Bylock uygulaması kullanmak bahanesiyle hayatı söndürülen ailelere her geçen gün bir yenisi ekleniyor. Hizmet harket’ine yönelik insanlık dışı zulüm devam ediyor. Cadı avının aparatı haline getirilen Bylock operasyonlarının son kurbanı ikiz bebeklerini kaybeden 19 aylık anne adayı Nurhayat Yıldız oldu.
Dram, Nurhayat Yıldız’ın eşinin yazdığı mektup ile duyuldu. Sinop Cezaevinde yaşanan insanlık dışı oları, Nurhayat Yıldız’ın eşinin kalemme aldığı mektup ile yayımlıyoruz.
‘Olan oldu üç yıllık evliliğimizin meyvesi olan yavrulanmızı kaybettik’
”Merhaba,
Ev hanımı olan eşim Nurhayat Yıldız 29 Ağustos Pazartesi günü, 14 haftalık hamile olarak Sinop’tan Samsun’a muayeneye giderken otobüs
kontrolünde gözaltına alındı. Sinop adliyesine intikalin ardından suç olarak örgüt üyeliği, delil olarak da daha önce adını bile duymadığımız bir uygulama, telefonunda ByLock konuldu önümüze. Bir anda örgüt üyesi oldu eşim. Herhangi bir örgütün üyesi değilim, böyle bir program kullanmadım, telefonum burada, numaram belli dese de tutuklanarak Sinop cezaevine götürüldü.
Eşim evliliğimizin 3. yılıında ilk defa anne adayı olmuştu. İkiz bebeğimiz olacaktı. Hassasiyetle kontrollerini yaptınyor, sağlıklı bir gebelik geçirmesi için elimizden geleni yapıyorduk. O zamana kadar da hekim kontrollerinde herhangi bir sağlık sorunu yoktu. Ancak gebeliğinin 14. haftasında cezaevi şartlarıyla tanışmak zorunda kaldı. ikiz gebelik olmasi sebebiyle yaşam şartları daha da önemliydi. En azindan denetimli serbestlik olsun, günlük imza atsın ama gebeliği tehlikeye girmesin, iki can taşıyan bir anne demir parmaklıklar ardinda kalmasın istedim. Bu gerekçe ve sağlık raporları ile yaptığımız itirazlar incelenmeden reddedildi…
6 Ekim Perşembe eşimin cezaevine girişinin 40. günü, gebeliğinin ise 19. haftası idi. Maalesef ikiz yavrulanmızı kaybettik. Daha dünyaya gözlerini açmamış iki can, Sinop Cezaevi’nde 25 kişilik koğuşta yaşam mücadelesi verdi ve maalesef yenik düştü. Bir baba olarak yüreğim yandı, beynimden vurulmuşa döndüm. Ne yapacağımı şaşırdım, bu kadar ucuz muydu insan hayatı. Bebeklerimizi kaybetmenin üzüntüsü ile eşim daha kötü oldu. İki gün jandarma nezaretinde hastanede kaldı.
Olan oldu üç yıllık evliliğimizin meyvesi olan yavrulanmızı kaybettik. Ama eşimin maddi ve manevi sağlığı da bozuldu. Stresten uzak durması gerekirken, yine parmaklıklar ardına götürdüler. Henüz yavrularını kaybetmenin şokunu atlatamamışken tekrar cezaevine konuldu. İtiraz, sağlık raporu, ameliyat, ikizlerin kaybı, hiçbiri yeterli olmadı.. Eşim bu psikoloji ile orada ne yapacak, nasıl beslenecek? Ya da eşime de bir şey olursa bunun hesabını kim verecek? Bütün bunlar sadece sözlü olarak bize söylenen şu programı kullanmışsın iddiasıyla başladı. Eşimin ifadeleri hiçe sayıldı, kullandığına dair bir tane delil gösterilmedi. Gösterilemez de zaten çünkü kullanmadı. Ama bu sebeple tutukluluğu devam ediyor. Şu an ikiz bebeklerini kaybetmiş bir anne olarak orada yaşam mücadelesi veriyor.”
ZULÜMLERİN SEMBOLÜ: SİNOP CEZAEVi
Sabahattin Ali’nin, “Duvar” isimli öyküsünde anlattığı Sinop Cezaevi her devirde zulmün sembolü oldu. Ali, ‘Aldırma gönül aldırma’, ‘Eşkiya dünyaya’ ve ‘Leylim Ley’ şarkılarına ruh veren şiirlerini Sinop Cezaevinde yazmıştı. Tarihte kötü muamelere sahne olması ile öykülere ve şiirlere konu olan Sinop Cezaevi, 2016 yılında da bu misyonunu kaldığı yerden devam ettiriyor. Son olarak Nurhayat Yıldız’ın ikiz bebeklerinin göz göre göre katledildiği vicdansızlığa şahitlik etti.