Berlin’den Süleyman Bağ arkadaşımız bildiriyor:
Berlin’deki 5. Müslüman Kültür Haftası’nın film akşamında izlenen The Imam and the Pastor adlı belgesel, yalnızca iki din adamının hikâyesini anlatmadı — aslında bize, barışın ve uzlaşının sessiz ama derin dilini hatırlattı.
Nijerya’da yaşanan, düşmanlıktan dostluğa uzanan bu öykü, 1990’lı yılların çatışma dolu günlerinde birbirine düşman olmuş iki insanın, İmam Muhammad Ashafa ve Pastör James Wuye’nin hikâyesiydi.
Çeşitliliğimiz zenginliğimizdir
Berlin-Reinickendorf Belediye Başkanı Emine Demirbüken-Wegner, açılış konuşmasında şöyle dedi:
“Müslüman Kültür Haftaları, dayanışma ve karşılıklı saygı için güçlü bir mesajdır. Çeşitliliğin bir zorluk değil, toplumumuzun temel gücü olduğunu gösterir.”
Salonda yankılanan bu sözler, yalnızca diplomatik bir selamlama değildi. Gerçekten de çeşitlilik, Berlin gibi bir şehirde bir arada yaşamanın değil, birlikte anlamanın anahtarıdır, zenginliktir, önemli bir sosyal sermayedir. “Reinickendorf’ta bu ruh sadece konuşulmaz; her gün yaşanır.“
Yaklaşık kırk kişinin katıldığı o film gösterimi, küçük bir topluluğun aynasında insanlığın büyük hikâyesini anlattı. Belki de barış, tam da bu ölçeklerde başlıyor: küçük ama samimi karşılaşmalarda.
Berlin ve Diyaloğun meyveleri
Bu yıl beşincisi düzenlenen Müslüman Kültür Haftası da aynı ruhu taşıyordu. 30’dan fazla kurumun, 80 gönüllünün emeğiyle hazırlanan 60’tan fazla etkinlik, şehri bir öğrenme laboratuvarına dönüştürdü.
“Bu hafta, barış içinde yaşamanın sanatını öğrenme alanıydı.”
Ve aslında haklıydı: Berlin o hafta yalnızca Müslüman kültürünü değil, insan olmanın sanatını kutladı.
Kültür haftasının ön etkinliklerinden biri olan “Eğitim ve Aidiyet” panelinde, Berlin-Mitte Belediye Başkanı Stefanie Remlinger, “Eğitim sosyal yükselmenin, kendini gerçekleştirmenin ve özgürlüğün anahtarıdır,” derken, salondaki başlar onaylayarak sallandı.
Çünkü Berlin gibi bir şehirde, dil ve eğitim yalnızca bilgi değil, aynı zamanda aidiyetin de kapısıdır.
Panelde Amal Benchakroun, Jaqee Nakiri ve Enes Bağ gibi farklı kültürlerden gelen konuşmacılar, şu soruya yanıt aradılar:
“Aidiyet bireysel uyumla mı yoksa toplumsal müzakereyle mi oluşur?”
Belki de cevap her ikisindeydi — insan hem kendini bulur, hem de toplumla yeniden kurar.
Kaligrafiyle Kurulan Köprüler
Dahlem Araştırma Kampüsü’nde Çinli hattat Haji Noor Deen Mi Guangjiang’ın eserlerinin sergilendiği an, sessizliğin içinde bir tür dua gibiydi.
Müslüman Kültür Haftası artık küçük bir proje değil; Berlin’in çokkültürlü kimliğinin aynası.
Barışa Giden Yol Küçük Anlarda Gizlidir
Belki de bu haftadan çıkarılacak en önemli ders şu: