Efendimizi (S.A.S.) devamlı koruyup kollayan Ebu Talib ile Hz. Hatice’nin vefat ettikleri hüzün yılındaki, sıkıntıların dört bir yandan hücum ettiği o çetin atmosferde Yusuf Suresi, büyük bir teselli kaynağı olarak indirilmiştir. Evet tam bu ortamda Cenab-ı Hak, Habib-i Edîbi Muhammedine (S.A.S.) can kardeşi Hz. İbrahim ve Hz. İshak’ın torunu ve Hz. Yakub’un oğlu Hz. Yusuf’un kıssasını anlatıyor. Çeşit çeşit belâ ve sıkıntılara düşmüş, hem de kardeşlerinin komplosuyla karşılaşmış Hz. Yusuf Aleyhisselam’ın başına gelenleri… Kuyuya atılmanın, korkunun, korku içinde kalmanın… Köleliğin… Kendisine hiç sorulmaksızın elden ele tıpkı bir eşya gibi dolaşmak durumunda kalmanın sıkıntısı… Bütün bu belâ musibetleri üzerine yağarken Hz. Yusuf’un yanında ne annesi, ne babası, ne amcası ne de halası vardı… Mısır azizinin eşinin komplosuna maruz kaldığında, Mısır kadınlarının da baskılarına maruz kaldığında o müthiş fitnenin her yanını kapladığında da yapayalnızdı… Hapishane ise apayrı bir imtihan….
Bütün bunların akabinde Mısır mülkünün iplerini eline aldığında, müthiş bir otorite gücüne sahip olduğunda, beşerî duygularının imtihanı ise zorların zoru bir imtihan… Çünkü, kendisine komplo kuranlarla, kuyuya atan, kervana köle gibi satanlarla, bu arada başka bir komplo ile zindana atanlarla karşı karşıya kalıyor. Ama sabretmesini biliyor, affetmesini nefsine yediriyor. Bütün bu imtihanları başarıyla verdikten sonra, Kenan ilinden Mısır’a davet ettiği babasıyla karşılaştığında, çocukluğunda gördüğü ve “Babacığım’ Ben rüyamda onbir yıldızın, güneşin ve ayın önümde secde ettiklerini gördüm” diye anlattığı rüyayı hatırlatıyor, onları bağrına basıyor…
Evet olayı Kur’an-ı Kerim aynen şöyle anlatıyor: “Ana-babasını makam koltuğuna oturttu, bu arada hep birlikte önünde secdeye kapandılar. Bunun üzerine Yusuf babasına dedi ki: “Babacığım, bu olay, bir zamanlar gördüğüm rüyanın net yorumudur. Rabbim, onu rüyayı gerçeğe dönüştürdü. Ayrıca beni hapisten çıkararak ve ŞEYTANIN KIŞKIRTMALARI neticesinde kardeşlerimle aramın açılmasından sonra sizleri, ÇÖL ORTASINDAN kaldırıp yanıma getirerek, bana lütufta bulundu. Hiç kuşkusuz Rabbim, dilediklerime karşı lütufkâr davranır. O, her şeyi bilen ve her yaptığını yerinde yapandır. Rabbim, Sen bana mülk ve hâkimiyetten pay verdin, beni olayların dilini anlama, rüya yorumlama ile ilgili ilimle donattın. Ey göklerin ve yerlerin Yaradanı! Gerek dünyada, gerek âhirette tek dayanağım Sensin; beni Müslüman olarak vefat ettir ve beni sâlih kulların arasına kat.”(Yusuf Suresi, 12/99-101)
İşte Hz. Yusuf Aleyhisselam’ın son arzusu bu idi. Otoriteyi bütünüyle ele geçirmiş ve her şeye kavuşmuş durumdayken, Rabbinden istediği, canının Müslüman olarak alınması ve iyilerin arasına katılmasıydı. Binler belâ ve sıkıntıyla imtihan edildikten, uzun bir sabır döneminden ve büyük zaferi kazandıktan sonra, söylediği son sözü bu idi…
Gerek Hz. Yusuf kıssasını anlatan âyetlere, gerek bunların daha sonra değerlendirilip yorumlanmasına dikkatle bakılırsa, bu surenin Peygamber Efendimize (S.A.S.) ve beraberindeki Müslüman Topluluğa, neden Mekke’de ve özellikle o çetin dönemde indirildiği apaçık ortadadır. HEDEF ALINMIŞ, YALNIZLIĞA İTİLMİŞ VE DIŞLANMIŞ DURUMDAKİ MÜSLÜMANLARA BU YUSUF SURESİYLE TESELLİ, İÇ HUZUR VE GÜVEN VERİLMEKTE , AYRICA DİRENÇ AŞILANMAKTADIR.
(Aynen bu günlerde yaşamakta olduğumuz SÜREÇ ile neredeyse birebir örtüşüyor. Bizim bilhassa ders ve ibret alacağımız, ümit ve teselli bulup direnç kazanacağımız çok noktalar mevcut.)
(Bütün bunları FÎ ZILÂLİ’L-KUR’AN tefsirinden bazı ufak-tefek tasarruflarla nakletmeye çalışıyorum. Tam bu noktada müfessir şöyle diyor:)
“Hatta bir an içimden bir ses, bu sure ile, dolaylı yoldan Müslümanlara: Mekke’den çıkarılacaklarının ve gidecekleri yerde ZAFERE, HÂKİMİYETE kavuşacaklarının hissettirilmeye çalışıldığını söylüyor. Tehdit altında, ZORAKİ OLARAK GİTMEK DURUMUNDA KALMAK başlangıçta hiç hoş değil gibi görünebilir. Ama Hz. Yusuf da anlatılan bütün sıkıntıları ve belaları yaşamak üzere; babasının kollarının arasından istemeye istemeye çıkarılmış, koparılıp götürülmüş değil miydi? Bu çıkışın sonucu ise, zafer ve hâkimiyetle noktalanmıyor muydu? Daha Mısır Azizinin sarayına girişinde Hz. Yusuf için Cenab-ı Hak ne buyuruyordu: “Böylece Yusuf’u güvenli bir barınak sağlayıp oraya YERLEŞTİRDİK.” (12/21) Evet Cenab-ı Hak bunu, Hz. Yusuf’un Mısır’a Aziz’in sarayına daha yeni adım atmış olduğu bir sırada söylüyordu…”
(İşte bu noktada da müfessir şunları ifade ediyor:)
Yine şu an yüreğinin tâ içinde harikulâde duygular yeşeriyor. Fakat bunları ifade edebilmekten acizim!..
(Kur’an her zaman işte böyle taptazedir. Hep tazedir çünkü sınırlı harflerle sınırsız mânalar ifade etmektedir… Her vakit muhataplarını takip eder. Her durumda onları irşad edip yol gösterir. Her bir kelimesi, bir melek-i nâtık gibi hep bir şeyler fısıldar. Yeter ki, ona kulak verip gerçek muhataplar olmaya çalışalım…)