[ERMAN YALAZ-TR724.COM- HABER-PORTRE:]
Dün Maocu, Apocu, Darbeci, Kemalist, Ulusalcı, Ergenekoncu, şimdi ise Tayyipçi… Doğu Perinçek’ten bahsediyoruz. İdeolojik kalıplara sığmayan kıvraklıkta her kılığa giren ancak neredeyse ömrünün tamamını vesayet rejimlerine ve vesayetçilere adamış bir kişi. 15 Temmuz kurgu darbesinden sonra kamuoyu onun sözlerini sıkça işitti, işitiyor.
Perinçek’e göre; 50 binden fazla masumun, 500’den fazla çocuğun, 17 bin kadının, 250 kadar gazetecinin, 4 bin hakim savcının, on binlerce öğretmen ve dernek yöneticisinin, siyasi parti liderlerinin, milletvekillerinin tutuklu olduğu Türkiye’de bu hukuksuzlukları yapan yargı 50 yılın en güçlü yargısı; en hayırlısı! ‘Yargı 50 yılın zirvesinde’ diyor bu yüzden ve ekliyor: “Savaştayız, 10 kişinin haksızlığa uğraması bir şey ifade etmez.”
Anadolu’nun belki son asırdaki en önemli iki kazanımı; demokrasi ve mütedeyyin memurlar ile anadolu sermayesi, değerlerinin ‘kökünü kazıyor’aklınca! Perinçek şöyle diyor: “Türk Yargısı son elli yılın altın devrini yaşıyor, altın devrini. Neden altın devrini? Binlerce F..ö’cüyü yargıladığı için. Bundan daha iyi yargıyı nerede bulacaksınız? Bu yargı F..ö’cüleri kovuşturma, soruşturma ve hapislere atınca mı kötü oldu? Bunun için altın devir diyorum” Yalçın Doğan’ın tabiriyle Erdoğan-Bahçeli ittifakının 3. ayağı olduğunu ilan ediyor.
HER KILIKTA HER DAİM VESAYETÇİ
Ergenekon sanığı olarak yargılandığı Silivri’den Erdoğan-Ergenekon anlaşması sonucu çıktığında ilk sarf ettiği cümleler, ‘cemaatlerin kökünü kazıyacağım’ olmuştu. Perinçek bu saldırgan ve provakatif üslubunu hep sürdürmüştü aslında. Tehdit ettiklerinin listesinde Erdoğan, Gül, Arınç’lar da vardı. Ancak onlarla işbirliği yapmayı, onları siyaseten desteklemeyi ‘vatan görevi’ ilan eden de kendisiydi. Aksiyon Dergisi’nin 12 yıl önce portresini kapağa aldığında zikrettiği gibi o bir ‘Bay Matruşka’. Gençliği devrimci, Maocu, sonrası Ulusalcı Ergenekoncu, şimdi Tayyipçi, devletçi… Ama her daim darbeci ve vesayetçi. Üstelik bunu bütün bu ideolojik yaklaşımların soslarıyla süsleyen bir söylemin inşa edeni kendisi. Kurduğu siyasi partiler binde birlik oy oranlarını geçemese de onu 12 Mart’ta, 12 Eylül’de 28 Şubatta, 27 Nisan’dan ve nihayet 15 Temmuz kurgu darbe ve sonrasındaki sivil darbesinde aynı yerde tutan motivasyon ne peki? Fikirleri neden, nasıl iktidarda!? Sıkletinden fazla mı güçlü görüyoruz. Hakkettiğinden fazla mı büyütüyoruz gözümüzde? Evet, ben de bu kanaattedeyim. Perinçek söylemlerinde olduğu kadar güçlü değil; ancak demokrasiye inananlar zayıf. Bu zayıflığın içindeki karton Maocu, karton Atatürkçü, karton Ulusalcı, karton Tayyipçi. Ve fakat nedir yaptıkları, yapabildikleri? Onları da yok mu saymalıyız? Buyrun portresine bir bakalım, kimdir Bay Perinçek?
FABRİKATÖR’ÜN İKİ VASFI, YALAN ve DİN DÜŞMANLIĞI
Perinçek ve Aydınlıkçılık mantığını bugüne kadar en iyi tarif eden yaklaşım Milli İstihbarat Teşkilatı’ndan Mehmet Eymür’ün Ergenekon davasına da delil olarak giren ‘fabrikatör’ tanımlaması kanaatimçe. Eymür, Perinçek ve grubu için ‘yalan haber yayan’ manasında ‘fabrikatör’ tabirini kullanılıyordu. Bu yüzden kolayca Apocu, Kemalist, Ulusalcı, Millici olabiliyordu Perinçek. Vesayet için her türlü yalana, zulüm için her türlü ideolojik kalıba bürünme beceresi gösteriyor kendisi.
Kimse için bu yazdığım şu satırları yazmanın kolay olmadığını biliyorum. Ancak Perinçek portresi yazılıp çizilirken görmezden gelinen en önemli bir başka nokta; Perinçek’in din ve dindarlarla olan problemidir; gerçek din ve gerçek müteddeyyinlerle. Dindarları sevmemektedir kendisi; daha da ötesi düşmandır. Açık, net; hayatının her aşamasının en somut zehirli meyvesi budur. Yüz gülüp, farklı frekanslarda milliyetçi maneviyatçı sözler söyleyebilen, Kemalist türkülerle ava çıkan, postmodern darbe süreçlerinde ‘dindarların kökünü kazıma fikri’ ile elit asker-sivil Kemalist devrimcilere katalizörlük (hızlandırma) görevi üstelenen bir vazifeli! Üstelik bu din düşmanlığı hususunda Cemaat ve Hizmet Hareketi hususunda ihtisas sahibi!
NEREDEN ÇIKTI BU PERİNÇEK?
Sol-devrimci yaklaşımdan milliyetçi-muhafazakarlara karşı hangi argümanları kullanmış, kime ne demiş? O her boyaya bu kadar kolay boyanırken söylemlerine bakmakta fayda var. Çünkü bu söylemler Perinçek ve fabrikatörlük ideolojisinin desteklediği muhataplarının omurgasızlığını göstermesi açısından önemli. Demokratız, milliyetçiyiz, dindarız, İslamcıyız diyenlerin Perinçek’in yüzünden akan bütün kötü makyajlara rağmen yan yana durma görüntüsü neyi nesidir yoksa?! Düpedüz omurgasızlıktır. Hedefe giden yolda her şeyi meşru görme hastalığıdır.
Perinçek kendisini ve Aydınlık hadisesini tarihte şöyle anlatıyor: “Marksist-Leninist bir teorik organ gerekliydi. Temmuz 1968’de bu dergiyi çıkarmaya, adını Aydınlık koymaya karar verdik. Çünkü Aydınlık, sosyalist hareket tarihinde şanlı bir adı ifade ediyordu. 1919-25 yılları arasında muhtelif aralıklarla Türkiye’de Marksist-Leninistler tarafından bu isimle bir dergi çıkarılmıştı. Biz Aydınlık adını seçmekle geçmişin mirasını benimsemiş oluyorduk. Aydınlık’ın başlangıçtaki kurucuları şunlardır: Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Gün Zileli, Erdoğan Güçbilmez, Vahap Erdoğdu, Atıl Ant, Münir Ramazan Aktolga ve ben. Aydınlık kısa zamanda ideolojik bir karargâh haline geldi.” (Aksiyon, Sayı 547, Yıl 2005).
‘DEMOKRASİYİ KURTARMA YAVŞAKLIĞI’, GÜN ZİLELİ, ŞAHİN ALPAY, PERİNÇEK…
İsimlere bakalım. Perinçek, savrulmasını anlayalım. Şahin Alpay. Dün 12 Eylül’ün bugün 15 Temmuz’un mağduru olarak hiçbir şekilde hak etmediği ve tek bir delil olmadığı halde, Erdoğan ve AK Parti’yi demokrasi özlemi içinde koşulsuz desteklemiş olmasına rağmen hapiste. Gün Zileli. 15 Temmuz’un haftasında ‘idam isteriz’ diye meydanlarda bağıranlara destek verilmesini ağır dille eleştiren bir yazı kaleme aldı. Zileli, Perinçek’in yıllarca yanında yer aldı. Kız kardeşinin eşi. Şimdi apayrı dünyadalar. Üç Türkiye var diyen Zileli, ‘İslamcı Türkiye’nin idam çığırtkanlığına net bir karşı duruş ortaya koyarak Türkiyenin yol ayrımında birleşmeyecek şekilde kopuşa götürüldüğünü kaleme almış son söz olarak şunu söylemişti: “Bu aslında bir yol ayrımıdır. Bu, İslami rejimin temel taşlarını döşemek yolunda atılacak korkunç bir adım, dahası gelişmiş diğer iki Türkiye ile geriliği ve yozluğu şiar edinmiş İslami bataklık Türkiye’sinin birbirinden bir daha birleşmeyecek bir şekilde kopması anlamına gelir. “Demokrasi” adına kutlamalara katılan, en azından bu tür bir “demokrasiyi kurtarma” yavşaklığına cevaz veren bir kısım solcumuzun, muhalefetimizin vb. bunun üzerinde ciddi bir şekilde düşünmeleri gerekir. Bilmem düşünürler mi? Bu konuda son olarak söyleyeceğim bir şey daha var, o sloganı bağıranlara ve bağırttıranlara. Tarih şunu defalarca kanıtlamıştır: İdam sehpaları veya giyotin sehpaları kuranlar, sonunda kendilerini o sehpalara çıkarken bulmuşlardır.”
TARİHİN DERİNLİKLERİNDEN GELEN PERİNÇEK PORTRELERİ
Tarihin derinliklerinden çıkarılması gereken bu portrede şunlar da vardır Perinçek için. 1968’deki gençlik olaylarının göbeğinde yer almıştır. 1970’lerden itibaren içinde bulunduğu bütün sol hareketleri bölen kişidir.1980 öncesinde olmak üzere kritik dönemeçlerde çıkardığı dergi ve gazetelerle devletin güvenlik kurumlarıyla çatışmalara girmiş gözükmektedir. “Hüseyin Gazi yoldaş” kod adıyla gizli ihtilal örgütü liderliği yaptı.
MİLLETVEKİLİ BABA, ASKER DAYI, MİT’Çİ YEĞEN…
Perinçek’in hakim olan ve bir dönem Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcılığı yapan babası Sadık Perinçek, dört dönem Adalet Partisi Erzincan milletvekilliği yaptı. Perinçek’in dayısı Turhan Olcayto, tümgeneraldi ve Ankara’da Zırhlı Tümen Komutanı’ydı. Meşhur darbecilerden Tümgeneral Cemal Madanoğlu, ilk eşi Sırma Perinçek’in halasının eşiydi. Teyzesinin oğlu Gürbüz Tüfekçi, Ankara’da askeri kesimde etkili bir şahsiyetti. Perinçek’in arkadaşlarına söylediğine göre Tüfekçi, aynı zamanda Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) görevlisiydi.
ÖNCE APOCULARA DÜŞMAN, SONRA ÖCALAN SEMPATİZANI
Aksiyon’da yer alan portresine göre, Perinçek’in 1960’larda gençlik lideri olarak ortayı çıkmasını ve Dev-Genç’in başına geçmesini sağlayan şartlardan biri, böyle bir aile çevresine sahip olmasıydı. Bir diğeri, o dönemin etkin siyasi karargâhlarından olan Ankara Hukuk Fakültesi’nde okuması. Aynı okulda okuduğu Abdullah Öcalan-Perinçek ilişkisi de incelemeye değer. 1970’lerde Doğu Perinçek’le Abdullah Öcalan kanlı bıçaklıydı. Sonra Bekaa’da birbirine çiçek verecek kadar samimiyet peydahlandı.
Perinçek’le Öcalan’ın yolları, ilk defa 31 Mart 1972 günü Ankara Üniversitesi SBF’de kesişti. Öcalan SBF’de birinci sınıf öğrencisi, Doğu Perinçek ise komşu fakülte hukukta asistandı. 31 Mart 1972’de Mahir Çayan ve arkadaşları Kızıldere’de öldürülünce SBF’de başlayan dersleri boykot eylemine katılanlardan biri de Öcalan’dı. SBF’de “Şafak” başlıklı bir bildiri dağıtılarak, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamının engellenmesi için ayaklanma çağrısı yapılmıştı. İşte bu bildiriyi kaleme alan kişi Perinçek’ti. Boykotçu öğrenci grubunun elebaşılarından olan Öcalan, sağ elinde Perinçek’in bildirisi ile sol elini kaldırarak “Bağımsız Türkiye” diye bağırmaktaydı.
ÖNCE KATİL DEDİ; SONRA BEKAA VADİSİNDE RÖPORTAJ YAPTI
1979’da Öcalan Apocular örgütünün, Perinçek ise Aydınlık hareketinin lideri oldu. Yolları ayrıldı. Apocular Aydınlıkçılar birbirini öldürecek noktaya geldi. 27 Ağustos 1979 tarihli Aydınlık’ın manşetinde “Apocu cinayet şebekesinin şefi, işte Apo” vardı. Katiller çetesi olarak anlatılıyordu Apocular.10 yıl sonra bambaşka bir portre vardı. Perinçek ve Öcalan Bekaa Vadisi’nde el ele kol kolaydı, üstelik birbirlerine gül veriyorlardı. 1989 Ekim ve 1991 Nisan’ında Bekaa’daki PKK kampını ziyaret edip Öcalan’la röportajlar yapıp, bunları 2000’e Doğru dergisinde yayınlayan Perinçek oldu.
DÜN ‘PKK YASALLAŞMALI’ DİYEN DE O BUGÜN ‘HDP’LİLER HAPİSTE OLMALI’ DİYEN DE…
Ergenekon davasında birlikte yargılandığı yardımcısı Ferit İlsever, 1992’de Öcalan ile yaptığı röportajında, Perinçek ve ekibi PKK’yı bir cinayet şebekesi değil, “yasallaşması” gereken bir hareket olarak tanımlamıştı. Bugün benzer bir iki yüzlülüğü sadece Öcalan özelinde değil, Kürt siyasi hareketine ve bugün HDP’ye karşı da sergiliyor. Güneydoğu illerinde taş taş üstünde kalmayıncaya kadar yapılanları alkışlıyor, alabildiğine milliyetçi, hatta şoven bir dil kuruyor. Bir yandan da HDP milletvekilleri ve Demirtaş’ın hapiste olması gerektiğini söylüyor.
KIBRIS MANEVRALARI, ERDOĞAN TELEKULAKÇILIĞI
Perinçek’in maskeli tavırlarından biri Kıbrıs meselesi idi. 1974’te, Kıbrıs Barış Harekatı’nı “işgal” olarak nitelendiren Perençik, 30 yıl sonra bu kez “Kıbrıs elden gidiyor”mitingleri düzenledi, duvarlara “Kıbrıs’ı veren Türkiye’yi verir” afişleri asan kişiydi. Perinçek’in Kıbrıs sevdası o kadar derindi ki dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın, KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat ile (2004) görüşmelerinin ses kayıtlarını Aydınlık’a manşet yapacak kadar operasyonel bilgilere ulaşabiliyordu.
CIA AJANI, BOP EŞBAŞKANI SUÇLAMALARI
21 Ekim 1996, Aydınlık manşetinde Erdoğan vardı: Abromowitz Tayyip’i Erbakan’ın yerine hazırlıyor’ manşeti atmıştı. Perinçek daha sonra bunu kehanet olarak sundu. 16 Nisan 1997, ‘CIA eliyle hazırlanan raporda Amerika’nın Erdoğan’ı iktidara hazırladığını yazmıştı. Yıllar sonra verdiği röportajda ‘Bunları halk seçmedi, Amerika operasyonla bunları (Erdoğan-Gül) ülkenin başına getirdi.” diyecekti. Perinçek yıllar sonra 24 Haziran 2012 Türk İş Genel kurulunda Erdoğan’ın yüzüne ‘Başbakan değil, BOP eşbaşkanısın’ çıkışı yapmıştı.
‘TÜRKİYE DEVRİME GİDİYOR, HEPSİNİ SÜPÜRECEĞİZ!’
Perinçek, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından hemen sonra yaptığı değerlendirmede 2014’te “Bir iki üç yıl içinde Türkiye bir devrime gidiyor. Ve Türkiye Tayyip Erdoğan’dan da, Abdullah Gül’den de Fethullah Gülen’den de kurtulacak, bunların iktidarı toptan yıkılacak. Hep birlikte süpüreceğiz bunları.” diyordu. Perinçek bir başka konuşmasında Erdoğan’ın dosyalarından bahsedip 37 rakamını zikrediyordu.
Kuşkusuz açık tehditlerin en kapsamlı olanı Perinçek’in Ergenekon davası sanığı olarak hüküm giymesine karşın Erdoğan ve AKP ile anlaşmadan sonra salıverildiği gün Silivri Cezaevinde yaptığı konuşmaydı. Orada da Erdoğan, Gül, Arınç isimlerini zikrederek ‘kınınndan çıkmış kılıç gibiyim. cemaatlerin kökünü kazıyacağız’ cümlelerini zikrediyordu.
Ergenekon davalarını yakından takip edenler hatırlayacaktır. Hemen her duruşmada söz alıp yukarıdaki benzer tehditleri söyleyen isim de Perinçek’di. Erdoğan’ın idamla yüce divanda yargılanacağını defalarca söyledi. Hakimleri, bakanları tehditt etti.
TSK’YA SIZAN PERİNÇEK VE EKİBİ 12 MART’TA YARGILANDI
Perinçek’in gözden kaçırılmaması gereken yönlerinden en önemlisi TSK ile ilişkileri. 12 Mart 1971 muhtırasından sonra Perinçek’in orduya sızdığı ve ihtilalci örgütü ile ilişkisi tespit edilen subaylar belirlenmişti. Bu subaylar “Kara Kuvvetleri Devrimci Subaylar Örgütü” ve “Şafak Subaylar grubu” davalarından yargılandı. Perinçek’in darbecilerle ve ordu ile ilişkisinin başlaması ise 27 Mayıs 1960 darbesi ve cuntacılarıyla irtibatıydı. 27 Mayıs cuntacılarından Albay Kadri Kaplan, Perinçek’in 1970’lerde başkanlığını yaptığı Fikir Kulüpleri Federasyonu’na Dev Genç adını veren kişiydi. Kaplan 12 Mart öncesi kitlesel öğrenci hareketlerini organize etmişti. Bir başka cuntacı Mucip Ataklı ile Perinçek, Cuma ve toplu sabah namazları hususunda ortak mücadele kararı almıştı. 27 Mayısçı subaylardan Suphi Karaman ve Prof. Bahri Savcı da ölümüne kadar yanında yer alıp Perinçek’i destekledi. Deniz Gezmiş’ler idam sehpasına giderken Perinçek’in o dönem TİP’in başına geçmesi bu ilişkilerin neticesiydi bilinmez. Ancak o her dönemde darbeci ve vesayetçilerin ardında durdu.
MİT’İN TESPİT ETTİĞİ ERGENEKON HÜCRESİ: KARARGAHEVLERİ VE PERİNÇEK
28 Şubat’ın da aktif destekçisi oldu Perinçek. Ancak Ergenekon davalarında Perinçek’in TSK irtibatları alenen ortaya çıkacaktı. MİT’in 2005’te Hava Kuvvetleri’nde tespit ettiği illegal yapılanmanın (Ergenekon’un Karargah Evleri hücresi) arkasından Ergenekon’da tutuklanan Doğu Perinçek çıktı. 6’sı kurmay albay 20 subayn tespit edildiğ yapılanma MİT tarafından Genelkurmay’a bildirilmişti.
DÜN: ERDOĞAN’I YÜCE DİVAN’A SEVK EDECEĞİZ, BUGÜN: ERDOĞAN’I TERCİH EDEN PERİNÇEK’İ TERCİH ETMİŞTİR
‘Ben istediğimde hapse girerim’ diyecek kadar cesur sözler söyleyen Perinçek’in Erdoğan merakı 15 Temmuz kurgu darbesi öncesinde depreşmişti. Silivri çıkışında tehditler savuran 27 Nisan 2015’te ‘Tayyip Erdoğan’ı vatana ihanetten Yüce Divan’a sevk edeceğiz” diyen Perinçek, 15 Nisan referandumunda açıktan Erdoğan’a destek verdi: ‘Erdoğan’ı da tercih etseler Perinçek’i tercih etmiş olurlar.” Başkanlık sıfır ihtimal diye bir yıl önce tehditler savuran da kendisiydi.
15 Temmuz sonrasında Fatih Altaylı ile Teke Tek programındaki röportajında ise “Deniz Kuvvetleri’nde Tümamiral Soner Polat komutanımız, bizim partimizin liderlerindendir. Ona rica ettim, arkadaşlarıyla oturdular, geçmişte bildikleri ve haklarında rapor yazdıkları bütün insanlar ordudan temizlendi. Bizim örgütte olduğunu bildiğimiz adamların hepsi bu darbede çıktı ve ‘kurunun yanında yaş da yandı’ falan diye üzüleceğimiz hiç bir insan yok.” etti. Yani TSK’da Ergenekon ve Balyozcularla ülkenin sağduyulu subay ve komutanlarını temizlediklerini ilan etti. Detayları şimdilik çok bilinmese de bu kurgu darbenin içinde dışında Perinçek ve ekibinin neler yaptığı, Ergenekon ve Balyoz eski komutanlarının icraatları ileride çok yazı ve kitaba konu olacak.
Dünün Maocusu, Devrimcisi, Ergenekoncusu, bugünün Ulusalcısı ve Tayyipçi’si Doğu Perinçek’in macerasının yaklaşık özeti böyle. Son bir haftada söyledikleriyle yaptıklarını teyit etmiş oldu. Asıl problem ise Perinçek’in bunca kaypaklığına rağmen onun ardından alkış tutanlar, aynı karede yer alıp demokrat, mütedeyyin kesimlere zulüm yapanlar. Gösterdiği yolda, çizdiği ülkede ilerleyenler.