Mahmut Çebi
Yıllarca “Aleviler niye camiye gelmiyorlar?” diye sorguladık. Ben de sorguladım. Tanıştığım birçok Alevi arkadaşımla bunu tartıştım. Onları camiye gelmeleri konusunda ikna etmeye çalıştım.
“Size yapılan zulümleri okudum. Bunların haksızca olduğu, gayrı insani özellikler taşıdığı, bir müslümanın asla yapmaması gereken zulümler olduğu da kesin. Cami hutbelerinde söylenen ağır sözleri ve hakaretleri de kabul etmek mümkün değil. Çok yanlış ve iğrenç şeyler. Ama neticede bunları yapanlar insan. Cami ise bir kurum. Bazı insanların yaptığı yanlışlar kurumu bağlamamalı. Kuruma küsme sebebi olmamalı.”
Bu ve benzeri sözlerim Alevilerle ortak sohbetlerimizde yıllarca dillerimden döküldü. Çok şey konuştuk. Ne değişti. Çok şey değişmedi. Bilemiyorum belki de birbirimizi daha iyi anlamanın haricinde hiçbir şey değişmedi. Yüzlerce yıla yayılmış, gönül kırıklığını bir iki sohbetle aşmanın imkansızlığı hepimizin malumu.
Burada bir itirafta bulunmak istiyorum. Onca sohbete ve muhabbete rağmen Alevileri tam olarak anlamış değildim. Niçin aşılması bu kadar zor bir duvarın ardında duruyorlar sorusu hep kafamı kurcaladı. Anlamak için benzer şeyleri yaşamak gerekiyormuş demek.
Onların 500 yıldır yaşadığının bir benzeri kurbanın rolü değiştirilerek şimdilerde tekrar yaşanıyor. AKP’nin cadı avını geçip resmen soykırıma dönüşen icraatları toplum tarafından da kabul görmüş vaziyette. Diyanet camiası Hizmet Hareketi’nin makul bir inanca sahip olmadığı tezini sürekli seslendiriyor. Toplumsal bazda açık ispiyonculuk Müslüman görünümlü insanlar tarafından adeta ibadet aşkıyla yapılar hale geldi.
Sizce de artık Alevileri anlamak daha kolay hale gelmiş olmadı mı?
Dün Cuma namazında karşılaştığım Konyalı bir arkadaşım anlattı. Yıllık izin vesilesiyle memleketine gitmiş. Gurbette özlediği Sabah namazı lezzetini tatmak niyetiyle erkenden, sabah ezanı öncesi camiye girmiş. Sonrasını ise şöyle anlatıyor:
“Çok az kişi vardı. Sırtımı duvara dayayıp ezanı ve imamın gelmesini beklemeye başladım. Bir süre sonra imam kapıda göründü. Gözleriyle hızlıca caminin içini süzdü. Zaten çok az kişi olduğu için hemen göz göze geldik. Bana bir garip baktıktan sonra geri gitti. Bir tebessüm beklerken bu tavırla ister istemez huzursuz oldum. Biri işi çıktı galiba diye düşündüm ve çok önemsemedim. Bir süre sonra bu kez müezzinle birlikte tekrar geldi. İmam odasına girip ikisi birden bana bakarak konuşmaya başladılar. Benden bahsettiklerini anlamıştım ama çok da bir mana veremedim. Sonra ikisi birden yanıma geldiler, biri sağıma biri soluma oturdu. Bana “seni tanımıyoruz sen kimsin?” diye sordular. Ben de onlara “Tanımamanız normal. Ben yılda bir izine geliyorum. Ama ben sizi tanıyorum. Ben şu filancıların oğluyum.” dedim. Bunun üzerine rahatladılar “Yahu desene, biz de seni Paralelci zannettik. Az daha polis çağıracaktık” diye cevap verdiler.”
Vaziyeti görüyor musunuz?
Sabah namazı için camiye gelen genç bir mümin cami imamı tarafından polise ispiyonlanmakla karşı karşıya kalıyor. Bunu yaşayan bir insanın, yıllarca asudelik ve huzurla birlikte anlattığımız camiler ve onların herkesin yardımına koşan, derdine derman olmaya çalışan melek misal imamları hakkındaki düşünceleri nasıl bir dönüşüm geçirir.
Bir diğer örneği Avrupa’dan vereyim. Haber Avrupa Türkmen gazetesinde çıkmış. Arsızca Hizmet Hareketi düşmanlığı yapan gazete bu niyetle, Hollanda Diyanet Vakfı’na bağlı Rotterdam Anadolu Camii Hocası Erdoğan Çavuşoğlu ile söyleşi gerçekleşmiş. Söyleşide mübarek imam efendi şunları söylüyor: İmamların ajan olması mümkün değil. Onlar bizi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ajanı olmak ile itham edeceklerse biz bundan şeref duyarız.”
Şeref duyulacak işler listesine bir yeni şey daha eklenmiş bulunuyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Hizmet mensuplarını şeytanlaştırmak suretiyle cami görevlilerimize sunmuş olduğu bu değerli imkanın, yarın başka cemaat veya teşkilat mensuplarının şeytanlaştırılması suretiyle artma ihtimali ise ne yazık ki, oldukça yüksek.
Burada benim bir endişem var. Şimdi böyle bir artış olursa yani ihbar edilerek şeref kazanılacak insan sayısı artarsa cami imamlarımızın namaz kıldırma vazifesinde aksama olabilir mi?
Böyle bir aksama olmaması çok önemli. O yüzde ya hain sayısının artması engellenmeli, ya da imamlarımızın işini kolaylaştırmak için hainler kendi kendilerini ihbar etmeli.