Belki hatırlayanlarınız olacaktır.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 16 Kasım 2021 tarihinde “Helalleşme” adı altında açık bir mektup yayınlamıştı.
Yayınladığı bu açık mektubu da TBMM grup toplantısında meclis kürsüsünden bizzat kendisi okumuştu.
Mektubunda, “Helalleşme yüzleşmek, barışabilmek, devam edebilmek demektir.
Bunu yarası olan topluluklarla yapacağız” ifadelerini kullanan Kılıçdaroğlu, “28 Şubatçıların açtığı yaraları kapatıp, helalleşeceğiz.
İkna odalarına sokulan başı kapalı kızlarımızla helalleşeceğiz.
Roboski ile helalleşeceğiz.
Bakın hukuk başka, helalleşme başka.
Bu insanlara devlet tazminat ödeyecek.
Ama bir taraftan da helalleşeceğiz.
Sivas, Kahramanmaraş mağdurları ile helalleşeceğiz.
Diyarbakır hapishanesi mahkûmları ile helalleşeceğiz.
Varlık vergileri altında inim inim inlemiş azınlıklar, 6-7 Eylül olaylarının mağdurları ile helalleşeceğiz.
Mahkemelerde süründürülen askerlerimiz ve aileleri ile helalleşeceğiz.
Bugün Londra’ya göç etmiş en parlak genç beyinlerimiz ile helalleşeceğiz.
Ali İsmail Korkmaz’ın ailesi ile helalleşeceğiz.
Soma ile helalleşeceğiz.
Darbeciler tarafından bir sağdan, bir soldan gencecik çocuklarımız asıldı bu ülkede.
Bir sağdan, bir soldan o insanlarımızla helalleşeceğiz.
9 yaşındaki oğlu Oğuz Arda Sel’i kaybeden ve mahkemelerde süründürülen Mısra Öz ile helalleşeceğiz.
Ahmet Kaya ile helalleşeceğiz” demişti.
Ayrıca sosyal medya hesabından yayınladığı bir videoda,
“Ben ömrümde, ülkemizde nefreti ve sevgiyi gördüm.
Artık sevgi kazansın istiyorum.
Ülkemizin iyileşmeye, helalleşmeye ihtiyacı var.
Helalleşmek geçmişi değiştirmez ama geleceğimizi kurtarır.
Geçmişte partimizin de hataları oldu; helalleşme yolculuğuna çıkma kararı aldım” demişti.
Yayınladığı o mektup ve videodan sonra bir plan dairesinde verdiği sözleri yerine getirmeye başladı.
Bu çerçevede ilk olarak 2022 Mart ayında Diyarbakır’a giderek HDP binası önünde oturma eylemini sürdüren ailelerle görüştü. Ertesi sabah ise suikast sonucu öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, “çocuklar ölmesin” dediği için cezaevine giren öğretmen Ayşe Çelik gibi gönlü yaralı insanlarla kahvaltıda bir araya gelmişti.
Kılıçdaroğlu orada yaptığı açıklamada şunları söylemişti: “CHP’nin Diyarbakır’da fazla oyu yok, onun da farkındayım.
Ama bunun kabahati Diyarbakır halkında değil, bunun kabahati bizde.
Gelmedik, oturmadık, konuşmadık, çayınızı, kahvenizi içmedik, sofranıza oturmadık…”
Kılıçdaroğlu adını “Helalleşme” koyduğu bu ziyaretlerinde, öncelikle öz eleştiri yapıyor ki ‘Sosyal Demokrasi’yi savunan bir partiden beklenen bir tavır. Biraz geç oldu ama nihayetinde bu davranışıyla CHP beklenen yörüngesine oturmuş oldu.
Yaptığı bir plan çerçevesinde bu ziyaretlerini devam ettiriyor.
Doğunun Paris’i diye anılan Erzurum’a gitti.
Ardından Roboski katliamının yapıldığı yere giderek yüreği yaralı annelerin gönlünü aldı.
Bütün bunların hepsi hem çok güzel hem de çok yerinde bir hareket.
Ancak CHP’nin bir türlü peşini bırakmayan geçmişteki ‘günahı’ ki Kılıçdaroğlu bir plan dairesinde başlattığı bu “Helalleşme” çıkışıyla geçmişindeki o günahı temizleyebilecek mi acaba?
Bütün mesel bu “acaba?” sorusunun gerçek anlamıyla cevap bulması.
Şayet bu soru cevaplanabilir ve gerçekten milletin şuur altındaki o eski CHP’ye bakış değiştirilebilirse işte o zaman kazanan Türkiye olacaktır.
Kılıçdaroğlu’nun; “Gelecekte, bu ülke çocuklarının, ardımdan ‘bu ülkeyi barıştırdığımı’ söylemelerini istiyorum” ifadesi bu ülkenin yediden yetmişe hepsinin dört gözle beklediği bir şeydir.
Ancak bu ülkede hala adının tam olarak ne olduğu bile bilinmeyen zinde güçler, gerçekten Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına acaba sıcak bakar mı?
Hani birilerinin, “Derin devlet” dediği bir başkasının ise “Seferberlik Tetkik Kurulu” adını verdiği, daha bir başkalarının ise “Encümeni Daniş” gibi kulağa hoş gelen bir isimle isimlendirdiği… daha başka başka adlarla anılan ve öteden beri hep kanla, kavgayla, kargaşayla, kaosla… beslenen bu yapı gerçekten Sosyal Demokrat bir partinin bu “Helalleşme” stratejisini onaylar mı?
Geriye dönüp baktığımızda bu tür adımları atan kim olmuşsa onların hepsi ama suikastla, ama ihtilale, olmadı yolsuzluk ve hırsızlıklarını göz yumarak; kedinin fareyle oynadığı gibi oynayarak istediklerini yaptırdıkları bir iktidarla toplumun birbiriyle barışmasının önü her zaman kesilmiş.
İşte geçmişte yaşanan bu acı tecrübeden dolayı maalesef insanımızda bir güvensizlik söz konusu.
Hani bilenler bilir.
“Bende bu kuyruk yarası sende de bu evlat acısı varken biz artık dost kalamayız” ifadesinin bir menkıbesi vardır.
Adamın biri bir yılana iyilik yapar.
Yılan da bu iyiliği karşılıksız bırakmamak için her gün adama bir altın hediye eder.
Bir gün bu adam işi icabı şehir dışına çıkacaktır. Bu yılana giderek onun vereceği altını alması için oğlunu tembihler.
Oğul bir iki gün gider babasının dediği gibi yılanın verdiği altını alır.
Üçüncü gün, “Her gün buraya gelip tek tek bu altınları alacağıma bu yılanı öldüreyim ve altınların hepsine sahip olayım” düşüncesiyle yılana saldırır.
Yılan da can havliyle çocuğu zehirler.
Ancak bu arada yılanın kuyruğu kopmuştur. Aldığı zehirle çocukta ölür.
Baba geriye döndüğünde gördüğü manzaradan dolayı çok üzülür.
Oğlunu gömdükten sonra tekrar yılana giderek “Eskiden olduğumuz gibi tekrar dost olalım” demesi üzerine yılan paragrafın başında yazdığım o vecizeyi söyler.
İşte öteden beri toplumun bir evlat acısı var.
Bilmem ki CHP yaptığı bu “Helalleşme” çıkışıyla bu acıyı unutturabilecek mi?
Öteden beri tolumu barıştırmak isteyen insanları bir şekilde ala aşağı eden yapının da bu sefer Kılıçdaroğlu’nun bu çıkışına göz yumacak mı?
İşte bütün mesele burada düğümleniyor.
Şayet CHP bir Heraklit olup bu kör düğümü çözerse gerçekten ‘bu ülkeyi barıştırmış’ olur.
Ne diyelim?
Doktorların dediği gibi ‘çıkmayan candan ümit kesilmez’ deyip beklemekten başak alternatifimiz de yok işin doğrusu.
Bekleyip göreceğiz.