Siyaset Bilimci ve Yazar Mümtaz’er Türköne: “Yepyeni laik bir dalga geliyor. Yeni bir cami cemaati ve dayanışma motivasyonu ile dindarlığın devlet tekelinden çıkıp özgürleşeceği bir süreç bizi bekliyor.”
Siyaset bilimci, yazar Mümtaz’er Türköne, Türkiye’nin geleceğine dair öngörülerini anlattığı yazısında yepyeni laik bir dalganın geldiğine dikkat çekti.Türköne, “Eskisi gibi dini, dindarlığı, muhafazakarlığı düşman belleyen laiklik -daha doğrusu laikçilik- yerine bu sefer dinin istismarına, dindarlar adına da engel olmak için muharebe meydanında at koşturan ve kendi kutsallarını dayatmayan özgür tercihlere saygılı bir laikliğin önü sonuna kadar açık” iddiasında bulundu ve ekledi: “Yeni bir cami cemaati ve dayanışma motivasyonu ile dindarlığın devlet tekelinden çıkıp özgürleşeceği bir süreç bizi bekliyor.”
Milliyetçiliğin de hükmünü sürdürmeye devam edeceğini belirten Türköne, “Ancak kaçınılmaz biçimde daha sivil ve devletçilikten daha uzakta duracak. Kürt sorunu da bu sivil milliyetçiliğin temel ilgi alanı olarak muhtemelen muhteva değiştirecek” ifadelerini kullandı.
Mümtaz’er Türköne’nin Turkish Post’taki yazısı şöyle:
“Hukuk ve temel haklar, dolayısıyla anayasa askıya alındı, ama Türkiye’yi yönetenler bir dikta rejimi, kalıcı bir otokrasi inşa etmeyi beceremediler. Sosyal medyada trol ordularına, kurumsal dev medya araçlarına, devletin egemenlik yetkilerinin nalıncı keseri gibi hep iktidarı kalıcı hale getirecek şekilde tek taraflı yontulmasına rağmen seçim sandığı önüne çıkan her türlü gücü ezip geçiyor. Yeni bir iktidarın inşaat faaliyetinin kazma-çekiç sesleri yükseliyor. Tarih umutla sarıldığımız denemelerin tükenişine şahitlik ediyor. Bir nehirde iki kere yıkanılmaz; aktörler yer değiştirip kaldıkları yerden oyuna devam edemez. Ne laiklik ne Atatürkçülük ne İslâmcılık ne milliyetçilik ne de solculuk eskimiş esvaplarıyla avdet etmez. Kendini yenilemeyi beceremeyenler, sadece tarihçilerin ilgisini çeken müzelik nesnelere dönüşürler
Yepyeni laik bir dalga geliyor. Eskisi gibi dini, dindarlığı, muhafazakarlığı düşman belleyen laiklik -daha doğrusu laikçilik- yerine bu sefer dinin istismarına, dindarlar adına da engel olmak için muharebe meydanında at koşturan ve kendi kutsallarını dayatmayan özgür tercihlere saygılı bir laikliğin önü sonuna kadar açık. Laikliğin temel kavga alanı din eğitimi idi. Son 20 yıl, devlet eliyle dayatılan din eğitiminin dindarlığı nasıl buharlaştırdığını, arka bahçesini nasıl tarumar ettiğini gösterdi. Laikliğin üzerindeki yük azaldı.
‘DİNDARLIK ALGISI SEVİMSİZLEŞTİ’
Sadece din eğitimi değil, dinî hayatın bütün alanları devletin buyurgan tahakkümü altına girdi ve dindarlık algısı sevimsizleşti. Kendini tanrı gibi gören devlet, kurumsal dinin tezahürlerine yetişkinlerin çocukça oyunu gibi bakar ve bu oyunu devlete ait çocuk parkları gibi sınırlandırır. Dindarlığın samimi ve sıcak havası, sahiciliği iktidarların ihtiyaçlarına göre şekillenen bu yapay dünyalarda bütün cazibesini kaybeder. Öyleyse yeni bir cami cemaati ve dayanışma motivasyonu ile dindarlığın devlet tekelinden çıkıp özgürleşeceği bir süreç bizi bekliyor.
‘KÜRT SORUNU DA MUHTEVA DEĞİŞTİRECEK’
Din gibi milliyetçilik de devlet tekeline girdi. Kültüre ve tarihe yaslanan sivil milliyetçiliğin yerini, iktidarın çıkarlarına göre sürekli şekil değiştiren bir devlet milliyetçiliği aldı. Bırakın milliyetçiliği, doğrudan devletçilik bir milliyetçiliğe dönüştü. Devletin bekası ile milletin bekası arasındaki tarihsel çelişkiyi kavramaktan aciz, geçici iktidarlara “devlet” payesi vererek, iktidarın çıkar dünyasını milliyetçilik olarak takdim eden kısır anlayışın kendini tüketmesi iktidarı da tüketti. Ulus devletler çağında ve ulus devletlere dayanan uluslararası düzende elbette milliyetçilik hükmünü sürdürmeye devam edecek; ancak kaçınılmaz biçimde daha sivil ve devletçilikten daha uzakta duracak. Kürt sorunu da bu sivil milliyetçiliğin temel ilgi alanı olarak muhtemelen muhteva değiştirecek.
Çin’in merkezde olduğu yeni bir dünya kuruluyor. Şımarık Amerikalıların gösterişçi hegemonyası hızla yerini, hançerini gülüşünde saklayan sabırlı ve arı gibi çalışkan kalabalık Çin ile dengelenecek. Türkiye’nin yeri belli, Rusya mecburen hızla Batı bloğuna kayacak. II. Dünya savaşından bu yana tam 80 yıldır, yıkıcı bir savaş görmeyen dünyanın temel dengeleri değişiyor. Yeni nesil, savaş riskinin ve bu riski fasit bir daire içinde tırmandıran savunma harcamalarının ortasında hep diken üstünde hayatını sürdürecek.