Diken.com’un Yazarı Levent Gültekin, ülkede yaşanan terör filaketinin boyutlarını yazdı. Gültekin, AKP iktidarının 14 yıldan beri iktidar olduğunu hatırlatarak, ısrarla yürütülen politikaların yanlışlığına ve aymazlığına dikkat çekti.
İşte Gültekin’in o yazısı:
Terörün değirmenine su taşıyanlar
Her terör saldırısı ardından özellikle sosyal medyada “Terörü kınadın mı kınamadın mı?, “Niye kınamıyorsun?”, “Niye teröristleri değil de iktidarı eleştiriyorsun?”, “Niçin böyle bir günde teröristlere bir sözünüz olmuyor?” soruları etrafında büyük bir tartışma yaşanıyor.
İktidar mensupları kınayarak, meydan okuyarak, terörü bitireceğini sanıyorlar.
Sanırım herkes onlar gibi kınarsa teröristlerin bundan çekinip canlı bomba olmaktan vazgeçeceğini düşünüyorlar.
Hem üstlendikleri işin sorumluluğunu yerine getirmiyorlar hem de bunu hatırlatanları teröre destek olmakla, terörün yanında durmakla itham ediyorlar.
Bunu o kadar pervasızca yapıyorlar ki, sanki tüm bu yaşadığımız felaketlerde onların hiç sorumluluğu yok, bütün suç iktidarı eleştirenlerdeymiş gibi bir de üste çıkıyorlar.
Kitle psikolojisi en çok da iktidar mensuplarını teslim aldı.
Bu nedenle kimi iktidar mensupları, aklı tümden devre dışı bıraktılar. Çünkü kitle psikolojisinde belirleyici olan akıl değil duygudur.
Hepimiz üzülüyor, kahroluyor, ağlıyoruz.
Fakat politika sırf duyguyla üretilmez.
Yöneticiler kitle psikolojisine teslim oldukları için ne söyledikleri sözlerin, ne de uyguladıkları politikaların neye, kime yaradığı üzerine zerre kadar düşünmüyorlar.
Onlar bu haldeler diye teslim olacak, susacak veyahut kınamakla yetinip soruna akılla, mantıkla çözüm aramaktan vazgeçecek değiliz.
Vazgeçemeyiz.
Çünkü her terör saldırısında asker, polis, sivil onlarca insanımızı kaybediyoruz.
Gencecik çocuklar hayatlarının baharında toprağa düşüyor. Ülke giderek daha da yaşanmaz hale geliyor.
Bu gidişatı düzeltmede, başta iktidar olmak üzere hepimizin sorumluluğu var.
İşini düzgün yapmayanların, esaslı politika üretmeyen iktidarın, muhalefetteki üç partinin de sorumluluğu var.
İnsanlar ölüyor. Ülke felakete sürükleniyor.
Bu nedenle en ağdalı sözlerle veya bağıra çağıra terörü kınayarak vicdanımızı rahatlatıp işin içinden çıkamayız.
Hele canlı bomba olmayı kafasına koymuş, ölmeyi göze almış bu kimselere “Seni mahvedeceğiz”, “Seni yok edeceğiz”, “Seni yaşatmayacağız” diyerek onları korkutacağını ve vazgeçireceğini sanmak kadar absürt bir durum yok.
Kınamanın, tehdidin sonuç vermediğini 40 yıldır gördük.
Bunu gördüğümüz için, bir felaket yaşandığında teröristleri kınamaktan çok sizi, yani bu ülkenin yönetiminden sorumlu iktidarı eleştiriyoruz.
Çünkü bu ülkeyi terör örgütleri değil, siz yönetiyorsunuz. Yaşanan her felakette, ölen her insanda sizin sorumluluğunuz var.
Fakat siz işinizi düzgün yapmıyorsunuz. Sorunu çözmeyi değil, sorunun kendisiyle kavga etmeyi tercih ediyorsunuz. Çünkü akılla değil, duyguyla hareket ediyorsunuz.
Teröristler uzaydan gelmiyor. PKK’ya katılanlar da IŞİD’e katılanlar da bu ülkenin gencecik çocukları.
“Bu çocuklar nasıl oluyor, ne oluyor da hayatlarından vazgeçip ölümü göze alacak aşamaya geliyorlar?” diye bir soru sormuyorsunuz.
Bu çocukların, bu örgütlerin saflarına katılmalarının önüne geçecek en küçük bir politikanız, en küçük bir çabanız da yok.
Üstelik kaba kuvvete dayalı, akıldan yoksun politikalarla çocukları örgütlerin safına daha fazla itiyorsunuz.
Böyle sorunların tek bir çözümü var: Daha fazla demokrasi, daha fazla eşitlik, daha sağlıklı eğitim ve eşitlikçi ekonomik paylaşım.
Özgürlüğünü kısıtladığın, iyi eğitim vermediğin, iş imkanı sunmadığın üstüne bir de onurunu incittiğin insana “Senin hayatın çok kötü ama başkasının iyi olan hayatına saygılı ol”demek, “Ben bu sorunu çözmek istemiyorum” demekten başka bir şey değil.
Terörün, teröristin güçlenmesini istemediğimiz için “Daha fazla demokrasi” diyoruz.
Teröristlerin taban bulmasını istemediğimiz için siyaset kanalının açık tutulmasının önemine vurgu yapıyoruz.
Bu gencecik çocukların; aklını, vicdanını, insanlığını kaybetmiş örgütlerin pençesine düşmelerini istemediğimiz için “Eşit, özgür, refah düzeyi yüksek, herkesin kendi inancıyla, kimliğiyle yaşayabileceği bir ülke olmamızı sağlayacak politikalara ağırlık vermeliyiz” diyoruz.
Örgütlerin halkta taban bulmasını istemediğimiz için sorunu konuşarak, halkı da meseleye dahil ederek bir çözüm yolu bulmanın önemine vurgu yapıyoruz.
Fakat 14 yıldır ülkeyi yöneten bir iktidar olarak siz hem bunları yapmıyorsunuz hem de “Bize değil terör örgütlerine kızın” diye utanmadan laf ediyorsunuz.
Meseleye duyguyla değil birazcık düşünerek, aklı birazcık kullanarak baktığınızda fark edeceksiniz ki “Özgürlükleri, demokrasiyi, eşitliği sağlayalım” diyenler değil, “OHAL’i daha şiddetli uygulayalım, kimseye göz açtırmayalım, baskıyı artıralım, asalım, keselim” diyenler esasında terörün ekmeğine yağ sürüyorlar.
“Siyasetin önü tıkanmasın, farklı düşünenler için kendini ifade etmenin, hak aramanın meşru yolları açık tutulsun”diyenler değil, bir partinin bürolarını basıp bir hukuk devletinden daha çok, kabadayı gibi davrananlar terörün güçlenmesine yardım etmiş oluyorlar.
“Hukukun dışına çıkmayın, insanların adalet duygusuna zarar vermeyin ki başka yollara tevessül etmesinler” diyenler değil, hukuku devre dışı bırakıp, kaba kuvvetle sorunu çözeceğini sananlar terörün değirmenine su taşıyorlar.
Belki bilmeden yapıyorlar. Belki farkında değiller. Ama 40 yıllık tecrübe bize gösterdi ki kaba kuvvet, baskı, tehdit sorunu büyütmekten, acıları derinleştirmekten başka bir işe yaramadı.
Buna rağmen aynı yöntemi sürdürmek, eğer kötü niyetten değilse cehalettendir.
“Şehit olun, şehit olalım, ben de şehit olayım, ne mutlu şehirlere, yaşasın şehitlik!..” demek teröristi yaşatmak, terörün devamını teşvik etmektir.
“Terörü durduralım, insanımız ölmesin, çocuklarımız yaşasın…” demiyorsunuz. Terör biterse şehit olamayız diye mi korkuyorsunuz, derdiniz nedir anlamadım ki?
Tekrar edeyim: Baskıyla, tehditle kaba kuvvetle sorunu çözeceğini sanıp bu yönde politika geliştirenler, terörün değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmıyorlar.
Çünkü bu tür örgütler için baskı ortamları taraftar bulmak, büyümek için en ideal ortamlardır.
Hem işini yapmayıp hem de “İşini niçin düzgün yapmıyorsun da bu insanlar ölüyor?” diye soranlara “Teröre destek veriyor, teröristin yanında duruyor” suçlaması yapmak en hafif tabirle aymazlıktır.
Hem çözüme yönelik politika üretme hem her konuşmanda yaşamı değil ölümü yücelt, hem de tüm bu ölümlerden, yıkımlardan sonra timsah gözyaşı dök.
Ağlamak, sızlanmak, bağırmak, çağırmak yerine işinizi yapsanız gencecik insanları toprağa vermek zorunda kalmayacağız.