Geçtiğimiz hafta Melbourne’da bir ideal uğruna yola çıkan öğretmen Merhum Orhan Kurucu, son bir kaç yıldır tedavi gördüğü kanser hastalığından genç yaşta Hakk’ın rahmetine kavuştu. Yakınlarının ifadelerine göre, vefatından önce gülümsemiş, cennetvari kokular hissetmiş, kelimeyi şehadet getirmiş. Uyuyup kalkınca, “beni kabeye gotürüp ameliyat ettiler. Artık gideceğim, Hz Fatıma çocuklarıma sahip cıkacak,” demiş. Herkes ile de helalleşmiş.
Yaklaşık on yıl önce tanışmış, bana en yakın oturan Türk olduğu için telefonumun hafızasında ‘Orhan komşu’ diye kayıtlı. Türkiye’de üniversiteyi bitirince yüksek ideallerini gerçekleştirmek için; Endenozya’ya hicret etmişti. Sonra da, aynı ideal ile Avustralya’ya geldi. İmam Rabbani Allah için hicret eden Ashabı Kehf’in köpeği dahi Kur’an’a girdi, der. Peki ya hicret eden insan. Onun mükafatının büyüklüğünü ancak Allah bilir.
Merhum burada ki okullarda çalışırken, öğrencilerinin okuması, üniversiteye gitmesi, ahlaki değerlere sahip olması için çırpınıp durdu. Başka okullarda öğretmenler 9-4 arası çalışırken o ve onun gibiler, mesai saatlerine bakmadan akşamları, hafta sonları ve tatillerde de daha iyi bir eğitim vermek için gayret ettiler ve ediyorlar. Orhan Hoca bazen okul inşaatında karşılıksız ve işçi gibi çalıştı. Aldığı maaşın da bir kısmını okulların bağlı bulunduğu vakıflara tekrar bağışladı. Orhan Kurucu’ların emeği boşa gitmedi. Eski adı ile Işık yeni adı Sirius College öğrencileri, Victoria eyaletinde son on beş yılda üniversite giriş imtihanlarında 400 den fazla lise arasında, defalarca birincilik ya da ilk beşte olmayı başardı, hem de çok mütevazi imkanlarla.
Altı yıl önce yayınladığım bir makale için Işık Koleji’nde çalışan 20 fedakâr öğretmenler arasında bir anket yapmıştım. Makalemin sonuçlarını analiz edip, bir kaç dergiye gönderdim. Önce kimse yayınlamadı. Çünkü anketlere inanmıyorlardı! Doğrusu bende onların yerinde olsaydım, inanmazdım. Öyle ya Orhan Hoca dahil, bu idealist öğretmenler hafta da ortalama 15-20 saat gönüllü olarak okul sonrası, akşamları, hafta sonları ve tatillerde öğrencilerinin iyi bir eğitim almaları için çalışıyorlar, çırpınıyorlar. Ayrıca maaşlarının yaklaşık yüzde onunu (beş–altı bin dolar) her yıl eğitim hizmetlerine bağışlıyorlar. Bunu ancak yapan inanır. En son bayramda, Orhan Hocayı aradığımda çoğu kendi öğrencileri olan yaklaşık 400 küsur kişinin, kendisini hastahane de ziyaret ettiğini söylemişti.
Evet, Kur’an da insana ‘ne kadar yaşadın’ diye ahirette sorulduğu zaman ‘bir veya günün bir kısmı’ diye cevap verir. Çünkü ömür rüzgâr gibi uçup gidiyor. İmam Gazzali’ye (mö.1111) göre yaklaşık bin yıl yaşayan Nuh (as) ‘bir gün, doğdum, bir gün yaşadım ertesi gün öldüm” demiş. Dünya hayatının bu kadar kısa olmasından bazı Sufiler hayat bir anı seyyale, yani saniyenin onda biri demişler. Ne mutlu bu anı seyyaleyi, hep Hak yolda insanlığın faydası için karşılık beklemeden harcayanlara. Varsın bazı dünyaperest, makamperest, insanlıktan istifa etmiş zavallılar, Orhan hoca gibi ve onların eşlerine hatta bebeklerine terörist muamalesi yapsın.
Hali Seyyale
Hak yolunun yolcuları sadece O’nun rızasına halleri ile kilitlenince, an gelir en tatlı bir hali seyyale olur. Esasında bu en güzel anı, Hak erleri her zaman yakalamaya çalışırlar. Çalışınca da vakti geldiğinde, Allah verir. Bu hali seyyaleyi yakalayanlar ıztırap da çekseler, zulüm de görseler kalpleri ve ruhları huzur içindedir. Çünkü onlar bütün hücreleri ile muhabbetullah zevkini tadar, Efendiler Efendisi Hz. Muhammed (sav) müjdesine nail olurlar. İşte o hali seyyaleyi insan dünyalara değişmez.
Ahı Seyyale
Yıllarca önce Sydney’de bulunan Gelibolu Camii cemaatinden kalp krizi geçiren birini hastahanede ziyaret etmiştim. Bana “Hocam ambulansta götürülürken dünya bana kıymetsiz bir çöp gibi göründü” dedi. Evet o hakikati yaşayarak görmüştü. Peygamberimiz “Allah katında dünyanın sivrisinek kanadı kadar kıymeti yok” buyurur. Alimler, dünyaya Allah’ın sanatının bir mahşer yeri veya ahiretin tarlası gözü ile bakılıp ona göre hareket edilirse, kıymeti vardır, derler. Fakat haram yemiş, insanlara zulmetmiş, büyük günahları işlerken dahi vicdanı sızlamayıp tövbe etmemiş kimselerin dünyasının Allah nezdinde sivri sinek kanadı kadar kıymeti yok.
İşte bu bedbahtlar Kur’an’ın ifadesiyle ölüm meleği görününce “Bana biraz daha mühlet ver de iyi insan olayım” derler. Fakat artık çok geç. Ecel belli, ne bir saniye ileri ne de bir saniye geri alınır. Bunlar hep ebedi yaşayacaklarını zannederler. Bu zan sebebi ile ömürlerini zayi ederler. Böyle durumda olan bazı kimselerin ölüm esnasında yanında bulundum. Halleri çok acı idi. Ölmeden önce yedikleri bütün haramlar vücutlarının her hücresinde belki de yılan zehirinden bin kat daha tesirli bir acıya dönüşür. Zulmettikleri mazlumların ahları beyin nuronlarında bombalar gibi patlar. Dilleri tutulduğu için kelimeyi şehadet yerine vücutlarının bütün zerreleri ile öyle bir “ah” çekerler ki, adeta bütün ömürleri bir ahı seyyaleye dönüşür. Ne olur ya Rab, bizleri bunlardan eyleme.