Doç. Dr. Salih
Yücel
1995 yılında eski adı ile Şule
şimdiki ismi Amity Koleji’nin hayali kurulurken, yaklaşık elli kişinin katıldığı
bir bağış kampanyası düzenlenmişti. Kısa ve gözlerimizi yaşartan bir konuşmadan
sonra vaatler yapıldı. Çok fedakâr bir esnaf 30 bin dolar dedi. Bir doktora
öğrencisi de 1000 dolar dedi ve bunun yaklaşık üç yüz dolarını nakit olarak
hemen verdi. Evli ve iki çocuk babası bu öğrenci geldiğinde bende bir ay kadar
misafir kaldığı için, burs dışında bir gelirinin olmadığını biliyordum.
Vatandaş olmadığı için hiç bir
sosyal hakkı da yoktu. Aldığı burs ile çok zor geçiniyordu. Sordum; “banka
hesabında ne kadar para bıraktın” gözyaşları ile “bir dolar” dedi.
Onu da hesap kapanmasın diye… Burada büyüyen bir öğrenci de 2000 dolar
dedi. Yani o günkü gelirinin yüzde otuzu idi. Elli kişiden yaklaşık 500 bin
dolar (bugün iki milyon) civarında bağış vaadi yapıldı. Onların fedakarlığını yazsam, bir kitap olur.
Şimdilik geçiyorum...
Sonra üç guruba ayrıldık. İnanan-İnanmayan, Alevi-Suni, Kürt,
Türk hiç bir ayırım yapmadan yaklaşık dört yüzden fazla kapı çaldık. Bazıları
kapıları yüzümüze kapattı. Bir defasında camiye değil ama okula yardım yaparım
diyen birinin evine gittik. Evinde Peygamberime hakaret etti. Çok üzüldüm ve
hemen kalktım. Üzüntüden üç gün sonra içinde bebek olan bir arabaya çarptım.
Çok şükür ölen veya yaralanan olmadı. Çok zengin birine de gittik. Bize,
üzerine basa basa “camiye bin dolar” yardım ettim, dedi. Yani bir talebemizin
verdiğinin yarısı kadar. Fakat ondan bir sent bile alamadık. İşte böyle bir fedakârlık ve katkıyla kuruldu bu
kurumlar. Şule Koleji’nin arsasına üç tane eski baraka
taşındı. O günkü Başkonsolosu aldım, barakalı okula götürdüm. O gün de oyun
yeri için beton dökülüyordu. Gönüllü olarak ve karşılıksız beton dökenleri
tanıştırıyordum. Bu arkadaş doktor, bu arkadaş büyük bir şirkette üst düzey
idareci… Bu on bin, şu kişi sekiz bin… dolar verdi diye, arz ediyordum.
Başkonsolos da şaşırdı. Akıllı birine, vakıf hesabımızda yaklaşık on bin dolar
paramız var ama on beş milyonluk projenin altına giriyoruz deyince “siz
delisiniz” demişti. Haklı idi, ben çeyrek deli idim ama arkadaşlar tam deli.
Onların yaptıklarını sonraki yazılara bırakalım.
Hırsızın ayağını öpme!
Büyük Endülüs alimi Muhiddin İbni Arabi, hırsızlık
yaparken yüksek bir yerden düşüp ölenin ayağını öper. Oradakiler Üstada “o bir
hırsız” evet “fakat davası uğrunda öldü” diye cevap verir.
Bediüzzaman “Haksızlar dahi gösterdikleri ihlas ve samimiyet yüzünden
kuvvet kazanıyorsalar” der. Evet, samimiyet ve dürüstlük, mü’min sıfatı
olup Müslüman olmayan veya
başkasında da olabilir.
Bir zamanlar, Türkiye’de aydın
kesimin çoğu solcuydu. İçlerinde samimi ve dürüst olan dünya kadar insan vardı.
Bunlardan biri de; Cihan Nur Dökümcü idi. Ben ABD’ye gitmeden önce, Sydney’de bir gazetede birkaç kez
tartışmıştık.
Yaklaşık iki yıl önce
üniversitemin düzenlediği bir konferans için gelen tebliğlerin birinde, Türkiye’den bir Doçent, Cihan beyle ile ilgili bir tebliğ sunmak
istiyordu. Vefat ettiğini o tebliği okuyunca anladım. Sonra onu tanıyan birine
sorunca “Hocam Cihan Nur Bey vefatından yıllar önce namazına başladı, orucunu
tuttu ve onun hakkında nice güzel şeyler…” diye cevap vermişti. Ben de dua edip
ruhuna Fatiha okudum. Evet, solcu ama dürüst ve samimi idi.
Samimiyet deyince tanıdığım
bir milletvekiline üç yıl önce “gel davandan vazgeç, bizim kılıcımızı salla
sana on altı villa verelim” demişler. Villanın esiri olmayınca aylarca üzerine
zift saçtılar. Adamcağız çareyi başka bir ülkeye hicret etmekte buldu.
Türkiye’de milletvekili olan
herkese ölünceye kadar maaş bağlanır fakat onun maaşına el koymuşlar. Yahu
kanun demişse de “kanun sen ve senin gibiler için sökmez.”
Ne ile geçinecek, ailesi ne
yiyecek. Üst düzey yetkililerimizden el cevap “ Ağaç kabuğu yesinler” Bari asma
yaprağı deselerdi belki olurdu. Ağaç kabuğu yenilmez ki… O Milletvekili şimdi
geçimi için boyacılık yapıyor. O dost, gençken de namaz kıldığı için askeri
okuldan atılmış, fakat yılmamış, çalışmış, dil öğrenmiş, kendisine
burs bularak yurtdışında doktorasını yapmış. Milletvekili seçildikten sonra
Parlamento’daki bir kurulun başkanı olunca onu askeri okuldan atanlar ona selam
durmuşlar. Böyle samimi ve dürüstler dokuz köyden kovulsa da başarılı
olurlar. Kendisi istemez ama gelecekte ya bakan, belki de başbakan olur.
Müsaade ederse şayet, davasında samimi olan bu gönüller vekilinin ayağını
öpeceğim.