Bir yüksek mahkemeden çok, taverna ya da kasaba düğün salonunu andıran binanın fotoğrafını ‘ışıklar yanıyor’ diye paylaşan üyenin başına gelenleri hatırlıyor musunuz?
Anayasa Mahkemesi eski Başkanvekili Engin Yıldırım’ın yaşadığı linçten söz ediyorum. Sabık İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun benzin döktüğü yangın bir anda Anayasa Mahkemesi’nin bütün üyelerini sarmış ve her zamanki korkak tavırlarıyla arkadaşlarını satmış, “Şahsi görüşüdür, kurumsal görüşümüzü yansıtmıyor.” utancına imza atmışlardı.
Gözümüzle gördüğümüz şeyi inkar mı ediyorlardı? Kilometrelerce uzaktan görülebilen ışıkların aslında yanmadığını mı savunuyorlardı?
Öyle olmadığı muhakkak; o halde AKP’lilerin lincinin doğru olduğunu ve Engin Yıldırım’ın darbe imasında bulunduğunu söylüyorlardı! Böyle düşünüyorlarsa o darbe heveslisini neden kapının önüne koyup adalete teslim etmediler. Tıpkı 8 yıldır cezaevinde kalmalarına çanak tuttukları iki üye Alparslan Altan ve Erdal Tercan gibi. Altan ve Tercan’ın böylesine suçüstü(!) yakalanmışlığı da yoktu.
Yıllarca beraber mesai yaptıkları iki yüksek yargıcı ‘ilahlara’ kurban ederek kendilerini kurtarmışlardı. Kamu görevlilerinin ihracını dikte eden kapı gibi KHK vardı ve orada iltisak da yeter diyordu. İltisakı ispat etmek zorunda da değillerdi, kanaat de işe yarardı. Koca adamlar oturup ‘sosyal çevre bilgisi ve yıllar içinde oluşan kanaatle’ iki yargıcı teslim ettiklerinde cüppeyi çıkarıp yuları boyunlarına taktılar.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, şimdi o yuların biraz daha sıkılması için zemin hazırlıyor. Can Atalay’ın milletvekili olmasına rağmen yargılamanın devam etmesini hak ihlali sayan AYM üyeleri için suç duyurusunda bulunuldu. Suçlamanın hem metni hem de ima ettiği nokta çok ağır. AYM’nin 9 üyesinin ‘anayasa hükümlerini ihlal ettiği’ öne sürülüyor. Bunu bir darbeciyi kurtarmak adına yaptıklarını da hesaba katarsak alın size çifte su verilmiş bir darbe suçu. Gezi Eylemleri darbeyse, Atalay darbeciyse, onu hapisten kaçırmaya çalışan 9 üye de pekala suç ortağıdır. Üstelik sosyal çevre bilgisi ve kanaatin çok ötesinde yazılı bir metin var. Yargıçlarla ilgili dokunulmazlık kalkanının zayıf noktası suçüstü hali de mevcut. Altan ve Tercan’ı tutuklayan Ankara 2. Sulh Ceza Hakimliği daha ne bekliyor?
Yargıtay 3. Ceza Dairesi aslında taktik hata yaptı; 9 kişiyi birden itham etmesi işi çözümsüz hale getirdi. Oysa Başkan Zühtü Arslan veya 2 üyeyi diğerlerini kandırmakla itham etseydi, henüz suçlanmamış olanlar kendilerini kurtarmak için istenen kelleleri verir ve sıralarını beklemeye koyulurdu.
AYM Genel Kurulu en az 10 üye ile toplanabiliyor, suçlanan üyeler oturuma katılamadığından toplantı yeter sayısı bulmak imkansız. Gel çık şimdi işin içinden. Belki de Yargıtay Başsavcılığı insafa gelir, “Yeter bu kadar korktukları” deyip suç duyurusuna yetkisizlik verir. Zaten Anayasaya göre soruşturmayı yani savcılık görevini de AYM, görevlendirilen üyeler eliyle yapıyor.
Zavallı AYM, bir ileri üç geri yaparak vaziyeti idare ediyor lakin yine de yaranamıyor. Aynı gün sansür yasası olarak bilinen ‘gerçeğe aykırı bilgi yayma’ kanunu anayasaya uygun bulmuştu oysaki. Tam Saray’dan bunun ‘aferinini’ beklerken şok olmuşlardır.
Acıdım bak şimdi!
İrfan Fidan’ı Başkan seçsinler bu iş huzur içinde çözülsün. 7 Haziran Seçimlerinde 400 vermeyip işi uzatan ülkenin başına gelenleri unutmasınlar.
Neyse son çıkan ışıkları söndürsün; elektrik pahalı.