Yeryüzünün en büyük hapishanesi neresidir biliyor musunuz? Yıllar önce duymuştum bu sözü. Şaşırmıştım ilk duyduğumda. Bilmece gibi gelmişti bana. Aklıma bir çok cevap üşüştü ama hiçbirisi tutmadı. Soruyu soran cevabını verdi sonunda: “Başkaları ne der hapishanesi!”
Sonra düşündüm bu cevap üzerinden u
Sonra düşündüm bu cevap üzerinden uzun boylu. Benim içinde yetiştiğim kültür açısından baktığımda doğruydu bu cümle, hem de sonuna kadar. Hele ailenin ya da toplumun değer kodlarına aykırı bir düşünce ve davranışını benimsedin ise.
Neden? Çünkü o değer ve kodların dışına çıktığın an yargılama başlıyor. Dedikodular devreye giriyor. Zaten kapalı toplumlarda bir iletişim biçiminin adıdır dedikodu. Onun için insan o toplumda yaşadığı müddetçe kendi inançlarından, davranışlarından, ulaştığı değer yargılarından taviz vermek zorunda kalıyor. Daha açık ifadesiyle riyakar oluyor. Nifak içinde hareket etmeye başlıyor.
Böylesi toplumsal baskının olduğu bir toplumda insanlar cesaretli olamaz ve tek tipleşme başlar. Yargılamaktan kaçmak, dışlanmaktan uzaklaşmak için “Uydum kalabalığa!” der. Karaktersiz ya da çifte karakterli insanlar türer. Burada kaybeden hem o insan hem de toplum olur.
Pekala, toplumsal değer yargılarının hiç mi anlamı yok? Bu soruya cevabım, tabii ki hayır. Olmaz olur mu? Değeri olmasaydı topluma mal olmazdı? O kadar insan belki de asırlar boyu o değerlerin etrafında birleşmezdi. Ama günümüz dünyasının gerçeklerinin farklı olduğunu da kabullenmek zorundayız.
Global bir dünyada yaşıyoruz. Kültürel etkileşimler yediden yetmişe hepimizi etkiliyor. Bu da dünkü doğruların yerini başka doğruların, bizim toplumun örf ve adetinin yanında başka toplumların örf ve adetinin de bilinmesi, kabullenilmesi ve uygulamasını netice veriyor.
Ne yapacağız o zaman?
Özgürlük kilit bir kavram. Düşüncede ve başkalarına zarar vermeme ile sınırlı eylemde bırakın insanlar istediklerini düşünsünler ve uygulasınlar. Ben inanıyorum ki düşüncesini temellendirebilen ve o düşünceyi hayata taşıdığı zaman doğacak sonuçlarını görebilen bir insan eğer iyi niyetli ise er veya geç mutlaka doğruyu bulacaktır.
Yargılama ‘bilgi’ temelli olmalı
Bu bağlamda “back-channel communication” denilen “çalıyı arkadan dolaşma” deyimi ile anlatabileceğim arka kanal iletişimi yerine mertçe ve yiğitçe açık iletişimin yargılama kültürünün önüne geçmede önemli bir rol oynayacağını düşünürüm. Tam da bu noktada empati duygusunun gelişmesi açık iletişime büyük bir destek verecektir. Sorgulayıcı düşünce bir başka etkileyici faktör olacaktır. Aliya İzzetbegoviç’e ait olduğunu biliyorum. Hata ediyorsam okuyucularımız düzeltsin beni. Merhum derdi ki, “Elimde olsa eğitim sistemi içine sorgulayıcı düşünce dersleri koyardım.”
Aksi halde ne olur? Özgürlük ortamının, açık iletişimin, empati ve eleştirel düşüncenin olmadığı toplum farklı düşünen insanlar için kocaman bir hapishane olur. Çok dar bir alanda yaşamlarını sürdürür ve zamanla nefes alamaz hale gelirler. “Güneş yüzü görmezler” denir ya, inanın güneş yüzü göremezler. Tabii bu gayri fıtri durum gruplaşmalara, kamplaşmalara ve neticede çatışmalara kadar toplumu sürükleyebilir. Yukarıda hem o şahıs hem de toplum kaybeder derken kastettiğim şey buydu.
Hiç mi yargılama olmayacak? Elbette olacak ama sahih bilgi temelli olması lazım yargılamanın. Önyargıdan uzak olması lazım. Güç, zenginlik, makam gibi unsurların beraberinde getirdiği hiyerarşiden uzak olması lazım.
‘Yargılama’ kültürümüz değişmeli
Neden bunu yazı konusu yaptım? Sosyal medyanın oluşturmuş olduğu farklı bir kültür dünyamız var bugün bizim insanlık ailesi olarak; dijital kültür. Ulusal kültürleri aşan ve sınır tanımayan bir şey bu. Ve o kültür dünyası içinde yargılamalar hem çok hızlı hem acımasız hem de kollektif oluyor. Halbuki işin aslına baktığınızda, sahih bilgi temeli üzerinden yargılama konusunu incelediğinizde karşınıza çıkan manzara yargılayanları utandıracak cinsten unsurlarla dolu. Ama gel gör ki ok bir kere yaydan çıkmış oluyor.
Bu durumda çözüm devletin, polisiye güçlerin ve adalet sisteminin mi devreye girmesi mi? Bunların yeri inkar edilemez ama polisiye ve hukuki tedbirlerle bu mesele çözülemez. Onun çözüleceği yer yargılama kültürünün ferdî ve toplumsal planda değişmesidir. Mümkün mü bu?
Bilmiyorum ama zor gözüküyor.