ARMAN YAVUZ-KRONOS NEWS
9 Temmuz 2106’da Mavi Yolculuğa çıkan Ali Türkşen, 15 Temmuz sabahı, darbe başlamadan neden programını kesti ve İstanbul’a doğru yola çıktı. Artık sivil olmasına rağmen SAT Komutanlığı’nda ne işi vardı? Üstelik adamlarıyla birlikte…Önce o meşum iddiayı bir kez daha hatırlayalım.
Yine bir KHK ile, 32 amiral, 59 subay ve 63 astsubay ile TSK’dan ihraç edilen deniz binbaşı Tahsin İşlekel, İstanbul’da görülen SAT Davası’nda tüyler ürperten şu ifadeyi veriyor:“Sabah 07 civarında Turhan albay içeriye girdi. Bana hitaben ‘arkadaşlar her şeyi itiraf edin, yoksa arkada bekleyen profesyonel bir ekip zayıf noktanızı tespit edip ya ağzınızı burnunu kırarak, veya ailenize zarar vererek sizi konuşturur’ dedi.Duyduklarım karşısında donup kaldım ve herhangi bir şey diyemedim. Arkadan o ekip içeri geldi. Bu ekipte emekli albay Ali Türkşen, emekli Binbaşı Erme Onat ve benim tanımadığım sert görünümlü sakallı sonradan ismini Bülent Kuru olarak öğrendiğim astsubay içeri girdiler. Nizamiye astsubayını diğer odaya aldılar.Hiçbir şey sormadan ekip bana vurmaya başladı. İlk girdiklerinde Ali Türkşen önce bana vurdu sonra da diğerlerinden müsade isteyerek resmi kıyafetlerimin rütbelerini eliyle söktü. ‘Bu şekilde konuşmamız daha uygun’ dedi.Bana hepsi vurduktan sonra bir boş kağıt verdiler. ‘5 dakika sonra geleceğiz, kimler vardı yazacaksın, dolmamış olursa aileni rahatsız ederiz’ dediler. Ben ne yazacağımı düşündüm. Ben o gün birlikte olan Özay Cödel Yüzbaşı, Murat Çetinkaya binbaşının isimlerini yazdım. Çünkü bölükte o gün onları görmüştüm. Ben askerlerle toplantıda iken kimlerin çıktığını görmediğim için kimsenin adını yazamadım. Dayak yemenin verdiği duygularla kağıdı da boş bırakmama gayretiyle o gün nöbetçi olan personel kim ise hepsinin ismini yazdım. 4-5 kişi oldu.Ali Türkşen albay bu kez elinde bıçakla geldi. Erme Onat’ın da elinde bıçak vardı.
Erme bıçağı boynuma dayadı. Ali ise elimi bıçakla kanattı. Ben boynumdaki bıçağa müdahale etmeye çalıştım. Ne yapabilirsin ki diye bana cevap verdiler. Kağıdın dolmadığından bahisle bana kızdılar. Birkaç tur daha bu şekilde girip çıktılar.3. Turdan sonra emekli olduğunu düşündüğüm kıvırcık saçlı bir astsubay ile Ali Türkşen içeri girdi. Masada oturduğum yerden beni çağırdı. ‘Odanın ortasında çök’ dedi. Astsubay beni ellerimden ve ayaklarımdan bağladı. Ellerimi ve ayaklarımı birbirine bağladı. Ellerim ayaklarım arkadan bağlı domuz bağı beni yüz üstü yere yatırdılar.
Bacağınızı oynattığınızda kolunuz, kolunuzu oynattığınızda bacağınız acıyacak şekilde bağladılar. Suratım yerdeydi. ‘Tuvalete de gidemez. Altına yapsın’ dediler.
Saat başı beni kontrol ederek Cumartesi sabah saat 8 civarında bağladılar. Gece 24 civarında çözdüler tuvalete gidip geldim. Tuvalete gidip geldikten sonra tekrar bağladılar. Turhan albay benim halime acıdı. ‘Elleriyle ayaklarının arasındaki bağı çözerek sandalyeye oturt’ diye kıvırcık astsubaya söyledi.Saat başı gündüz kontrollerde bana geldiklerinde benim ‘FETÖ’cü olduğuma dair itirafta bulunmamı istediler. Ben de kabul etmedim. Kabul etmeyince tekme ve yumruk yiyordum. Canım çok yandığı için belli bir süre sonra ‘ne diyorsanız o olsun’ dedim.
Gece 01 ile 07 arasında sandalyede bağlı kaldım. Sadece bir bardak su verdiler. Bir dilim de kuru ekmek verdiler. Suya ilaç koyduklarını söyleyip, iyi uykular dediler. 17 Temmuz sabahı saat 07 de gözlerimizi ve ağzımızı bağladılar. Kafamızı duvarlara vurarak nizamiyeye götürdüler. Orada savcının gelmesini beklediklerini söylediler. 2 saat kadar orada bekledik. Nizamiyeye polis geldi. Gözlerimi açtılar. Beykoz ilçe emniyet müdürlüğüne götürdüler. Burada da özel harekat polisinin dayağına maruz kaldık. Oradan Vatan nezaretine götürdüler. Bir süre de orada nezarette kaldım. 2-3 gün sonra Çağlayan Adliyesine sevk edildim. Tutuklandım…”
SANKİ GUANTANAMO…
Deniz binbaşı Tahsin İşlekel’in anlattıkları doğruysa yaşanan manzara Guantanamo’daki CIA sorgu üssünden neredeyse farksız. Tehdit, darp, bıçak, domuz bağı, hakaret, ilaç… Normal şartlarda savcılığın böyle bir ifade üzerine derhal bir soruşturma başlatması ve işkence iddiasını araştırması gerekiyor. Öyle oldu mu? Henüz bilmiyoruz…
Peki artık bir sivil olmasına rağmen Ali Türkşen’in 15 Temmuz’da SAT Komutanlığı’nda ne işi vardı? Üstelik adamlarıyla birlikte…
İddialar ayyuka çıkınca OdaTV’deki köşesinde 5 Kasım tarihli yazısında şu yanıtı verdi Ali Türkşen:“Kimin kim olduğu belli olmayan bir ortamda bir davet beklemeye gerek yoktu. Yıllarımı verdiğim SAT Komutanlığına gidecek ve silah arkadaşlarımın yanında olacak, ne gerekiyorsa yapacaktım.”
Şimdi gelin Ali Türkşen’in Marmaris Marina’da başlayan ve Beykoz SAT Komutanlığı iskelesinde son bulan ‘mavi yolculuğuna’ beraberce göz atalım.
ROTA INSTAGRAM’DA
“15 Temmuz 2016 tarihinden bir hafta önce ailemle Marmaris’te tatildeyken, Hayatımı tamamen açık yaşadığımdan herkesin ulaşabileceği aliturksen Instagram hesabımdan o tarihteki tatil fotoğraflarımızı görebilirsiniz.”
Ali Türkşen’in mavi yolculuğuna dair merakımı celbeden satırlar işte bunlar oldu. Instagram hesabına girdiğinizde fotojenik gülümsemesiyle bir dolu Ali Türkşen fotoğrafı karşılıyor sizi.Gerçekten de Ali Türkşen 15 Temmuz’un hemen arefesinde Marmaris’te ailesiyle birlikte tatilde. Fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla “Celine – Harmony 42” adlı bu yelkenliyi kiralıyor. Ali Türkşen idaresindeki yelkenlinin Marmaris Marina’dan demir aldığı tarih 9 Temmuz Cumartesi.
Marina’dan çıkmadan önce kısa bir bilgi. Yelkenliyi kiralayan şirketin internet sayfasından öğrendiğimiz üzere bu tip yelkenliler Cumartesi’den Cumartesi’ye haftalık olarak kiralanıyor. Mayıs 2016 fiyatlarına göre Celine isimli yelkenlinin 7 gecelik kiralama ücreti 1560 Euro.
Normal şartlarda kiralık yelkenliye biniş saati Cumartesi akşamı 17.00. Marina’ya dönüş saati ise Cuma akşamı 17.00. Tekneyi terk saati ise Cumartesi sabah en geç 10.00. Bu periyoda dair internet sitesindeki bilgiler şöyle:
“Gulet ve yelkenli tekne kiralamaları haziran 15 ve eylül 15 tarihleri arasında yani yüksek sezonda, genellikle cumartesi – cumartesi olmak üzere haftalıktır. Cumartesi günleri tur değişim günüdür. Bir hafta öncesinin misafirleri turun son günü akşamı yani cuma günü akşamı limana gelir. O gece bulunduğu limanda eğlenirler gece teknelerinde yatarlar ve cumartesi sabahı kahvaltı sonrası en geç saat 10:00 gibi tekneden çıkış yaparlar. Tekne müşteri çıkışından sonra o gün tekneye girecek yeni haftanın misafirleri için temizliğe ve bakıma alınır.”
Aynen yönergede yazılı olduğu gibi Ali Türkşen de “Celine” adlı yelkenliyi Cumartesi günü (9 Temmuz) alıyor. Ve Marmaris koylarındaki mavi yolculuğuna başlıyor. Instagram fotolarına göre Ali Türkşen’in rotası şöyle:
- 9 Temmuz – Marmaris Marinası (Çıkış)
- 10 Temmuz – Serçe Koyu
- 11 Temmuz – Bozburun Yacht Club
- 12 Temmuz – Kocabahçe Koyu
- 13 Temmuz – Orhaniye
- 14 Temmuz – Serçe Koyu (Tekrar dönüş yolunda)
Instagram fotoları ve tarihlerinden anladığımıza göre Ali Türkşen Marmaris Yarımadası’nı turluyor. Buraya kadar herşey normal. Dikkatimizi çeken nokta şu:Yelkenliyi 9 Temmuz Cumartesi günü teslim alan Ali Türkşen, normal şartlarda yelkenliyi şu kronoloji ile teslim etmesi gerekiyor:
- 15 Temmuz Cuma akşamı saat 17.00’da Marina’ya giriş.
- Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece yelkenlide konaklama. Marina’da akşam yemeği ve eğlence.
- 16 Temmuz Cumartesi sabahı kahvaltı ve saat 10.00’da teslim.
Ancak Ali Türkşen yelkenliyi 16 Temmuz’da değil de bir gün önce 15 Temmuz günü teslim ediyor. Hem de akşam değil sabah saatlerinde. Bunu da yine kendi yazısından anlıyoruz:“15 Temmuz 2016 tarihinden bir hafta önce ailemle Marmaris’te tatildeyken (…) aynı gün İstanbul’a dönüş yolculuğumuza başladık. Eşimin ve benim ailelerimizin yaşadığı Gölcük’te akşam molası verdiğimiz saatlerde 15 Temmuz kalkışması başladı.”
Bu sözlerinden Ali Türkşen’in karayolu ile döndüğünü anlıyoruz. Ali Türkşen’in 7 saat mesafedeki Gölcük’te akşam molası vermesi için en geç öğle saatlerinde Marmaris’ten ayrılması gerekiyor. Bu noktada aklımıza takılan soru işareti şu: Ali Türkşen, kiraladığı yelkenliyi teamüllerin aksine neden bir gün önce teslim etti?
Muhtemel cevaplar:
Ali Türkşen bizzat verene kadar bu sorunun yanıtı muamma…
DARBEYİ İLK ANDA ÇÖZDÜ…
Ali Türkşen’in açıklamasını okumaya devam edelim:“Eşimin ve benim ailelerimizin yaşadığı Gölcük’te akşam molası verdiğimiz saatlerde 15 Temmuz kalkışması başladı. Olayın FETÖ’cü bir kalkışma olduğunu anlar anlamaz…”
Daha ortalık toz-duman. Ama Ali Türkşen olayın “FETÖ’cü bir kalkışma olduğunu” hemen anlıyor. Ve ardından derhal vazifeyi üzerine alıp Gölcük’ten Beykoz’a yollanıyor. Yine kendisinden dinleyelim:“Kararımı verdim ve beylik tabancamı yanıma alarak, neyle karşılaşacağımı bilmeden, belki de hayatıma mal olabilecek bir olaya müdahale edebilmek için İstanbul’a doğru yola çıktım.”
Anahtar cümle: “Müdahale edebilmek için…” Acaba her biri tepeden tırnağa silahlı ‘darbeci’ SAT komandolarına sadece belindeki beylik tabancasıyla müdahale edebilmesi mümkün müydü? Öyle ya, “müdahale etmeye” gittiğin yer Beykoz Askerlik Şubesi değil SAT Komutanlığı… Üstelik komutanlığa ön kapıdan değil arka kapıdan gireceksin…
Devam edelim…
“Sabah saatlerine doğru hala İstanbul’a girmeyi başaramasam da bir arkadaşımın yardımıyla Kadıköy’e vardığımda hava neredeyse aydınlanmak üzereydi. Aslında olan çoktan olmuş, kalkışma soğumaya yüz tutmuştu. Ancak o an bunu bilmek elbette mümkün değildi. Karadan SAT Komutanlığının bulunduğu Beykoz’a gitmek imkansız olduğundan bir dostumdan aldığım dıştan takma motorlu lastik botla günün ilk ışıklarında İstanbul Boğazı’nı kuzeye doğru denizden kat etmeye başladım.”
Ali Türkşen Beykoz’a karadan gidişin imkansız olduğunu söylüyor. Ancak o saatlerde artık herkes sokaklarda. Yani Beykoz’a girmekte bir sıkıntı yoktu. Öyleyse Ali Türkşen neden karayolunu değil de gecenin kör karanlığında lastik bot yolculuğunu tercih etti?
“Yüzlerce, belki binlerce kez geçtiğim İstanbul Boğazı ve iki kıyı ilk defa bu kadar boştu. Ne yazık ki Çengelköy’den geçerken silahlı çatışmaların hala devam ettiğini de duydum. SAT Komutanlığına vardığımda hava aydınlanmış, durum da biraz daha ortaya çıkmıştı.”
Ali Türkşen Marmaris’ten başladığı mavi yolculuğu böylelikle noktalıyor. Peki mavi yolculuğun Kadıköy-Beykoz safhasında Ali Türkşen yalnız mıydı? Dıştan takma motorlu lastik botta başka kimse var mıydı?
EKİBİYLE Mİ GİTTİ?
Ali Türkşen’in muhtemel yol arkadaşlarını “işkence gördüm” diyen deniz binbaşı Tahsin İşlekel’in ifadesinde okuyoruz: Her ikisi de Ali Türkşen’in ekibinden. Erme Onat, Balyoz Davası’nda Ali Türkşen ile birlikte hapis yattı.SAT emeklisi Astsubay Bülent Kuru ise 7 yılı eğitmenlik olmak üzere 20 yıl SAT komandosu olarak görev yapmış. 2012 yılında buradan emekli olmuş. O tarihten bu yana “AirSatAcademy” çatısı altında güvenlik kursları veriyor. Aynı zaman Somalili korsanlara karşı ticari gemilerin güvenliğini sağlıyor.
Instagram’daki fotolardan 15 Temmuz ve 16 Temmuz 2016 tarihli iki paylaşım dikkat çekiyor. 15 Temmuz tarihli paylaşımda SAT komandolarına ait olduğu anlaşılan brövelerin sergilendiği bir panonun cep telefonuyla çekilmiş bir fotosu var. Ancak panonu nerede olduğuna dair bir işaret yok. Her ne kadar paylaşımın saati belli olmasa da Bülent Kuru bu paylaşımı “günaydın” yazısıyla yapmış.
Astsubay Bülent Kuru’nun 16 Temmuz tarihli paylaşımı ise daha da ilginç. Paylaşımda SAT Komandolarının “mottosu” haline gelen o yazının fotosu yer alıyor: “DİSİPLİN ŞİARIMIZ GÖREV AŞKIMIZ FEDA CANIMIZ”. Fotoğrafın tarihi 16 Temmuz.
Işıktan anladığımız kadarıyla fotoğraf karanlıkta çekilmiş. Muhtemelen 16 Temmuz’un ilk saatleri… Bu fotoğraf SAT Komutanlığı bünyesindeki eğitim binasının dış cephesindeki yazı ile neredeyse birebir aynı. (Zemin, yazı karakteri vs.)
Ne diyordu deniz binbaşı Tahsin İşlekel: “Arkadan o ekip içeri geldi. Bu ekipte emekli albay Ali Türkşen, emekli Binbaşı Erme Onat ve benim tanımadığım sert görünümlü sakallı sonradan ismini Bülent kuru olarak öğrendiğim astsubay içeri girdiler. Nizamiye astsubayını diğer odaya aldılar. Hiçbirşey sormadan ekip bana vurmaya başladı.”
Hem Tahsin İşlekel’in ifadesinden hem de Instagram’daki kendi paylaşımından anlaşıldığı kadarıyla emekli astsubay Bülent Kuru da 15 Temmuz’da Ali Türkşen ile birlikte SAT Komutanlığı’nda. Peki ama neden?
Aynı soruyu gazeteci Fatma Sibel Yüksek de soruyor:“Mesela anlayamadığımız hususlardan birisi, Türkşen’in emekli bir asker ve sıradan bir sivil olarak birilerini derdest etme ve sorgu yapma yetkisini kendisinde nasıl bulduğudur. Bu, şunun için çok önemli: Allah tekrarından korusun ama devletin otoritesini zaafa uğratan böyle büyük toplumsal karışıklıklar ortaya çıktığında hepimiz ‘Ben bir vatanseverim, kendime görev verdim’ diyerek sokağa dökülürsek, hele de beylik tabancamız varsa ve ‘suçlu’ olarak yakaladıklarımızı derdest edip sorguya alırsak, yani herkes kendi mahkemesini kendisi kurup hüküm kesmeye başlarsa, bu işin sonu nereye varır?”
Şunun bir altını çizelim: Ali Türkşen artık asker değil. En azından Askeri Ceza Kanunu böyle söylüyor:“Madde 3: Askerî şahıslar; Mareşalden asteğmene kadar subaylar, astsubaylar, Millî Savunma Bakanlığı ile Türk Silahlı Kuvvetleri kadro ve kuruluşunda çalışan sivil personel, uzman jandarma, uzman erbaş, sözleşmeli erbaş ve er, erbaş ve erler ile askerî öğrencilerdir.”
Geldiğimiz noktada akıllara takılan soru hep aynı: “Artık bir asker olmayan Ali Türkşen’in 15 Temmuz’da SAT Komutanlığı’nda ne işi vardı? Hem de ekibiyle birlikte… Hem de öylesine civcivli bir anda…
Ne diyordu deniz binbaşı Tahsin İşlekel: “…benim ‘FETÖ’cü olduğuma dair itirafta bulunmamı istediler. Ben kabul etmedim. Kabul etmeyince tekme ve yumruk yiyordum. Canım çok yandığı için belli bir süre sonra ne diyorsanız o olsun dedim.”
Geldiğimiz noktada, 15 Temmuz sürecinde makbul (!) ifadelerin alınması için işkence yapıldığı artık bir sır değil. Devletin resmi ajansının işkence gördüğü apaçık belli olan kişilerin fotoğraflarını yayınladığı bir dönemde işkencenin ispatı için Tahsin İşlekel’in ifadesine pek de gerek yok aslında.Burada cevaplanması gereken soru şu:Acaba o makbul (!) ifadelerin alınması için kimler mavi yolculuklardan erken döndü.