Umut Hilmioğlu
Türkiye’de
hükümetin uyguladığı ‘abidik gubudik’ politikalar sebebiyle kutuplaşma had
safhaya ulaştı. Ülkeyi bir karpuz gibi ikiye böldüler. Kitleleri farklı fikir,
düşünce ve yaşam biçimlerine göre ayrıştırarak birbirlerinden nefret eder hale
soktular. Bu manada Türk Toplumu kısa ve orta vadede tedavi imkânı çok zor olan
bir depresyona girdi denilse yeridir.
Anadolu adeta nefret toplumuna dönüştü.
Bütün bunlara sebep olan muktedirler, gücün şehvetiyle adeta kırmızı gören
boğalar gibi nereye toslayacağını şaşırmış vaziyetteler. Türkiye’de
itibarlarını sıfırlayan havuz medyası da bütün bu negatif gelişmelerin
katalizörlüğü vazifesini görüyor. Havuz medyası sadece içte değil, ülke dışında
da benzeri sonuçlar almak için kirli işlerin peşinde.
Hizmet hareketinin yurt dışındaki temsilciliklerine de saldırmak, iftira,
karalamada zirve yaparak yalanlarını sürdürüyor. Cemaat mensuplarının itibarını
çirkin emelleri ve ahlaksız yayınlarıyla kirletmeye çalışıyor. Yalan yazıyorlar
veya çarpıtıyorlar.
Ama nafile… Güneş balçıkla sıvanmaz…
Dünyanın her yerinde Avrupa, Balkanlar, Orta Asya ve Orta Doğu’da itibarı
sıfırlananlar, şimdi ise en uzak kıta Avustralya’ya kin ve nefret tohumunu
taşıma telaşındalar.
Avustralya’nın Ankara Büyükelçisi şöyle demiş: “Türk Hükümeti Avustralya’da,
Gülen hareketine sahip bir takım organizasyonlar olduğunu iletti. Biz de Türk
Hükümeti’ne eğer bu yönde delil varsa, Avustralya Hükümeti’nin bunu çok ciddiye
alacağını bildirdik. Yani eğer herhangi bir delil ya da herhangi bir
enformasyon varsa Avustralya Hükümeti buna çok ciddi olarak yaklaşacaktır.”
Büyükelçi James Larsen’in, Havuz Medyasının “Star”ına, verdiği röportajda
gayet açık ve sarih olan, hatta karşındaki “gazeteci”nin tiynetini bildiği için aynı ifadeyi iki kez tekrarlayarak söylediği yukarıdaki ifadelerden şu başlık çıkıyor yandaş kalem: “F… Avustralya’da
da sığınacak in bulamayacak…”
Mevlana Hazretleri; “Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı
kadardır.” der. Anlamak istemeyenler için ifade edelim, Büyükelçi diplomatik
bir dille aslında üç cümlede dört gol atıyor Havuzculara: İlk cümlede, Türk Hükümeti’nin
kendi vatandaşını gammazladığını vurguluyor. İkincisinde; Darbe senaryosunun
ardından koca sekiz ay geçmesine rağmen fos çıktığına dikkat çekiyor.
Üçüncüsünde: ‘AKP Saray Hükümeti’nin, iftiralarından öte somut bir delil yoktur’ diyor.
Dördüncüsünde ise; altını çizerek ve tekraren ifade ederk;‘somut kanıt varsa Avustralya ciddiye alır’ diyor.
Ülkede siyaset
İzmir Körfezi kadar kirlenince, basın, hukuk ve adalet mekanizması çürümeye yüz tuttu.
Kanun ve yasalar, ayaklar altına alınınca, demokrasinin olmazsa olmazları olan
medyada duvara toslar hale geldi. Bu nedenle ülkemizde basın özgürlüğü
Bengladeş’in gerisinde kalarak 149’uncu sıraya düştü.
Hukuk Devleti Endeksi’nde ise; dünyadaki 102 ülke arasında 82’inci sırada
ancak yer bulabiliyor. Uluslararası arenada itibarımız adeta yerde sürünüyor.
Külhanbeylik anlayışıyla her gün bir ülkeyle çatışır olduk. Diplomasinin temel
kuralları ve incelikleri, şahsi ego ve kişisel kaprise kurban ediliyor. Hiçbir
komşumuzla ilişkilerimiz normal değil. Dış ilişkilerini iç siyasete feda eden
böyle başka bir ülke var mıdır?
Suriye, Irak, Rusya… En son Yunanistan ile kavga ettik… Bu hafta ise
Almanya, Hollanda, Avusturya… Sırada diğer AB ülkeleri… İnsan hakları raporu
nedeniyle ABD ile… Almanya, Türkiye’nin Ekonomi Bakanına salon vermez, Adalet
Bakanını ise ülkesinde konuşturmadan kapı dışarı eder hale geldi. Hollanda ise
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı’na ‘Ülkemize gelme” diyor.
Avusturya Başbakanı Christian Kern, üstü kapalı şekilde Tayyip Erdoğan’ı
kastederek, Türk siyasetçilerine Avrupa çapında miting yapma yasağı çağrısında
bulundu. Çünkü Türkiye’de yapılan ayrımcılığı, bölücülüğü, halkın arasına ekilen
kin ve nefret tohumlarının, ülkelerine taşınmasını istemiyor Avrupalılar…
Avrupalılar; “kendi kavga ve çatışmalarınızı ülkemize taşımayın” demesine
rağmen, ısrarla oraları da huzursuz etmek için adeta seferberlik ilan etmiş
durumda AKP Hükümeti…
ABD, dünya ülkelerindeki insan hakları ve ifade özgürlüğü gibi konuların
değerlendirildiği belgede, Türkiye’ye bu yıl tam 75 sayfa ayırdı. Türkiye’de
yaşanan insanlık dışı zulümlere, işkencelere ve hukuksuzluklara dikkat çekti.
Nisan ayında görev süresi dolacak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)
Yargıcı Işıl Karakaş’ın yerine seçilmesi için gönderdiği üç kişilik aday
listesini elinin tersiyle itti. Değerlendirmeye bile tabi tutmadı. Avrupa
Komisyonu Parlamenterler Meclisi (AKPM) tarafından reddedildi.
Avrupa Hâkimler Birliği’nin Türkiye’de hükümet tarafından mağdur edilen
meslektaşlarına yardım kampanyası başlatmalarına neden olma şerefi, AKP Sarayhükümetine yeter de artar bile. Avrupa bir yana, kardeş ülke Pakistan’ın bile
sabrını taşırdık.
Hizmet Hareketi mensuplarının kurduğu Pak-Türk Okullarını, çeşitli
dalavere-dümenlerle gasp etmeye çalışan AKP Saray Hükümeti, Pakistan’ın Yüksek
Mahkemesine müdahil olma şımarıklığını bile kendinde bulabiliyor. İslamabad
Yüksek Mahkemesi ise; tokat gibi bir kararla “Maarif Vakfı’nın, Pakistan’daki
okulları devralmaya hakkı olamaz” kararını dünya ile paylaşma lüzumu duydu.
İçte ve dışta dünyaya kendilerini rezil ediyorlar, farkında değiller.
Başbakan Binali Yıldırım geçen Sinop’ta; “Partili Cumhurbaşkanlığı”nı
anlatırken “Parlamenter sistemde kim başbakan olacak buna karar veremiyoruz.
Sonra orada abidik gubudik bir takım işler oluyor. Sonra bir bakıyorsunuz, hiç
akılınıza gelmeyen biri başbakan olmuş” dedi, iyi mi?
Bu başbakan kendini tarif ediyor ama bu sözün kendini ifade
ettiğinin farkında bile değil. Kendi sözleriyle diyelim: Bırakın bu ‘abidik
gubudik’ işleri. Milleti, hizmeti, hizmet hareketini rahat bırakın. Ülkemizi
medeni dünyada ‘abidik gubudik’ duruma düşürmeyin… Her şeyden önce, Türkiye geçen
yıl 6 bin milyonerini kaybetti. 6 bin Türk milyoner Türkiye’yi terk ederek, sermayesini Avustralya ve Yeni Zelanda gibi özgür ülkelere göç etmek zorunda kaldılar. Önce bunun hesabını bir
verin.