Kimya öğretmeni Mehmet Alp, 15 Temmuz’dan 2 ay önce gözaltına alındı ve tutuklandı. 23 ay 3 farklı şehir, 4 farklı cezaevinde tutuklu kaldı, tecrit ve işkence gördü. Ailesiyle birlikte Yunanistan’a sığınan Mehmet Öğretmen yaşadıklarını Kronos’a anlattı.
2015 yılının 18 Nisan günü öğretmen Mehmet Alp, Cizre’de sokakta yürürken önünde Polo marka beyaz bir araç durdu. Genç adam sürücüyü ilçedeki tanıdıklarından veya öğrenci velilerinden biri sandı. Cama doğru eğildi. Birden arka kapı açıldı, ani bir hareketle içeri çekildi. Ne oluyor, demeye kalmadan Mehmet Alp kendini arka koltukta buldu. Arabada üç kişi vardı.Araba hareket ederken önde oturan kişilerden biri cebinden cüzdanını çıkardı. Tıpkı filmlerdeki gibi avucuna aldığı cüzdanı baş parmağı ile açtı, metalik polis logosunun olduğu kimliğini gösterdi. Aracı kullanan kişi ortamı yumuşatmaya çalıştı: “Kusura bakmayın, bir şey konuşmak istiyorduk. Biraz sert bir davet oldu.”
Beyaz Polo ilçe merkezinden çevre yoluna doğru ilerlerken olup biteni anlamaya çalışıyordu Mehmet öğretmen. Terör bölgesinde yaşadığı için çevresindekilerden yıllarca ‘beyaz Toroslar’ın hikâyelerini dinlemişti ama bunun kendisiyle ne ilgisi olabilirdi ki? Sıradan bir öğretmendi o, kimya öğretmeni…
Polis kimliğini görünce tedirginliği biraz geçmişti ama şaşkındı, çok korkmuştu. Kısa süren şokun ardından “Kimsiniz, ne oluyor?” diye sordu yanındakilere. Araçtakiler “Bir mesele var” dediler. Kısa bir süre sonra da niyetleriyle ilgili sorular sormaya başladılar.
MATBU İTİRAF İLE GELMİŞLER
Ellerinde PKK’ya katıldığını iddia ettikleri öğrencilerin bir listesi vardı. Bazılarının FEM Dershanesi’nde kaydı olduğunu söylüyorlardı. İstedikleri, bu öğrencileri FEM’in ve Gülen Cemaati’nin PKK’ya yönlendirdiğini iddia eden kâğıdı Mehmet öğretmenin imzalamasıydı.Mehmet Alp, Cizre’de görev yaptığı dönemde bazı öğrencilerin sıraları boşalıverirdi. Birkaç hafta devamsızlık olunca herkes bilirdi ki o çocuk dağa çıktı.Gösterdikleri kâğıda baktı, üçü kendi öğrencileriydi. “Bir yanlışınız olmalı, ben Cizre Anadolu Lisesi’nde görev yapıyorum. Öğrencilerden bazılarını okulumda olduğu için biliyorum fakat çoğunu tanımıyorum. İlgim yok,” deyince rica ile başlayan istek tehdide dönüştü: “Bunu imzalamazsan seni buraya gömeriz. Eşin var, çocuğun var… Kendini düşünmüyorsan onları düşün!”
Genç öğretmene sopanın ucunu gösterdikten sonra havuç uzattılar: “İmzalarsan burada, terör bölgesinde kalmazsın. Başka bir yerde istediğin yere hatta istediğin kuruma atayabiliriz. Böyle bir gücümüz var.”
YALANCI ŞAHİTLİK YAPAMAM
Şaşkındı Mehmet öğretmen: “Benden iftiracı ve itirafçı olmamı istiyorsunuz. Bilmediğim bir konuda yalancı şahitlik yapamam,” diyebildi. Birden arkada oturanlardan biri belindeki silahı çıkardı. Annesine ve eşine küfürler ederek silahı kafasına dayadı. Bir diğeri, “Bu çok bilmiş” diyordu. Çok korkmuştu Mehmet Alp. “İsterseniz Emniyete gidelim, hukuk zemininde ne isterseniz orada yaparız” diyebildi.Bir anda eşi ve çocukları gözünün önüne geldi. Oysa ne güzel bir güne uyanmışlardı. Kızının okul şenliği için evde hazırlıklar yapılmıştı. Okula vardıklarında tam bir bahar havası vardı. Diğer velilerle birlikte ikramların tadına bakılmış, gurur duydukları çocuklarının hünerlerini seyretmişlerdi. Mehmet Alp şehir merkezinde halletmesi gereken bir iş için ayrıldığında başına geleceklerden habersizdi. Kestirme olsun diye öğle üzeri Anadolu Lisesi’nin solundaki sokaktan yürümüş, telefonunu ve cüzdanını park ettiği aracın torpido gözünde bırakmıştı. Yolunu kesen ‘beyaz Polo’nun o günden sonraki hayatını tamamen değiştireceğinden habersizdi.
3 ŞEHİR, 4 CEZAEVİ, 17 KOĞUŞ… VE İŞKENCE!
Aslında, 19 yıllık kimya öğretmeni Mehmet Alp için bundan sonraki sıkıntılı hayatının başlangıcıydı o kısa yolculuk. Tehdit ve hakaretlerden sonra bir yol kenarına atılacaktı. Ama aylar sonra gözaltına alınacak, tutuklanacak ve 23 ay cezaevinde kalacak, elleri kelepçeli 3 şehir, 4 cezaevi ve 17 koğuş değiştirecekti. Üstelik 1 ay tecrit hücresinde kalacak, uzun süre ne ailesiyle ve ne avukatıyla görüştürülecek ve kim olduklarını hiçbir zaman bilmeyeceği kişiler cezaevinden alıp ona 24 gün işkence yapacaktı.
O günleri anlatırken, “Dövülmüş, elektrik verilmiş, bedenen ve ruhen acı çeken ve işkence yapılmış birçok insan gördüm. İşkenceyle bir sürü belge imzalatıldı. Ben de ruh ve beden sağlığımı kaybettim. Ağır işkencelerin ardından 23 ay sonra serbest bırakıldım,” diyen Mehmet öğretmen, “İşimi kaybettim. Arkadaşlarımı kaybettim. Her şeyimi kaybettim. Sonunda da ailemle birlikte ülkemi terk etmek zorunda kaldım,” diyor Mehmet Alp…
Kendi halinde bir öğretmenken hapis yatan, işkence gören, dostlarını ve arkadaşlarını kaybeden, akrabaları tarafından yalnız bırakılan ve en sonunda ülkesini terk etmek zorunda kalan Mehmet Alp, şimdi, mülteci olarak bulunduğu Yunanistan’da yaşadıklarını açıkyüreklilikle Kronos’a anlattı.
ÖNCE KAÇIRDILAR, SONRA EŞİNİ GÖZALTINA ALDILAR
Mehmet Alp o günleri gözleri dolarak hatırlıyor. Ve devam ediyor… Beyaz Polo’daki kimliği belirsiz kişiler tehditler fayda etmeyince Mehmet Alp’i Cizre-Habur karayolunun 7’nci kilometresinde araçtan dışarı atmışlar. “Seninle işimiz bitmedi, bir kez daha görüşeceğiz” diye tehdit etmeyi de ihmal etmemişler.Yolun ortasında kalakalan Mehmet Alp ne olup bittiğine anlam verememiş. Kendine geldiğinde yaşadıklarını şöyle bir aklından geçirmiş.Bir süre ıssız yolun kenarında bekledikten sonra çaresiz otostop yapıp bir kamyonla Cizre’ye geri dönmüş.
KİMSEYE ANLATAMADI
Eşi neden geç geldiğini sorunca olanları anlatmaktan çekinen Mehmet öğretmen, eşinin sitemlerini “Telefon arabada kalmıştı” diyerek geçiştirmiş.Endişeli iki günün ardından kötü rüyanın devamı gelmiş. 20 Nisan’da şafak vakti evine yapılan baskında kapıda bu kez özel harekatçılar varmış. Mehmet öğretmen kendisini ‘resmen’ alacaklarını düşünse de aradıkları eşiymiş.“Mesele nedir?” diye sorunca, “2010 KPSS ile ilgili” cevabını almış.Oysa Mehmet Alp’in eşi Nejla Alp, 2009 yılındaki KPSS sonuçları ile görevine atanmış. “Bir yanlışlık var,” dediyse de sözünü dinletememiş.Nejla Hanım’ı önce araçla Diyarbakır’a, arkasından da uçakla Ankara’ya götürmüşler. Çaresiz Mehmet öğretmen bir yandan annelerini isteyen çocukları 1 yaşındaki Murat ve 8 yaşındaki Ayşe ile ilgilenmeye çalışırken, gözyaşları içinde Ankara’ya kadar peşlerinden gitmiş.
2009’DA ATANAN EŞE 2010 SINAVINDAN GÖZALTI
O günlerde özgür basın henüz susturulmadığından konu gazete ve televizyonlara yansımış, Cihan Haber Ajansı’nın çektiği haber ve görüntüler yankı uyandırmıştı.Haberde özetle şöyle deniyordu: “2010 yılında gerçekleştirilen Kamu Personeli Seçme Sınavı’nda (KPSS) kopya iddiasıyla ilgili operasyonda gözaltına alınan bir anne, 1 yaşındaki çocuğuyla, Ankara Emniyet Müdürlüğü’nde görüştürülmedi. Yaşanan bu olay kameraya yansıdı. Ankara Barosu yetkililerinin çabaları sonucu bir süre sonra çocuk annesi ile buluşturuldu.”
Alp ailesinin avukatları kamuoyu ile şu bilgiyi paylaşmıştı: “Müvekkilimin eşi ve iki çocuğu beraberinde gelmiş. Geldikten sonra iki çocuğu babasına bırakmışlar. Yaklaşık iki-üç gündür otel odalarında bu insanlar rezil rüsva durumdalar. Bugün sabahleyin müvekkilin büyük kızı rahatsızlandı, hastaneye götürdüler. 1 yaşındaki çocuğu da biz getirdik, annesiyle görüştürebilme şansına sahip oluruz diye düşünüyorduk. Ancak içeride karşılaştığımız muamele; önce savcı beyle görüştüler. Savcı bey de ‘ben hiçbir şey yapamam, burası çocuk yuvası değil, götürün nereye götürürseniz’ diye bir cevap aldık.”
Ankara Barosu’nun Çocuk Koruma Bürosu ile diğer temsilcileri araya girince bebek annesine gösterilmişti.
KPSS BAHANE…
Nejla öğretmen Cizre’de sabahın köründe evine baskın yapılarak ve özel harekatçılar eşliğinde Ankara’ya getirilse de oradaki polislerin ve savcıların gündemi farklıydı.Mehmet Alp o talihsiz günü unutamıyor: “Ben kızımı hastaneye götürmüştüm. O sırada Emniyet’te değildim ve yakınlarımızdan da kimse yoktu. 1 yaşındaki çocuğu Emniyet’te kapının önüne bırakıvermişler.”
İLGİN YOK AMA ADLİ KONTROL ŞART
Bu sırada içeride ifadesi alınan Nejla Alp, kendisinin 2009 yılında yapılan KPSS öğretmenliğe atandığını, çok da yüksek olmayan 78,9 puanla memuriyete giriş yaptığını ispatlamış. Dört günün sonunda Nejla Alp ‘bir buçuk yıllık adli kontrol şartı’ ile serbest bırakılmış.
Nejla Alp, o günleri acıyla hatırlıyor: “Sadece beni değil, çok sayıda insanı gözaltına almışlardı. Çok iyi hatırlıyorum. O gözaltının sonunda 17 kişiyi tutukladılar. 25 kişi de serbest bırakıldı ama adli kontrol ile salıverildik. Düzenli olarak karakola imza vermek zorundaydık.”
Hem kendisinin hem de eşinin yaşadıklarına dikkat, çeken Mehmet öğretmen, başlarından geçenlerin tesadüf olmadığına inanıyor: “Yaşadıkça görüyorum ki, darbe sürecinden önce ciddi bir hazırlık yapılmış. Fişleme listeleri, yok etme arzusu, tecrit etme, toplumdan soyutlama ve sivil ölüme hazırlıklar çok önceden başlamış.”
‘ARKADAŞLARIMIZ SELAMI KESTİ’
Ankara’daki denetimli serbestlik kararından sonra aile tekrar Cizre’ye dönmüş. Kısa süreli de olsa adli bir süreç yaşamaları okullarındaki öğretmen arkadaşlarının, mahalledeki komşularının, hatta yakın tanıdıklarının selamı sabahı kesmelerine sebep olmuş. “Korkuyorlardı,” diyor Mehmet Alp: “Eşimin başına gelen çok sıra dışı ve ağır bir şey olmasına rağmen arayan, telefon eden insan sayısı azalıverdi. Mahkemenin serbest bırakmasının bir anlamı olmuyor. İnsanın suçsuz ve masum olduğunu sadece mahkemelerde değil toplum nezdinde anlatması daha da zor!’’
Cizre’ye döner dönmez görevlerine kaldıkları yerden devam ediyor öğretmen karı-koca. Fakat bir yandan da ilçede hendekler kazılıyor, kurtarılmış bölgeler oluşturuluyor. Okula gidip gelirken öğrencisi olacak yaştaki çocuklara ve gençlere kimliklerini göstermek zorunda kalıyorlar. Polise şikayet ettiklerinde, “Elimiz kolumuz bağlı, devletin takdiri, hükümetin kararı… Biz bir şey yapamayız,” cevabını alıyorlar.
HENDEK SAVAŞLARINDAN ŞANLIURFA’YA
İş çığırından çıkınca da önce sokağa çıkma yasakları, ardından da operasyonlar geliyor. Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlere “gidebilenler gitsin” diyor.İl dışı tercih yapan Alp ailesinin Şanlıurfa merkeze tayini çıkıyor. Bunu biraz da kendileri istiyorlar. Çünkü yüksek puanlı yerleri yazarlarsa ailenin bölünebileceğini düşünüyorlar.Tam da taşınma hazırlıkları yaparken Cizre iyice karışıyor. Operasyonlar hız kazanıyor. İki günde toplayabildikleri kadar eşyayla Şanlıurfa’nın yolunu tutuyorlar. Fakat karakola imza vermek zorunda oldukları için haftada bir Cizre’ye geliyorlar. Can güvenliği yok. Uzun uğraşlar sonunda 2015 Eylül’ünde imzanın Urfa’da atılmasını sağlıyorlar.DEVAM EDECEK…