MAHMUT ÇEBİ/ALMANYA
2000 yılında İsrail’e gitmiştik. O günlerde Zaman’ın İsrail muhabiri olan Kerim Balcı bizi Tel Aviv’i gezdiriyordu. Üniversite komplekslerini gezimiz sırasında Balcı bize, “Tel Aviv enstitüleri ile meşhur. Burada aklınıza, hatta hayalinize bile gelmeyecek konularda araştırma yapan çok sayıda enstitü var. Mesela bunlardan biri Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in hiç yaşamadığı tezini ileri sürüyor ve bu tezlerini inandırıcı hale getirecek argümanlar geliştirmeye çalışıyor” demişti.
Çok saçma bulduğumuz tezi gülümseyerek geçiştirmiş “Ortada aralarında Hz. Fatıma’nın da olduğu çocuklar, Hz. Hasan ve Hüseyin’in de olduğu torunlar var, tarihe mal olmuş Kerbela gibi bir vaka var” bir insanın böyle bir iddiayı seslendirebilmesi için ancak ahmak olması gerekir” demiştik.
Fakat güldüğümüz bu komik tez Almanya’da karşımıza çıkmıştı. Almanya’nın Münster Üniversitesi bünyesinde İslam Din Dersi öğretmeni yetiştirmek amacıyla kurulan Dini Araştırmalar Merkezi’nin başına Direktör olarak Prof. Sven Kalisch atanmıştı. Bu merkez günümüzde sayısı beşe çıkan İslam ilahiyatlarının ilkiydi.
Merkez, İslami teşkilatların desteğini almayı da ihmal etmemişti. Kurumu destekleyen danışma kurulunda başta DİTİB olmak üzere İslami teşkilatların üyesi bulunmaktaydı. Fakat Merkez’in başına atanan Prof. Kalisch’in garip bir tezi vardı. Prof. Kalisch, Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in tarihte yaşayıp yaşamadığının tam belli olmadığını ileri sürüyordu. Bir de Kur’an-ı Kerim’in değişik dokümanların bir araya getirilmesi ile uzun bir oluşum süreci içinde meydana gelmiş bir kitap olduğunu ileri sürüyordu.
Bu garip teze rağmen danışma kurulu üzerinden Müslümanlar Koordinasyon Merkezi (KRM) olarak, Merkez’e destek veren İslami teşkilatlardan ses çıkmayınca ZAMAN olarak ilk yayını 16 Temmuz 2008’de yaptık. Aylarca süren bir yayın serisi oluştu. Önce KRM, Dini Araştırmalar Merkezi’nden desteğini çektiğini açıkladı. 17 Eylül 2008’de NRW Bilim Bakanlığı’ndan yapılan açıklamada, Prof. Sven Kalisch’e din dersi öğretmeni programından el çektirildiği yerine yeni bir profesörün atanacağı ve atamadan sonra İslami teşkilatların da görüşünün alınacağı belirtildi.
İş tatlıya bağlanmıştı. ZAMAN’ın yayınları sonrasında İslam din dersi öğretmeni olacak olan gençler Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (s.a.v) hiç yaşamadığını iddia eden bir şahsın dersini dinlemekten onun eliyle yetiştirilmekten kurtulmuşlardı.
Bunu niye anlatım. Türkiye gazetesinden Fuat Uğur’un “FETÖ’nün Beşar Esad ile bağlantısı ve korkunç kumpas” başlıklı yazısını aklıma İsrail’deki o enstitüler ve onun Almanya’da karşılaştığım bu yansıması geldi.
Fuat Uğur’u tanımıyorum. Onu tanıyanlar “Boru gibi gazetecidir. Yukarıdan ne akıtırsan aşağıdan o çıkar, sorgulama yeteneği sıfırdır” diye tanımlıyorlar. Fuat Uğur da tam bu tanıma uygun bir yazı yazmış.
İnternette okuyabileceğiniz saçma sapan yazıya göre Suriye’deki korkunç katliamın ve trajedinin sorumlusu da Hizmet Hareketi ve M. Ali Şengül’müş. Fuat Uğur bu bilgileri Ümit Akdemir adlı (büyük ihtimal yukarıda bahsettiğim türden bir enstitünün çalışanı olan) birinden “borusal bir gazetecilik” yaparak aynen aktarıyor. Güya M. Ali Şengül, 10 Haziran 2000’de Hafız Esad’ın ölümü sonrası hemen Suriye’ye gidip, orada Beşar Esad’ı yıkacak olayları organize etmeye başlamış. Suriye’deki kangrenin sebebi de M. Ali Şengül ve Hizmet Hareketi imiş.
Fuat Uğur’un Mehmet Ali Şengül’ü hiç tanımadığı belli. Almanya Zaman’da haftada bir yazılarının çıktığından da haberi olmadığı kesin. Kendisini şahsen tanısa Türkiye gazetesi çalışanı olmasına rağmen vicdanının sızlayacağına eminim.
M. Ali Şengül 72 yaşında. Bürolarımız yan yana. Önceki gün bana çok üzgün bir ifadeyle “Baksana beni Suriye olaylarının sorumlusu yapmışlar” dedi. Bunun üzerine Fuat Uğur’un sormayı akıl edemediği soruyu ben Şengül abiye sordum. “Siz kaç kere Suriye’ye gittiniz?”
Şengül abinin cevabı Fuat Uğur’un saçma yazısını çöpe atacak kadar netti.
“Hayatımda sadece 1978 yılında kara yoluyla Hacc’a giderken Suriye’den geçtim. Onun haricinde ne gitmişliğim, ne kalmışlığım var” dedi.
Bu cevaptan sonra Fuat Uğur’a, tıpkı Prof. Kalisch gibi saçma tezini rulo yapmasını ve “yüzkarası gazetecilik” arşivine koymasını tavsiye ediyorum.
Eğer insansa..!
Fuat Uğur, Suriye’de suçlu arıyorsa, Ahmet Davutoğlu’nun 27 Temmuz 2015’de gazetecilere söylediği şu sözlerini analiz etmesini öneriyorum.
“Sayın Cumhurbaşkanımız da, ben de Suriye politikası nedeniyle çok eleştirildik. Ama ikimiz de sıradan insanlar olarak kimin karşısına çıkarsak çıkalım Suriye konusunda başımız dik durur. Biz görür müyüz göremez miyiz bilemem, ama onlarca yıl sonra bile bir destan yazılacak bu konuda.”