Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) kararına göre tutuklu seçmenler, ikametlerinin bulunduğu şehirlerdeki cezaevlerinde bulunmuyorsa 31 Mart seçimlerinde oy kullanamayacak.
Bu duruma tepki gösteren Ankara Barosu, kararı “Anayasa tarafından güvence altına alınmış en temel haklardan olan seçme hakkının özüne açık şekilde müdahale edilmesidir” şeklinde değerlendirdi.Yüksek Seçim Kurulu (YSK), taksirli suçlardan hüküm giyenler ile tutuklu seçmenlerin, kayıtlı olduğu adres ile bulundukları cezaevlerinin farklı olduğu illerde hiçbir seçim türü için oy kullanamayacağına karar verdi.YSK’nin söz konusu kararı Resmi Gazete’nin mükerrer sayısında da yayımlandı.
‘SEÇME HAKKININ ÖZÜNE AÇIKÇA MÜDAHALEDİR’
Karara kamuoyundan tepkiler gelirken, Ankara Barosu konuya ilişkin yazılı bir açıklama yaptı. Baro, kararı “Anayasa tarafından güvence altına alınmış en temel haklardan olan seçme hakkının özüne açık şekilde müdahale edilmesidir”şeklinde yorumladı.Ankara Barosu’ndan yapılan açıklamada şunlar kaydedildi:“Yüksek Seçim Kurulu’nun, 29.12.2018 tarihli ve 30640 sayılı Resmi Gazete’de (3. Mükerrer) yayımlanan 1134 sayılı kararı ile tutuklu ve taksirli suçlardan hüküm giyenlerin kayıtlı oldukları seçim çevresinde ve o seçim türlerinde oy kullanabileceğine karar verilmiştir.Taksirli suçlardan hüküm giyenler ile tutuklu seçmenlerin, kayıtlı oldukları adres ile bulundukları ceza infaz kurumunun farklı olması halinde hiçbir seçim türü için oy kullanamayacakları anlamına gelen bu karar, anayasa tarafından güvence altına alınmış en temel haklardan olan seçme hakkının özüne açık şekilde müdahale edilmesidir.
‘ANAYASAL VATANDAŞLIK HAKKININ GASPIDIR’
Anayasa’ nın 67. Maddesi ve 298 sayılı kanunun 7. Maddesi taksirli suçlardan hüküm giyenler ile tutuklulara oy kullanma hakkını açıkça tanımış olup, seçme hakkının Anayasanın 13. Maddesine göre ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin açık hükme rağmen anayasayı yok sayarak YSK kararı ile böyle bir düzenleme getirmek, kayıtlı oldukları seçim çevresinde tutuklanmamış vatandaşların vatandaşlık ve seçme hakkını, bu kişilerin nerede kısıtlamaya tabi tutulacağına karar vermeye yetkili Adalet Bakanlığı’nın vicdanına terk etmekte; bunun yöntemini ise aldığı idari bir kararla hem de Anayasal vatandaşlık hakkının gaspı yoluyla bizzat belirlemektedir.
‘SEÇME HAKKI İLE İLGİLİ KARAR VERMEK HİÇBİR İDARİ MAKAMIN HADDİNE DEĞİLDİR’
Seçme hakkı, idari uygulamalar ve bu idari uygulamalara bağlı idari sınırlamalarla ortadan kaldırılamayacak kadar kutsaldır ve bu hakkın varlığı ile bekasına karar vermek hiçbir idari makamın haddine değildir.Konuya ilişkin AİHM’in başta Vural Davası olmak üzere verdiği kararlar, temel ve evrensel hukuk ilkeleri ile hatta hukuk fakülteleri birinci sınıf dersleri, yapılan resmi hak gaspının anlaşılmasında yeterlidir.
‘HUKUK DEVLETİNİN ORTADAN KALDIRILMASININ RESMİ GAZETE’DE YAYINLANMIŞ HALİDİR’
Görüldüğü üzere bu ülkede, demokrasi ve Anayasal haklar bir idari kararla ortadan kaldırılabilmekte; masumiyet karinesi aynı idari kararla infaza eşitlenmektedir. Türkiye Hukuk Tarihinde bu karar, tek bir idari işlemle; hukuk devletinin, Anayasal ve en temel insan haklarının, demokrasinin ve insan onurunun en büyük güvencesi masumiyet karinesinin nasıl ortadan kaldırılabileceğinin Resmi Gazete’de yayımlanmış delilidir.”
ÜÇ YSK ÜYESİNDEN KARŞI OY
Söz konusu karara muhalefet eden üç YSK üyesi de bu kişilerin kalacakları cezaevlerinin Adalet Bakanlığı’nın idari kararıyla belirlendiğini anımsatarak, “Bu durum, anayasa tarafından güvence altına alınmış ve bir temel hak olarak düzenlenmiş bulunan seçmen hakkının özüne müdahale anlamı taşıyacaktır” dedi.