Cemil Tokpınar-tr724.com
Yıllar önce Siirt’te bir programa gitmiştik. Misafir eden arkadaşlarımız yolumuz üzerinde Veysel Karanî Hazretlerinin türbesi olduğunu söylediler. Siirt’in ilçesi Baykan’daki Ziyaret Köyü’ne ulaşınca kubbeli güzel bir türbenin önünde durduk. Hayatını ve hatıralarını okuduğumuz, ilâhilerde adını andığımız, muhadramunun ve tabiinin önderlerinden, ibadet, zühd ve takva kahramanı olan Veysel Karanî Hazretlerini ziyaret etmenin heyecanıyla türbeye girip, sandukanın yanına diz çöküp Kur’an’dan sureler okudum.
Daha sonra yıllardır okuduğumuz meşhur münacatıyla dua etmek istedim, ama Büyük Cevşen yanımda olmadığından ezberimde kaç cümle varsa o kadarını terennüm edip gözyaşlarıyla dua ettim. Burası gerçek türbesi olmayıp makamı olduğu halde fevkalâde heyecanlandım ve manevî bir hâl hissettim. Keşke, tamamını okuyabilseydim diye üzüldüm. İstanbul’a dönerken uçakta hemen ezberledim.
İbadetin zirvesinde bir Hak dostu
Peygamber Efendimizin (s.a.v.), hırka-i şerifini miras bıraktığı Veysel Karanî Hazretleri, gecelerini ibadetle geçirir, neredeyse hiç uyumazdı. İbadete adeta âşık, namazdaki huşûyu zirvede yaşayan yüce bir şahsiyetti.
Bir gece, “Bu gece kıyam gecesidir” diyerek sabaha kadar ayakta ibadet etmişti. Bir başka gece, “Bu gece rükû gecesidir” buyurarak, gece boyu uyamadan rükûda bulunmuştu. Asla ibadete doymayan bu yüce zat, ertesi gün de, “Bu gece secde gecesidir” diyerek sabaha kadar secdede ibadet etmişti.
– Ey Üveys, bu kadar uzun geceyi sadece secdede geçirmeye nasıl katlanıyorsun, diye sormuşlardı.
O muhteşem Allah dostu, bu soruya şu ibretli cevabı vermişti:
– Secdede, sabah olur da ben hâlâ bir kere ‘sübhâne Rabbiye’l-A’lâ’ diyemem. Hâlbuki üç tesbih sünnettir. Bunu yapamamamın sebebi, meleklerin ibadetini yapmak istememdir. Buna ise gücüm yetmiyor.
Veysel Karanî bu cevabıyla meleklerin söylediği tesbihin daha derin, daha kuşatıcı, daha anlamlı olduğunu söylemek istemişti.
Tabiînin büyük âlim ve velilerinden Rebî’ bin Heysem, Veysel Karanî’yi ziyarete gitmişti. Yanına vardığında sabah namazını kılıyordu. Tesbihatını bitirmesini bekledi.
Veysel Karanî, kuşluğa kadar tesbih, zikir ve dua ile meşgul oldu. Daha sonra kalktı, kuşluk namazını kıldı. Öğle vakti girdi, öğleyi kıldı. Tam üç gün, namazı bırakıp da dışarı çıkmadı. Yemedi, uyumadı. Dördüncü gece olunca uykusu gelmişti. Derhal münacata başladı:
– Ya Rabbi! Çok uyuyan gözden, çok yiyen karından sana sığınırım, dedi ve ibadetlerine devam etti.
Üç gün boyunca sabırla görüşmeyi bekleyen Rebî’ bin Heysem:
– Bana bu yeter, dedi ve görüşemeden kalkıp gitti.
Esma-i Hüsna ile örülmüş bir dua
Bir namaz kahramanı olan Veysel Karanî aynı zamanda bir dua kahramanıydı. Onun münacatı, Esma-i Hüsna ile tertip edilen duaların en güzellerindendir. Rabbimiz bir ayet-i kerimede mealen şöyle buyurur:
“En güzel isimler Allah’ındır, o halde bu isimlerle Ona dua edin. Onun isimleri konusunda haktan sapanları terk edin. Onlar işlediklerinin cezasını çekeceklerdir.” (A’raf Suresi: 180)
İşte bu münacat, Rabbimizin emrine tam uyan muhteşem ve muazzam bir duadır.
Dua iki bölümden meydana gelir:
- Bölümde, Besmele’den sonra Esma-i Hüsna’dan 18 isim ve bizim o ismin tecellisine karşı durumumuz dile getirilir. Böylece Besmele ile birlikte tam 19 cümle tertip edilmiştir.
- Bölüm ise duanın yer aldığı kısımdır. Burada da tekrar 8 isim daha yer alır. Duada, Esma-i Hüsna şefaatçi yapılarak Rabbimizden mağfiret, şifa, af, afiyet ve rıza istenir.
Duadaki isimlerin Cenab-ı Hakka hitap tarzında olması ve o isme karşılık gelen konumumuzun ifade edilmesi, duaya bambaşka bir derinlik, ruhanilik ve güzellik katar. “Allah’ım, sen benim Rabbimsin, bense senin kulunum, sen Yaratıcısın, bense mahlûkunum, sen rızık verensin, ben senin rızıklandırdığın kulum” gibi cümlelerde gafleti dağıtan, insanı duanın manasına bağlayan ve İlahî huzurda olmanın hazzını yaşatan bir güzellik vardır.
Bediüzzaman bu duaya çok önem verir
Üstad Bediüzzaman Hazretleri, Veysel Karanî’nin münacatını çok beğenir ve çok önemser. Meşhur evradlardan tertip ettiği Hizbü’l-Envari’l-Hakaikı’n-Nuriye (Büyük Cevşen) isimli eserde bu münacata yer verir. Ayrıca 32. Söz’ün sonunda bu münacatın tamamını zikreder ve duaya şu cümlelerle giriş yapar:
“Yâ Rab! Nasıl büyük bir sarayın kapısını çalan bir adam, açılmadığı vakit, o sarayın kapısını, diğer makbul bir zatın sarayca me’nus sadâsıyla çalar; tâ ona açılsın. Öyle de: Bîçare ben dahi, senin dergâh-ı rahmetini, mahbub abdin olan Üveys-el Karanî’nin nidasıyla ve münacatıyla şöyle çalıyorum. O dergâhını ona açtığın gibi, rahmetinle bana da aç.”
20.Mektubun 2. Makamının 8. Kelimesi olan “Ve hüve hayyün lâyemût” bölümünde ise, bu duanın en belirgin özelliğini anlatır ve 8 kelimesinin açıklamasını yapar:
“Nasıl ki mevcudat acziyle kudret-i Sâni’a âyinedarlık eder, fakrıyla gınasına âyinedar olur. Öyle de, fenasıyla bekasına âyinedarlık eder. Evet, zeminin yüzü ve yüzündeki eşcarın kıştaki vaziyet-i fakiraneleri ve baharda şaşaa-paş olan servet ve gınaları gayet kat’î bir surette, bir Kadîr-i Mutlak ve Ganiyy-i Alelıtlak’ın kudret ve rahmetine âyinedarlık eder. Evet, bütün mevcudat, güya lisan-ı hal ile Veysel Karanî gibi şöyle münacat ederler; derler ki:
“Yâ İlahenâ! Rabbimiz sensin! Çünkü biz abdiz. Nefsimizin terbiyesinden âciziz. Demek bizi terbiye eden sensin! Hem sensin Hâlık! Çünkü biz mahlûkuz, yapılıyoruz. Hem Rezzak sensin! Çünkü biz rızka muhtacız, elimiz yetişmiyor. Demek bizi yapan ve rızkımızı veren sensin. Hem sensin Mâlik! Çünkü biz memluküz. Bizden başkası bizde tasarruf ediyor. Demek mâlikimiz sensin. Hem sen Aziz’sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek senin izzetinin âyinesiyiz. Hem sensin Ganiyy-i Mutlak! Çünkü biz fakiriz. Fakrımızın eline yetişmediği bir gına veriliyor. Demek gani sensin, veren sensin. Hem sen Hayy-ı Bâki’sin! Çünkü biz ölüyoruz. Ölmemizde ve dirilmemizde, bir daimî hayat verici cilvesini görüyoruz. Hem sen Bâki’sin! Çünkü biz, fena ve zevalimizde senin devam ve bekanı görüyoruz. Hem cevab veren, atiyye veren sensin! Çünkü biz umum mevcudat, kalî ve hâlî dillerimizle daimî bağırıp istiyoruz, niyaz edip yalvarıyoruz. Arzularımız yerlerine geliyor, maksudlarımız veriliyor. Demek bize cevab veren sensin. Ve hâkeza…
“Bütün mevcudatın, küllî ve cüz’î her birisi birer Veysel Karanî gibi, bir münacat-ı maneviye suretinde bir âyinedarlıkları var. Acz ve fakr ve kusurlarıyla, kudret ve kemal-i İlahîyi ilân ediyorlar.” (Mektubat)
Nasıl ezberlenir, ne zaman okunur?
Birçok kısa duayı ezberleyerek dua hafızamızı geliştirmek gerekir. İşte Veysel Karanî’nin münacatı da ezberleyip her fırsatta okumakla büyük sevap kazanacağımız faziletli bir duadır.
Bu duayı ezberlemek çok kolaydır. Hepsi bir sayfa olduğu gibi okuması da yaklaşık bir dakika sürer. Nasıl ezberlenir? Önce cep telefonumuza fotoğraf olarak bu duayı kaydedelim. Daha sonra her gün birkaç kez okuyalım. Zihnimizde iyice yerleştikten sonra tamamen ezberlemeye geçebiliriz. Zaten isimlere göre tertip edildiği için isteyen bir saatte ezberleyebileceği gibi, ezberi zayıf olanlar her gün bir satır ezberleyerek bir haftada bitirebilirler. Tabiî ezberi güçlü olanlar hemen şimdi oturup kısa sürede ezberleyebilirler.
Ne zaman okunmalı, derseniz, her fırsatta okunabilir. Bilhassa farz veya nafile namazlardan sonra, dua etmek istediğimizde herhangi bir vakitte okumak mümkündür. Ayrıca yolda gelip giderken, araba kullanırken, ev işleri görürken, günün herhangi bir saatinde bir ihtiyacımızı Rabbimize arz ederken bu duayı okuyabiliriz.