Çok kültürlülüğün hâkim olduğu bir ülkede nefes alıp verince, kendi ülkende olup biten ahmaklıkları, anlamlandırman daha zor oluyor. Her geçen gün, ülken soluyor, pörsüyor ve sen uzaktan bunu, hüzünle izliyorsun. Terör kol geziyor, memleket tımarhaneye dönüştü, basiretsiz iktidarın sayesinde…Tabutun biri mezara iniyor, öteki bayrağa sarılıyor. Gencecik insanlarımız kara toprağın bağrına düşüyor. Sokakta, vurma, kırma, şiddet ve ölüm sıradan bir vakaya dönüştü. Kin, nefret ve hakaret, en yüksek mevkii ve makamlarından bir zehir gibi ülkeye yayılıyor. Cumhurbaşkanı Cuma çıkışı, cami avlusundan adaba ve edebe sığmayan açıklamalar, tahrik ve taciz edici ifadeleri söylemeden, bu mübarek mabetlerden ayrılamıyor. Yurt ve yuvalar, taciz ve tacizcilerin tasallutu altında, kimsenin umurunda değil. Hatta iktidarın zavallı bakanları ‘bir kereden bir şey olmaz’ savunmasında. Medya özgürlüğü yalana dönüşmüş, yargı bağımsızlığı ham hayale çevriliyor. İş dünyasında yas hali var. Anadolu’nun en muteber insanları, alçakça yapılan iftiralar ve kumpasların her türlüsüyle yüz yüze.
Hizmet Hareketi ve mensupları, avların en meş’umuna muhatap, cadı avlarına her gün bir yenisi ekleniyor. Sevgi çiçeklerinden başka bir şey bitmeyen okul bahçelerinde birileri, ‘mühimmat depolama’ gibi haince planlar tezgâhlıyor. Muhabbetten başka bir sermayesi olmayanların yurt ve yuvalarına, ‘silahlı örgüt süsü verme’ sonra da “silahlar ele geçirildi” gibi haince tuzaklar kuruluyor, yaygaralar koparılmaya çalışılıyor.
Senaryosu ‘başkalarına ait’ olan ama bu karanlık oyunun figüranlığına soyunan fukaralar ve azgın muktedirler, büyük bir iştahla bu nesepsiz algıyı ve iftirayı, günahsız insanların boynuna geçirme gayretinde. “Ustaca” sahnelenen bir tiyatro ve büyük bir algı yönetimiyle milletimiz uyuşturuluyor, maalesef. Müslümanlık adına utanç duyulan bu demode komedinin benzeri, daha önce de uygulanmaya çalışılmıştı. Hem de bu kirli oyun, taşeronluğunu bugün üstlenen zavallıları da kapsıyordu. Deşifre olan kumpas, geçmişte uygulanan ama sonuçlanamayan Erzincan’daki kirli tezgâhın bire bir kopyası, daha doğrusu ikiz kardeşidir.
Aynı karanlık ruhlar, 2009’da deşifre olan “AKP ve Cemaati” bitirme planıyla, ‘Işık Evleri’ne silah yerleştirmeyi senarize etmişlerdi. ‘İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın pilot üssü olarak kullanılan Erzincan’da, kumpas devreye sokulmuş, ancak hayata geçemeden, o zamanki hainlerin elinde patlamıştı. Bugün de oyun aynı ama piyonlar farklı. Aradaki fark: bugünkü “muhafazakarların” iştahlı iblis edasıyla ve “ibadet aşkıyla” buna dört elle sarılmalarıdır. Anlayacağınız, aynı karanlık ruhlar, benzer filmi oynatmak izletmek istiyor…
Evet… Ve siz uzaktasınız, eş dostunuz Anadolu topraklarında, kardeşleriniz, hissiz mi hissiz insanlarla muhatap, her doğan günü karabasanlarla karşılıyorlar. Bütün bu kararmışlık ve karanlıklarımıza ışık oluyor, Dil ve Kültür Festivali’nin taze çiçekleri.Buraya uzak kıtaya, çokkültürlü ve renkli Avustralya’ya ne kadar uygun bir etkinlik. Ülkenin başbakanı duygularımıza hem tercüman olurcasına hem de pekiştirircesine imdadımıza yetişerek; “Avustralya, 200’e yakın ülkeden insanlara ev sahipliği yapmaktadır. Avustralya’yı dünyadaki en başarılı ve güçlü çokkültürlü toplumlardan biri yapan nokta, ifade özgürlüğü ve farklılıkları kucaklamasıdır” diyor.
Ne kadar da doğru ve isabetli bir cümle, değil mi? Renkli bir toplum, hoşgörülü bir devlet, hukuka saygılı bir hükümet ve rengârenk çocuklardan oluşan gökkuşağı gibi bir ülke, Avustralya. Dünya çiçek açmış ve uzak adada yeniden bahara duruyor adeta. Anadolu’m da böyleydi bir zamanlar, renk renk, cümbüşlerin diyarı. İnsan çeşidinin renklendiği coğrafya. Hani öyle olurdu ki, kendi coğrafyalarında küstürülen insanlar, koşar Anadolu’ya gelirlerdi. Şimdi ise tersine. Aklımıza gelen en bilindik örnek: İspanya’dan sürülen Yahudiler. Onlar Anadolu’da yeniden huzur buldular. Ne yapalım, bugün böyle, elbet biter kara günler, güneş yeniden bütün ihtişamıyla doğar bahtsız coğrafyamıza…
BİZ, IFLC’YE DÖNELİM:
Biz, Dil ve Kültür Festivali’ne dönelim yeniden: güzelliklerin anlatıcısı olalım. Kıta kıta dünyayı renklendiren çocuklar bu Pazar, dünyanın önemli sembollerinden Opera House’da Avustralya’nın misafiri olacaklar. Avustralyalı yöneticilerse, bütün nezaketleriyle onlara gönlünün kapılarını açtılar, açıyorlar. Cumhurbaşkanı konumunda olan Genel Vali, geçen yıl eşiyle ‘sevgi çocuklarını’ konutunda ağırlamıştı.Dünya’nın renkleri, tıpkı aşure’den bir tat, gönüllerde güzel bir iz nakşetmiş olmalılar ki, Genel Vali ve eşi Opera House’da ilk kez yapılacak olan bu yılkı şölenin açılışını yapacak ve birbirinden güzel parçaları dinleyecekler. Eyalet Başbakanı ise, çocuklar daha Sydney’e ayak basmadan, gönderdiği mektubunda: “Sizleri Sydney’de ağırlamaktan mutluluk duyuyorum” diyerek, “olimpiyat molimpiyat yok” diyen kaba ruhlulara, zarif bir cevapla birlikte asıl cömertçe bir ev sahipliği örneğini sergiledi. Bu utanç, ‘bunlara su bile yok’ diyen(ler)e, mahşere kadar yetiyordur.
İnceliklerinden ötürü Kıta Ülkesi’nin yöneticilerine, kadirşinas insanlara ne kadar teşekkür edilse az. Varsın renkten, harmoniden, farklılıkları kucaklamaktan yoksun, haset ve kinden sindirim organları viraneye dönmüş karanlık ruhlar anlamsın… e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au