Bu hafta önce Memduh Bayraktaroğlu’nun sonra Selçuk Özdağ’ın dile getirdiği bir söylem ilgimi çekti, irdeleme gereği duydum. Her ikisi de Süleyman Soylu’ya DYP İstanbul il Başkanı olması için Hocaefendi’nin Çiller nezninde telefonla referans olduğunu söylüyordu.
Anladığım kadarıyla Selçuk Özdağ, Bayraktaroğlu’ndan alıntılayıp, şahitler olduğunu söylüyor.
Çünkü Memduh Dede görüşme esnasında Çiller’in yanında olduğunu söylemekte…
İnanmadım, çünkü Hocaefendi’nin böyle bir ilişkiye asla girmeyeceğini çok iyi biliyorum…
Hocaefendi böyle bir referansta bulunur mu ?
Sorusunun karşılığı bende direkt olarak “Hayır, asla !”
Neden mi ?
Üstad Bediüzzaman Hazretleri “euzu billahi mineşşeytani ve siyase” diyerek şeytanla birlikte siyasetten de Allah’a sığınır.
Nur camiasının temel özelliği siyasete girmemek ama bununla beraber demokratik haklarını da kullanmak yönündedir…
Din siyasete hiçbir şekilde alet edilemez ve din, siyaset için referans olmaz.
Sadece insanları ve insanların istikbalini düşünme adına yönlendirici olabilir…
Hocaefendi de tam olarak bu fikirde olduğundan ötürü etrafındaki insanların ve sevenlerinin asla siyasete bulaşmamasını istemiştir.
Yıllarca kendisine soran ve siyaset için izin isteyen hiç kimseye müsade etmemiştir.
Son dönem ısrarla kendisinden milletvekilliği için izin isteyen iki-üç kişiye kerhen ses çıkarmamış ve fakat bu şahıslar bu taleplerinden ötürü alabildiğine sıkıntı çekmiş ve hala da çekmektedirler…
Bazen “siz bilirsiniz” sözünün neticeleri çok ağır olabilir…
Kendi ağzından duyduğum bir ifadesini size aktarayım “Benden sonra dahi siyasete meylederseniz ahirette iki elim iki yakanızda olur”
Bu inanç ve istekte olan bir şahsiyetin ne kendi etrafındakiler, ne de bir başkası için siyasi talepte bulunmasını asla bekleyemezsiniz…
Böyle bir talepte bulunduğunu ne gören, ne duyan, ne de bilen vardır.
Yani Hocaefendi’yi tanıyanlar bilirler ki her iki zatın aktardığı şey ta en baştan muhal üzeri muhaldir.
Hele hele 28 Şubat’ı izleyen o günlerde tek kelime ile bu durum imkansızdır…
İsterseniz olayın bir de tarihsel süreci ve konjonktürel seyrine bakıp hükmümüzü ona göre belirlemeye gayret edelim.
Soylu milliyetçi bir aileden geliyor ve daha sonra kendisi bir şekilde Demokrat Parti, DYP çizgisine adapte olmuş, teşkilattan yetişmiş…
Çok hırslı bir varlık..
Kasımpaşalı Erdoğan’ın Gaziosmanpaşalı ruh ikizi
Soylu 29 Nisan 1999’da DYP İstanbul il başkanlığı görevine geldi ve 2002 genel seçimleri öncesi milletvekili adayı oluncaya kadar bu görevi yürüttü.
Oysa Hocaefendi 21 Mart 1999’da dönemin ağır baskısı ve sağlık problemleri sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri’ne gitti.
Şu durumda Amerika’ya henüz gitmiş, orada bir ayı yeni doldurmuş Hocarfendi’nin başka derdi, başka işi yokmuş gibi hiç bilinmeyen, tanınmayan Soylu için Türkiye’yi, Çiller’i araması gerekiyor, ki bu gerçekten büyük bir masal…
Halbuki Necmettin Erbakan’ın başbakan, Tansu Çiller’in başbakan yardımcısı olduğu 54. Hükümet 28 Şubat 1997’de yapılan Millî Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararlarla irticaya karşı başlayan “ordu ve bürokrasi merkezli” süreçin hedefidir ve bu süreç en çok Gülen ve Cemaati’ni hırpalamıştır…
Önce Refah-yol sonra Anasol-D Hükûmeti yıkılmış ardından Ecevit Başbakan olmuştur.
Yani 4 yıllık dönem içerisinde 3 hükümet değişmiştir…
Ordu ve bürokrasi bütün gücüyle Hocaefendi ve Cemaat’in üzerine gelip, hükümetler kurulur, yıkılırken Hocaefendi’nin Soylu için il başkanlığı derdine düşmesi bana çok komik geliyor…
İrtica nedeniyle hükümeti yıkılan, yeni hükümet kurma görevi kendisine değilde Yılmaz’a verilen Çiller’in Hocaefendi’yi dinleyip, Soylu’yu il başkanı yapması ise çok daha komik…
Üstelik bu hengame sonrası Tansu Çiller siyaseti bırakma kararı almış ve siyaseti bırakmıştır…
Sözün özü tarihi süreç ve konjektörel seyir de bu fantaziye imkan tanımıyor…
Memduh dede’nin Hüsnü niyetinden şüphem yok yanıldığını, ya da yanıltıldığını düşünüyorum.
Selçuk Özdağ içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim muhtemelen kendine yahut birlikte oldu insanlara ait hesapları var…
Memduh dedeciğim tekraren hüsn-ü niyetinizden şüphe etmediğimi söyleyerek birkaç soru sormak istiyorum ;
– Telefonla arayan kişiyi duydunuz mu ?
– Sesi dışarıya verildi mi ve arayanın Hocaefendi olduğunu nasıl anladınız ?
– Bir İşgüzar böyle bir ameliyeyi işlemiş olabilir mi ?
– Çiller yahut bir başkası Soylu’yu o göreve getirmek için numara çevirmiş olabilir mi, ne dersiniz ?
– Soylu’nun Bir film çevirmediğine nasıl Emin olabiliyorsunuz ?
Soruları çoğaltabiliriz…
Malumunuz siyaset sahnesinde fırıldak üzerine fırıldak dönebiliyor ve başımız döndüğünden bazen anlayamıyoruz…
Bununla birlikte kendi ablasıyla bile kesip-biçerler, iftira atarlar diye telefonda kılı kırk yararak konuşan bir insan, bir siyasiyi arayıp da hemde o dönemde ihrapta mahalli olmayan bir diğer siyasi için nasıl referans olabilir ?
“Müddei iddiasını ispatla mükelleftir” bütün bu sorular ışığında Hocaefendi’nin aradığını ve Soylu’ya referansta bulunduğunu nasıl ispat edeceksiniz ?
Sevgili okuyucular tüm yazdıklarıma rağmen olayı o dönem İstanbul’da Hocaefendi’nin en yakınında, gözü-kulağı, eli-ayağı olan insanlara sordum ve idiayı kesin bir dille yalanladılar…
Hatta birisi beni lisan-ı münasiple “sen Hocaefendi’yi tanımıyormusun böyle bir şey olabilir mi ?” diye ayıpladı.
Böyle saçma sapan bir duruma Hocaefendi yahut avukatlarının açıklama yapması gerekmiyor ama Selçuk Özdağ’ın hedefi olan Çiller ve Soylu açıklama yapabilirler…
Peki, acaba bu iddiaların sebebi ne olabilir ?
Derinler şeytani algı operasyonlarıyla Hizmet Gönüllüleleri’ni “bakın, görün hocanız her şeye karışmış, size en çok zulmeden adama bile referans olmuş” diyerek Hocaefendi’ye karşı cemaatinin itimadını sarsmak, kuvve-i maneviyesini her yönden kırmak istiyorlar herzamanki gibi bu söylenti de tamamen bir algı operasyonudur…
(Burada failler arasında Memduh Dede’yi kastetmiyorum)
Sevgili madrabazlar Süslü Sülü’yü sıkıntıya sokmak istiyorsanız o tarihlere dönüp bakacağınıza, 15 Temmuz öncesi Cemaat’le neden ilişkiye girdiğine, nasıl gelip-gittiğine, toplantılara katılıp nasıl istişare yaptığına, herkesi Hakk’la tanıştırma gayreti içerisinde olan Hizmet Gönüllüleri’ne nasıl kara, sinsi bir yılan olarak zehrini kusmak için hazırlandığına bakın.
Evet işte burada daha çok malzeme bulursunuz…
Soylu bütün bunları açıklasın…
Soylu bu tecessüsü hangi niyetle yaptığını, melek nümun insanları nasıl suistimal ettiğini, yaptığı zulme ne zaman karar verdiğini itiraf etsin.
Bu arada bir müptezel de Amerika’ya Hocaefendiyi ziyarete giden Bahattin Karataş’ın Mustafa Özcan’ı dövdüğünü yazdı.
Olayın baş kahramanı Bahattin Bey olduğu için kendisini aradım.
Yazılıp çizilenleri görüp, görmediğini sordum…
Her şeyi gördüğünü, bir süre önemsemediğini fakat kısa bir açıklama yapmak zorunda kaldığını söyledi ve ekledi ;
Ben Mustafa Bey ile beraber ders okudum, aynı evde kaldım, 50 yıllık arkadaşlığım var.
Amerika’ya son gidişimde de kendisiyle görüştüm, konuştum, oturup yemek yedim.
Söylenenlerin hepsi uydurma maalesef yalan-yanlış iftiralarla uhuvvetimizi yıkmaya gayret ediyorlar, herkes, hepimiz Allah’a hesap vereceğiz…
Evet herkes hepimiz Allah’a hesap vereceğiz…
Sevgili Arkadaşlar herkes, her yerde Hocaefendi ve Cemaat hakkında ulu orta, bilip bilmeden konuşuyor…
Bence artık Hizmet hakkında söz söyleyeceklerin, yazıp, çizip, konuşanların bilmedikleri yapı hakkında kendilerini aydınlatacak, dost, arkadaş ya da danışmanlara ihtiyaçları var. Yoksa devamlı söyledikleri sözler yalan, spekülasyon ve iftiradan öteye geçmiyor, kendi güvenirliklerini sarsıyorlar…
Bildiğini düşünenler lütfen Hizmet Hareketi hakkında konusacaksanız lütfen ama lütfen bilenlere danışınız…
@mansurturgut