TÜM ZAMANLARIN GAZETECİLİK VAHŞETİ
[TARIK TOROS-TR724.COM]
İspanya’da
Franco diktatörlüğü İkinci Dünya Savaşı ile başlar, 1975’te Franco’nun yaşlanması,
ekonomik krizin de tetiklemesiyle biter. Anayasa yoktur, demokrasi yoktur,
rejim tek elde toplanmıştır, basın mutlak kontrol altındadır, toplantı gösteri
hakkı vesaire doğal olarak yasaktır. Franco öldükten sonra kral olan Juan
Carlos, yetkilerini demokrasiye dönmek için kullanmasa, iç kargaşa belki daha
uzun sürecektir ama neyse ki birkaç yıl içinde yeni anayasanın kabulü ile
İspanya toparlar. Toparlarken de doğal olarak geçmişle hesaplaşma gündeme
gelir. Sonra bakarlar ki, tartışmalar tekrar iç savaş çıkaracak, vazgeçerler.
Derler ki, “ne yaşandıysa yaşandı, geride bırakalım, sünger çekelim.”
Niye
anlattım, halimiz bu da ondan.-Sanki
şu gün mükemmel bir yargımız varmış gibi, eski HSYK seçimleri filan kritik
ediliyor.-Sanki
şu gün mahkemeler şahane çalışıyormuş gibi, önceki mahkeme kararları
eleştiriliyor.-Sanki
şu gün kumpasın daniskası yokmuş gibi önceki kumpaslar üzerinde tepeniliyor.-Sanki
şu gün şüphelilerden ve avukatlarından gizlenen tüm ayrıntılar doğrudan basına
servis edilmiyormuş gibi, önceki sızıntılar konuşuluyor.-Sanki
şu gün bırak gazeteciliği, atılan eleştirel tweet’ten dahi tutuklamalar yokmuş
gibi önceki “gazetecilikten tutuklanmadılar” manşetleri yerden yere vuruluyor.
Neyin
hesabını görüyoruz?
Hoş,
kime ne anlatmaya çalışıyoruz ki!
Muhataplarınız
iyiniyetli mi ki?
Adamların
damadının, beyefendinin damadı ile mailleşmeleri çarşaf çarşaf ortada,
utanmadan hiçbir şey yokmuş gibi gazetelerinde sağa sola ayar veriyorlar.
Kapalı kapılar ardında dilenmeyen özür kalmamış, sözümona geçmişin hesabını
soruyorlar. Patronları Saray’da o mahcup tuhaf fotoğraf karesine girmiş, aleme
ahkam kesiyorlar. Sonra sıkılmadan, “Bunlar iktidarla kol kolaydı” diye
yazıyorlar. Velev ki öyleydi, peki sizin en az dört-beş senedir kucak kucağa
durumunuzu nereye koyacağız? Zalimlikte tüm zamanların “gazetecilik”
vahşetine imza atılıyor, göz göre göre.Onun
için, geçeceksin bunları. Yarın sular çekilince, uzaydan ülkeye yeni insanlar
inmeyecek; sen, ben, bizim oğlan olacak. İlk taşı masum olan atsın misali,
kimseyi diri diri gömmeden herkes üstünü başını silkeleyip öyle yola devam
edecek, başka yolu yok. Evrensel kural bu. Sağa sola çemkirmeden önce herkes
kendi günahıyla yüzleşecek, önceki hatalar tekrarlanmayacak, vesselam.
MAZLUM MESAJLARINA, ANKARA’DA TUTUKLU BİR ÖĞRETMENİN AÇIK GÖRÜŞTE
YAŞADIKLARI İLE DEVAM EDELİM:
ÜÇ
DAL PAPATYA!
Geçen
açık görüş günü bir sıkıntı oldu. Salona girdiğimde ailemin morali ciddi
bozuktu. Salondakilerin de moralleri bozuk. Hayırdır inşallah dedim içimden.
Boş bir masaya geçtik ailemle. Çocuklarım, eşim, babam, annem, kardeşim
geldiler. “Hayırdır” dedim, “Neden bozuk moraliniz?” Bir şey yok, dediler.
Halbuki yüz ifadeleri öyle demiyordu.Beş
dakika sonra bir infaz koruma memuru elinde papatya ile geldi ve kucağımda
oturan 3 yaşındaki kızıma verdi. “Güzel kız bak getirdim, ağlama tamam mı”
dedi. Ailem de bu durum üzerine, moral bozucu olayı anlatmaya mecbur kaldı.
“TEHLİKELİ,
ZARARLI, YASAK!”
Cezaevi
girişinde küçük kızım, duvarların yanında biten kır papatyasından koparmış.
“Babama götüreceğim bunları” demiş. Açık görüş olduğundan normal üst aramanın
dışında, çok daha detaylı bir arama yapılıyor. İç çamaşırına kadar ziyaretçiler
aranıyor. Aramalar bittikten sonra ailem artık salon girişine yönelmişken
hadise yaşanıyor. Bayan infaz koruma memuru küçük kızımın elindeki papatya ile
girmesine izin vermiyor. “Tehlikeli, zararlı, yasak” diyor. Eşim, babam itiraz
ediyor. “Babasına götürecek, ne zararı olabilir” diyorlar. Bayan memur
diretiyor, tartışma çıkıyor, sonra papatyaları kızımın elinden zorla alıp çöpe
atıyor.
“ALLAH
SANA SORAR!”
Kızım
öyle feryat edip ağlamış ki hem oradaki ziyaretçi aileler hem de vicdan sahibi
memurlar, askerler üzülmüş. Bazı infaz koruma memurları bayan memura sitem
etmişler, “ne olacak sanki” demişler. Hatta ziyaretçi bir kadın, o memurun
yanına gidip “Utanın” demiş, “Allah bunun vebalini sana sorar.” Üç dal
değersiz, zararsız, yürürken üstüne bastığımız papatya. Meğer sen ne kadar
tehlikeliymişsin! Fakat küçük kızım için o kadar değerli ki anlatamam. Babasına
hediye edecek, onu ne kadar sevdiğini o çiçeklerle anlatacak.
BELKİ
DE RİSKE GİRDİ
Bir
infaz koruma memuru belli ki durumu içine sindirememiş, cezaevi dışına çıkıp
aynı papatyalardan bulmuş, koparmış. İçeri görüş salonuna kadar bize getirdi.
Belki de riske girdi, bilmiyorum. Ama vicdanının sesini dinlemiş, insani
değerleri düşünmüş ve günahsız kızımı sevindirmişti. Allah razı
olsun. Şartlar zor olsa da Rabbimize sarılmaya, hemdem olmaya, ümit içinde
beklemeye devam inşallah.