Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi, 2002 yılındaki bir sohbetinde namazda huşu, derinlik, ruh ve manayı anlatmıştı. O zamanlar Kırık Testi adıyla herkul.org sitesinde yayınlanan sohbetlerini ağlayarak dinler veya okur, hayran olurdum. Öylesine güzel ve tatlı anlatıyordu ki, “Böylesi bir namazı okumak bile tatlıysa, acaba kılmak nasıldır” diye düşünürdüm.
O sohbetin bana göre can alıcı yeri, umumî bir çağrıda bulunduğu şu cümlelerdi:
“Var mısınız, namazdan başlayalım işe! Üstad’ımız ne kadar edepli insan. Ne diyor bakın: ‘İnşaallah tam ihlâsa mazhar olursunuz. Beni de tam ihlâsa sokarsınız.’ Ben de onun gibi diyorum: ‘İnşaallah tam namaz kılarsınız. Bana da tam namaz kılmanın âdâb ve erkânını öğretirsiniz.’ O zaman kim kimin arkasına takılırsa kurtulur. Gelin hep beraber kurtulmaya karar verelim.”
1980’lerden beri namaza dikkat çekmek için yazan ve konuşan birisi olduğum için Hocaefendi’nin bu çağrısı beni çok etkilemiş, bu çağrı, tam da Sabah Namazına Nasıl Kalkılır kitabının yayınlandığı zamana denk gelmişti. Hocaefendi imanıyla, ibadetleriyle, ihlas ve takvasıyla, ahlâk ve aksiyonuyla etkilendiğim, enerji ve şevk aldığım bir şahsiyet olduğu için çağrısını bir emir telâkkî etmiş ve “Ben varım efendim” diyerek uzun bir yola koyulmuştum.
2002’de başlayıp 2005’te bütün ülkeyi saran bir kampanyaya dönüşen namaz seferberliğini anlatmayacağım. Zaten asıl konumuz bu değil. Sadece şu kadarını söyleyeceğim: Kur’an ve hadisle başlayan namaz hassasiyetim, Üstadım Bediüzzaman Hazretlerinin anlatışı ve yaşayışıyla gelişti, derinleşti ve Hocaefendi’nin sohbet ve kitaplarıyla şahlandı elhamdülillah. Şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, 1990’lardan beri, bilhassa Hey Gidi Günler vaazını iki kez ağlayarak izleyip Kurban Bayramında Hocaefendi’yle bayramlaşıp sohbetini dinlediğimden itibaren yazılarımda ve kitaplarımda yer alan üslup ve manada, ruh ve heyecanda onun büyük tesiri ve eseri vardır. Bu tesir sadece yazılarımda, konuşmalarımda, ibadetlerimde değil, aynı zamanda büyük düşünmek, hedefe kilitlenmek, namazla ilgili projeler yapmak ve delicesine uygulamak konusunda da tesirini göstermiştir.
Bunları haşa bir tefahür veya bir fazilet tevehhümü olarak söylemiyorum. Yıllardır dergâh-ı İlâhîde, “Hiçbir şey yapamadım ya Rabbi” diye ağlayışlarıma Rabbim de, melekler de şahittir. Ancak milyonlarca insana ulaşmak, binlerce program yapmak gibi bir ihsana karşı tahdis-i nimet kabilinden söylüyorum. Asıl demek istediğim ise, Rabbimin vesile kıldığı hizmetlerdeki Hocaefendinin vaaz, sohbet ve kitaplarının tesirini nazara vermek.
İşte “Miraç Enginlikli İbadet: Namaz” isimli eser, Hocaefendi’nin 1980 öncesi vaizlik döneminde cami kürsülerinde yaptığı namaz sohbetleri başta olmak üzere daha sonraki yıllardaki sohbet ve yazılarından derlenmiş, düzenlenmiş ve son olarak Hocaefendinin tashihinden geçerek hazırlanmış muhteşem bir kitap.
Namaz imanın ikiz kardeşi
Özellikle 2005 yılından bu yana namazla ilgili kitaplarda ciddi bir artış oldu. Bunların büyük bir kısmını okudum, inceledim, yazarlarıyla tanıştım, kitapları tanıttım. Hatta yazarını teşvik ederek birçok kitabın yazılmasına vesile oldum. Bunlar içinde “Miraç Enginlikli İbadet: Namaz” kitabının muhteva, hacim, üslup, camiiyyet ve tesir bakımından çok özel ve müstesna bir yeri var. Çünkü Hocaefendi’nin engin ilmi, câmi ve etkili üslubu yanında tavizsiz bir namaz âşığı ve namaz kahramanı olması, esere ayrı bir değer ve cazibe katıyor.
O kadar ki dokuz bölümden meydana gelen kitabı okurken iradenizin derinliğinden kükreyen bir dalga gibi kopup gelen bir sesin akıl, kalp, ruh hatta nefsinizin kıyılarına vurup şöyle haykırdığını hissediyorsunuz:
“Gelin, namaza yeniden başlayalım! Gelin, her gün değişen gündemin peşinden koşmak yerine değişmez gündemimiz namazın sevdalısı olalım. Gelin, içi boş ve baştan savma bir şekilde geçiştirilen namazlara bir can ve ruh üfleyelim; hayat arası bir namaz kılmak yerine, namaz arası bir hayat yaşayalım; özlediğimiz ve idealimiz olması gereken namazı bu yaşa kadar kılamadıysak, kabirde mi kılacağız, haydi yine yeniden aşk ve şevkle gerçek, diri ve duru namaza başlayalım. Eğer bugün namazı keşif yolculuğuna çıkmazsak huşu, tadil-i erkan ve ikame yüklü namazları ne zaman keşfedeceğiz?”
“Miraç Enginlikli İbadet: Namaz” kitabı, namazı keşif yolculuğuna çıkmak ve bunu bir ömür sürdürmek isteyen namaz sevdalıları için rehber ve başucu bir eser. Hocaefendi bir sohbetinde “namazı imanın ikiz kardeşi” olarak nitelendirmiş ve şöyle demişti:
“İman ve namaz aynı döl yatağında neş’et etmişlerdir; namaz, imanın ikiz kardeşidir. İman, dinin ve diyanetin nazarî yanını teşkil eder; o nazarî yanın takviye edilmesi ve tabiatın bir derinliği haline getirilmesi ise ancak başta namaz olmak üzere diğer ibadetlerle mümkün olur. Bu itibarla da, denebilir ki; namaz pratik imandır, iman da nazarî bir namazdır.”
İman gibi namazın inkişafı da ömür boyu sürecek
Bu muhteşem tesbite göre, nasıl ki imanın icmali-tafsilî, taklidî-tahkikî, ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn gibi kısımları ve mertebeleri vardır, ölünceye kadar bu mertebelere ulaşmak ve terakkî etmek için çırpınmak gerekir; aynen öyle de namazın da tadil-i erkân, ikame, huşû gibi nice mertebeleri vardır ve namazı güzelleştirmek ve mertebesini yükseltmek için ömür boyu gayret etmek gerekir.
İşte bu ileri hedefleri elde etmek için ömür boyu çırpınan, elde eden ve hâlâ “daha yok mu?” diyerek ileri seviyelere koşan ve başkalarını koşturan bir namaz âşığından namazı okumak satırlardan sadırlara tesir eden çok tatlı ve verimli güzelliklere vesile oluyor.
Rabbime şükürler olsun, Hocaefendi’yi ziyaret gittiğim yıl, bulunduğu kamptaki hayatın namaza endeksli olduğunu görmüştüm. Öyle ki beş vakit namaz cemaatle ve tesbihatına, duasına dikkat ederek tadil-i erkânla kılındığı gibi kuşluk, evvabin, teheccüd ve hacet gibi namazlara da olağanüstü dikkat ediliyordu. Böylece namazın edebiyatı yapılmıyor, namaz bütün mertebeleriyle yaşanıyordu.
Çevresini böylesine etkileyen bir namaz kahramanının kendi namaz dünyasının enginliğini ve zenginliğini ise tahmin etmek zor değildir. 3-4 yaşında namaza başlayan, ilkokulda tedrisat zamanına rastlayan namazları sınıfta kılan, nafileleri adeta farz gibi önemseyen, teravihin her rekâtında dört sayfa okuyacak kadar hassas olan, hayatının hiçbir safhasında ve hiçbir zorlukta namazı kazaya bırakmayı düşünmeyen bir namaz dertlisi, elbette çevresini ve dünyayı etkileyecek, hatta o tesirden gelecek asırlar da nasibini alacaktır.
Kitaptaki dokuz bölümü detaylarıyla ele almak mümkün. Ancak ben kitabı mutlaka anlayarak okumaya teşvikle yetinerek, muhtevayı dört maddede topluyorum: Namaz nedir, niçin namaz kılmalıyız, nasıl kılmalıyız ve güzel bir namazı nasıl uygulayabiliriz?
Umumî ve sürekli bir namaz seferberliği
Bu soruların cevabını vererek kıldığı namazı restore etmeye bütün müminlerin ihtiyacı olduğu gibi özellikle Hocaefendi’yi seven, dinleyen, okuyan ve yolundan gidenlerin de ihtiyacı var. Eğer kitapta anlatılanları mihenk kabul edersek, Hizmet Hareketindeki arkadaşları beş gruba ayırabiliriz:
- Beş vakit namaza tadil-i erkân ve huşusuyla olağanüstü ihtimam göstermekle beraber tesbihat ve duaya, nafile namazlara da hassasiyetle sarılanlar.
- Beş vakit namazı sıhhat şartlarına göre kılıp farzlarla yetinip nafileleri de imkân nisbetinde kılanlar.
- Namazı aceleyle baştan savma kılıp çoğu zaman tesbihat ve duaya da zaman ayırmayanlar.
- Belki de son yıllarda yaşanılan moral bozucu gelişmelerin de tesiriyle namaz kılsa da bazen kazaya bırakanlar.
- Maalesef ve maalesef çok az da olsa hiç kılmayanalar.
Bütün bu grupların rehabilitesi, tedavisi, restorasyonu “Miraç Enginlikli İbadet: Namaz” kitabını temel alarak köklü, umumî ve sürekli bir “namaz seferberliği” başlatmaktır. Bu seferberlik sohbet, seminer, konferans, yarışma, şölen gibi farklı şekillerde sürdürülmelidir. Acaba namazın hakkını bu cemaat vermezse kim verecek?
Yazımın sonunda Mustafa Yılmaz Hocam gibi ben de bir tenkitte bulunayım: Keşke bu kitap daha önce çıksaydı!