayan Ergenekon, herkes birbirine karşı diş ve bıçak biliyor…
Hazırlanan ve sergilenmek istenen yeni bir tiyatro mu var ?
Seçimlere bir yıl kadar kaldı, dananın kuyruğu tam olarak bu “son yıl, son düzlük” içerisinde kopacak…
Seçim gecesi ya da sonrasında neler olacağı ise tam bir muamma…
Bekleyip, seyredip, göreceğiz…
@mansurturgut