Türkiye’deki işkence olaylarıyla ilgili kapsamlı çalışmalar yapan Human Rights Defender, 248 işkencecinin ismini tespit etti. Dernek, bu isimlerin uluslararası hukuk önünde hesap vermeleri için ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nde harekete geçti.
İnsan Hakları Savunucuları Derneği (Human Rights Defenders), ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Türkiye’deki işkence olaylarının detaylarının aktaran HRD, uluslararası hukuk kurulları kapsamında Türk Hükümetiyle ilgili Almanya Federal Savcılığına suç duyurusunda da bulundu.
İŞTE HDR’NİN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Bugün 26 Haziran, ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ olarak anılmaktadır. HRD (Human Rights Defenders) olarak, bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde bulunma düşüncesiyle şu hususlara dikkatinizi çekmek istiyoruz:
İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir nesne seviyesine indirgeyen, anlaşılmaz ve korkunç bir eylemdir. İşkence insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla çoğu zaman resmi görevliler tarafından uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence sucunun zaman aşımı yoktur.
Kısa bir zaman önce 5 farklı insan hakları derneği olarak BM İşkenceye Karşı Komiteye (CAT) bir müracaatımız olmuştu. Bugun burada HRD, Uluslararası Muhabirler Derneği ve Sürgündeki Avukatlar Platfomuyla birlikte, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakaları bağlamında, Almanya’daki Evrensel Yargılama ilkesi kapsamında, bir hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız.
5 KİŞİNİN DOSYASI HAZIR
Bugün, diğer pek çok belgenin ve bilginin yanında, Türkiye’de işkence ve kötü muameleye maruz kalan, ancak şimdi Almanya’da yaşayan 5 kişinin şahsi dosyasını da şikayet dilekçemizde sunduk. Ayrıca, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı iddia eden faillerin ve yerlerin listesini de dilekçemiz ekinde tevdi ettik.
Bu çerçevede, 248 şüphelinin adı tespit edilmiştir. Adalet, İçişleri Bakanlıkları, MİT ve diğer ilgili kurum ve kuruluşları yetkilileri ile birlikte, özellikle Afyon, Ankara, Antalya, Amasya, Balıkesir, Bartın, Bayburt, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, İstanbul, İzmir, Kars, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Konya, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van, Yalova ve Zonguldak illerindeki işkence üslerinde görev yapan veya buradaki işkencelere göz yuman sorumlu vali, emniyet müdürü, başsavcı, adli tıp uzmanı, polis memuru kişilerin adlarını iletmiş bulunmaktayız.
Türkiye’deki Erdoğan rejimi, özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları sonrasında, kendisine muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef alırken, hiç kuşkusuz en ağır darbeyi Hizmet Hareketi ve gönüllülerine indirmeyi amaçlamıştır. Allah’ın bir lütfü, olarak adlandırdığı 15 Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan, amaçladığı dikta rejimini her gün daha emin adımlarla uygulamaya koymuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen Erdoğan rejimi, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirerek ve şahsi hırsından, tüm kinini Türkiye ve dünyadaki masum insanlara üzerine salmıştır.
SİSTEMATİK İŞKENCE VAR
En son Dışişleri eski personeli, Gazeteci Deniz Yücel ve diğer yüzlerce işkence haberi olmak üzere gösterdi ki Türkiye’de ne yazık ki sistematik ve yaygın bir şekilde işkence suçu işlenmektedir. Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, yasal danışma alma hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının alınamaması, Türkiye’deki işkencenin kanıtı olmuştur. İfade ve itiraf almak için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları olmak üzere Human Rights Watch, gibi uluslararası kuruluşlarının da raporlarına konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku, cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır.
OHAL Dönemi KHK’larla (667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin devleti korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar sonra parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749, 6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
KANITLARI GİZLEMEK İÇİN MESAİ YAPIYORLAR
Türkiye, yalnızca işkence iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü, 81 İl Emniyet Müdürlüklerine işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret olmuştur.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak için yaptığı çalışmalarda, halk nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 raporlarının da yayınlamasını önlemektedir..
2016 yılından bu yana Türkiye’de 26 vatandaş zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Geçmiş dönemin beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transporterlar almıştır. Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır. Erdoğan rejimi tarafından organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurt dışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır.
DIŞİŞLERİ ADAM KAÇIRMAKLA ÖVÜNÜYOR
Türk Dışişleri Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir. Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir. Şikayet dosyamızda Afganistan, Azerbaycan, Arnavutluk, Bulgaristan, Gabon, Yunanistan, Endonezya, Kazakistan, Kosova, Malezya, Myanmar, Tayland, Pakistan ve Katar’da görev yapan dönemin diplomatik misyon şeflerinin isimleri de bulunmaktadır.
Tek kişilik hücre uygulaması, uzun süre gözaltında tutulma başlı başına aşağılayıcı bir cezadır, ancak daha da önemlisi, bu sürede mağdurlar işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Cezaevlerinde 54 belgelenmiş, şüpheli ölüm vakası bulunmaktadır. Bu şüpheli ölümler aslında işkence ve tıbbi bakım eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan Rejimi ayrıca hamile olan veya yeni doğum yapmış kadınları, yaşlı, hasta ve engelli insanlar gibi hassas grupları da sistematik olarak hedeflemektedir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, doğumdan hemen önce veya sonra 50 kadının tutuklandığını kayıt altına aldıklarını ve küçük çocuklarıyla gözaltında tutulan 600’den fazla kadının olduğunu tahmin etmektedir. Neredeyse tüm vakalarda, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edilerek, kocaları hakkında istinat edilen suçlarla ve eşlerine yardım ve yataklık etmek suçuyla tutsak edilmektedirler.
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLENİYOR
Tüm bu bilgiler ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ve Hizmet Hareketini ve gönüllülerini hedef alan sistematik ve yaygın işkence, bu hareketi ve gönüllülerini yok etme politikası, uluslararası hukuk normlar çerçevesinde, Federal Almanya Cumhuriye’nin ilgili yasaları kapsamında İşkence ve İnsanlığa Karşı Suç niteliği taşımaktadır.
Bugün, Federal Savcılığa yaptığımız başvuruda, Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen kişilere karşı soruşturma açılmasını talep etmekteyiz. Türkiye’deki sistematik, yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini, ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız.HRD olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve mağdurlar adına bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.BOLD MEDYA
Türkiye’deki işkence olaylarıyla ilgili kapsamlı çalışmalar yapan Human Rights Defender, 248 işkencecinin ismini tespit etti. Dernek, bu isimlerin uluslararası hukuk önünde hesap vermeleri için ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nde harekete geçti.
İnsan Hakları Savunucuları Derneği (Human Rights Defenders), ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Türkiye’deki işkence olaylarının detaylarının aktaran HRD, uluslararası hukuk kurulları kapsamında Türk Hükümetiyle ilgili Almanya Federal Savcılığına suç duyurusunda da bulundu.
İŞTE HDR’NİN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Bugün 26 Haziran, ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ olarak anılmaktadır. HRD (Human Rights Defenders) olarak, bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde bulunma düşüncesiyle şu hususlara dikkatinizi çekmek istiyoruz:
İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir nesne seviyesine indirgeyen, anlaşılmaz ve korkunç bir eylemdir. İşkence insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla çoğu zaman resmi görevliler tarafından uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence sucunun zaman aşımı yoktur.
Kısa bir zaman önce 5 farklı insan hakları derneği olarak BM İşkenceye Karşı Komiteye (CAT) bir müracaatımız olmuştu. Bugun burada HRD, Uluslararası Muhabirler Derneği ve Sürgündeki Avukatlar Platfomuyla birlikte, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakaları bağlamında, Almanya’daki Evrensel Yargılama ilkesi kapsamında, bir hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız.
5 KİŞİNİN DOSYASI HAZIR
Bugün, diğer pek çok belgenin ve bilginin yanında, Türkiye’de işkence ve kötü muameleye maruz kalan, ancak şimdi Almanya’da yaşayan 5 kişinin şahsi dosyasını da şikayet dilekçemizde sunduk. Ayrıca, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı iddia eden faillerin ve yerlerin listesini de dilekçemiz ekinde tevdi ettik.
Bu çerçevede, 248 şüphelinin adı tespit edilmiştir. Adalet, İçişleri Bakanlıkları, MİT ve diğer ilgili kurum ve kuruluşları yetkilileri ile birlikte, özellikle Afyon, Ankara, Antalya, Amasya, Balıkesir, Bartın, Bayburt, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, İstanbul, İzmir, Kars, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Konya, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van, Yalova ve Zonguldak illerindeki işkence üslerinde görev yapan veya buradaki işkencelere göz yuman sorumlu vali, emniyet müdürü, başsavcı, adli tıp uzmanı, polis memuru kişilerin adlarını iletmiş bulunmaktayız.
Türkiye’deki Erdoğan rejimi, özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları sonrasında, kendisine muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef alırken, hiç kuşkusuz en ağır darbeyi Hizmet Hareketi ve gönüllülerine indirmeyi amaçlamıştır. Allah’ın bir lütfü, olarak adlandırdığı 15 Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan, amaçladığı dikta rejimini her gün daha emin adımlarla uygulamaya koymuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen Erdoğan rejimi, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirerek ve şahsi hırsından, tüm kinini Türkiye ve dünyadaki masum insanlara üzerine salmıştır.
SİSTEMATİK İŞKENCE VAR
En son Dışişleri eski personeli, Gazeteci Deniz Yücel ve diğer yüzlerce işkence haberi olmak üzere gösterdi ki Türkiye’de ne yazık ki sistematik ve yaygın bir şekilde işkence suçu işlenmektedir. Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, yasal danışma alma hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının alınamaması, Türkiye’deki işkencenin kanıtı olmuştur. İfade ve itiraf almak için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları olmak üzere Human Rights Watch, gibi uluslararası kuruluşlarının da raporlarına konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku, cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır.
OHAL Dönemi KHK’larla (667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin devleti korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar sonra parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749, 6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
KANITLARI GİZLEMEK İÇİN MESAİ YAPIYORLAR
Türkiye, yalnızca işkence iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü, 81 İl Emniyet Müdürlüklerine işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret olmuştur.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak için yaptığı çalışmalarda, halk nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 raporlarının da yayınlamasını önlemektedir..
2016 yılından bu yana Türkiye’de 26 vatandaş zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Geçmiş dönemin beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transporterlar almıştır. Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır. Erdoğan rejimi tarafından organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurt dışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır.
DIŞİŞLERİ ADAM KAÇIRMAKLA ÖVÜNÜYOR
Türk Dışişleri Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir. Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir. Şikayet dosyamızda Afganistan, Azerbaycan, Arnavutluk, Bulgaristan, Gabon, Yunanistan, Endonezya, Kazakistan, Kosova, Malezya, Myanmar, Tayland, Pakistan ve Katar’da görev yapan dönemin diplomatik misyon şeflerinin isimleri de bulunmaktadır.
Tek kişilik hücre uygulaması, uzun süre gözaltında tutulma başlı başına aşağılayıcı bir cezadır, ancak daha da önemlisi, bu sürede mağdurlar işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Cezaevlerinde 54 belgelenmiş, şüpheli ölüm vakası bulunmaktadır. Bu şüpheli ölümler aslında işkence ve tıbbi bakım eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan Rejimi ayrıca hamile olan veya yeni doğum yapmış kadınları, yaşlı, hasta ve engelli insanlar gibi hassas grupları da sistematik olarak hedeflemektedir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, doğumdan hemen önce veya sonra 50 kadının tutuklandığını kayıt altına aldıklarını ve küçük çocuklarıyla gözaltında tutulan 600’den fazla kadının olduğunu tahmin etmektedir. Neredeyse tüm vakalarda, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edilerek, kocaları hakkında istinat edilen suçlarla ve eşlerine yardım ve yataklık etmek suçuyla tutsak edilmektedirler.
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLENİYOR
Tüm bu bilgiler ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ve Hizmet Hareketini ve gönüllülerini hedef alan sistematik ve yaygın işkence, bu hareketi ve gönüllülerini yok etme politikası, uluslararası hukuk normlar çerçevesinde, Federal Almanya Cumhuriye’nin ilgili yasaları kapsamında İşkence ve İnsanlığa Karşı Suç niteliği taşımaktadır.
Bugün, Federal Savcılığa yaptığımız başvuruda, Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen kişilere karşı soruşturma açılmasını talep etmekteyiz. Türkiye’deki sistematik, yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini, ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız.HRD olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve mağdurlar adına bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.BOLD MEDYA
Türkiye’deki işkence olaylarıyla ilgili kapsamlı çalışmalar yapan Human Rights Defender, 248 işkencecinin ismini tespit etti. Dernek, bu isimlerin uluslararası hukuk önünde hesap vermeleri için ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nde harekete geçti.
İnsan Hakları Savunucuları Derneği (Human Rights Defenders), ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Türkiye’deki işkence olaylarının detaylarının aktaran HRD, uluslararası hukuk kurulları kapsamında Türk Hükümetiyle ilgili Almanya Federal Savcılığına suç duyurusunda da bulundu.
İŞTE HDR’NİN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Bugün 26 Haziran, ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ olarak anılmaktadır. HRD (Human Rights Defenders) olarak, bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde bulunma düşüncesiyle şu hususlara dikkatinizi çekmek istiyoruz:
İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir nesne seviyesine indirgeyen, anlaşılmaz ve korkunç bir eylemdir. İşkence insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla çoğu zaman resmi görevliler tarafından uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence sucunun zaman aşımı yoktur.
Kısa bir zaman önce 5 farklı insan hakları derneği olarak BM İşkenceye Karşı Komiteye (CAT) bir müracaatımız olmuştu. Bugun burada HRD, Uluslararası Muhabirler Derneği ve Sürgündeki Avukatlar Platfomuyla birlikte, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakaları bağlamında, Almanya’daki Evrensel Yargılama ilkesi kapsamında, bir hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız.
5 KİŞİNİN DOSYASI HAZIR
Bugün, diğer pek çok belgenin ve bilginin yanında, Türkiye’de işkence ve kötü muameleye maruz kalan, ancak şimdi Almanya’da yaşayan 5 kişinin şahsi dosyasını da şikayet dilekçemizde sunduk. Ayrıca, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı iddia eden faillerin ve yerlerin listesini de dilekçemiz ekinde tevdi ettik.
Bu çerçevede, 248 şüphelinin adı tespit edilmiştir. Adalet, İçişleri Bakanlıkları, MİT ve diğer ilgili kurum ve kuruluşları yetkilileri ile birlikte, özellikle Afyon, Ankara, Antalya, Amasya, Balıkesir, Bartın, Bayburt, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, İstanbul, İzmir, Kars, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Konya, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van, Yalova ve Zonguldak illerindeki işkence üslerinde görev yapan veya buradaki işkencelere göz yuman sorumlu vali, emniyet müdürü, başsavcı, adli tıp uzmanı, polis memuru kişilerin adlarını iletmiş bulunmaktayız.
Türkiye’deki Erdoğan rejimi, özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları sonrasında, kendisine muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef alırken, hiç kuşkusuz en ağır darbeyi Hizmet Hareketi ve gönüllülerine indirmeyi amaçlamıştır. Allah’ın bir lütfü, olarak adlandırdığı 15 Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan, amaçladığı dikta rejimini her gün daha emin adımlarla uygulamaya koymuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen Erdoğan rejimi, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirerek ve şahsi hırsından, tüm kinini Türkiye ve dünyadaki masum insanlara üzerine salmıştır.
SİSTEMATİK İŞKENCE VAR
En son Dışişleri eski personeli, Gazeteci Deniz Yücel ve diğer yüzlerce işkence haberi olmak üzere gösterdi ki Türkiye’de ne yazık ki sistematik ve yaygın bir şekilde işkence suçu işlenmektedir. Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, yasal danışma alma hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının alınamaması, Türkiye’deki işkencenin kanıtı olmuştur. İfade ve itiraf almak için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları olmak üzere Human Rights Watch, gibi uluslararası kuruluşlarının da raporlarına konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku, cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır.
OHAL Dönemi KHK’larla (667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin devleti korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar sonra parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749, 6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
KANITLARI GİZLEMEK İÇİN MESAİ YAPIYORLAR
Türkiye, yalnızca işkence iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü, 81 İl Emniyet Müdürlüklerine işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret olmuştur.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak için yaptığı çalışmalarda, halk nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 raporlarının da yayınlamasını önlemektedir..
2016 yılından bu yana Türkiye’de 26 vatandaş zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Geçmiş dönemin beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transporterlar almıştır. Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır. Erdoğan rejimi tarafından organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurt dışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır.
DIŞİŞLERİ ADAM KAÇIRMAKLA ÖVÜNÜYOR
Türk Dışişleri Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir. Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir. Şikayet dosyamızda Afganistan, Azerbaycan, Arnavutluk, Bulgaristan, Gabon, Yunanistan, Endonezya, Kazakistan, Kosova, Malezya, Myanmar, Tayland, Pakistan ve Katar’da görev yapan dönemin diplomatik misyon şeflerinin isimleri de bulunmaktadır.
Tek kişilik hücre uygulaması, uzun süre gözaltında tutulma başlı başına aşağılayıcı bir cezadır, ancak daha da önemlisi, bu sürede mağdurlar işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Cezaevlerinde 54 belgelenmiş, şüpheli ölüm vakası bulunmaktadır. Bu şüpheli ölümler aslında işkence ve tıbbi bakım eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan Rejimi ayrıca hamile olan veya yeni doğum yapmış kadınları, yaşlı, hasta ve engelli insanlar gibi hassas grupları da sistematik olarak hedeflemektedir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, doğumdan hemen önce veya sonra 50 kadının tutuklandığını kayıt altına aldıklarını ve küçük çocuklarıyla gözaltında tutulan 600’den fazla kadının olduğunu tahmin etmektedir. Neredeyse tüm vakalarda, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edilerek, kocaları hakkında istinat edilen suçlarla ve eşlerine yardım ve yataklık etmek suçuyla tutsak edilmektedirler.
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLENİYOR
Tüm bu bilgiler ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ve Hizmet Hareketini ve gönüllülerini hedef alan sistematik ve yaygın işkence, bu hareketi ve gönüllülerini yok etme politikası, uluslararası hukuk normlar çerçevesinde, Federal Almanya Cumhuriye’nin ilgili yasaları kapsamında İşkence ve İnsanlığa Karşı Suç niteliği taşımaktadır.
Bugün, Federal Savcılığa yaptığımız başvuruda, Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen kişilere karşı soruşturma açılmasını talep etmekteyiz. Türkiye’deki sistematik, yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini, ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız.HRD olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve mağdurlar adına bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.BOLD MEDYA
Türkiye’deki işkence olaylarıyla ilgili kapsamlı çalışmalar yapan Human Rights Defender, 248 işkencecinin ismini tespit etti. Dernek, bu isimlerin uluslararası hukuk önünde hesap vermeleri için ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’nde harekete geçti.
İnsan Hakları Savunucuları Derneği (Human Rights Defenders), ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Türkiye’deki işkence olaylarının detaylarının aktaran HRD, uluslararası hukuk kurulları kapsamında Türk Hükümetiyle ilgili Almanya Federal Savcılığına suç duyurusunda da bulundu.
İŞTE HDR’NİN AÇIKLAMASININ TAM METNİ
Bugün 26 Haziran, ‘İşkence Mağdurlarıyla Uluslararası Dayanışma Günü’ olarak anılmaktadır. HRD (Human Rights Defenders) olarak, bugünün önemine binaen, başta Türkiye’de olmak üzere tüm dünyada işkenceye maruz kalmış kişilerle dayanışma içerisinde bulunma düşüncesiyle şu hususlara dikkatinizi çekmek istiyoruz:
İşkence, temel insani değerleri göz ardı eden, bireyi bir nesne seviyesine indirgeyen, anlaşılmaz ve korkunç bir eylemdir. İşkence insanlık için utanç verici uygulama olup, delil ve itiraflara ulaşmak amacıyla çoğu zaman resmi görevliler tarafından uygulanan evrensel bir suçtur. Uluslararası hukuken mutlak bir şekilde yasak olan işkence sucunun zaman aşımı yoktur.
Kısa bir zaman önce 5 farklı insan hakları derneği olarak BM İşkenceye Karşı Komiteye (CAT) bir müracaatımız olmuştu. Bugun burada HRD, Uluslararası Muhabirler Derneği ve Sürgündeki Avukatlar Platfomuyla birlikte, Türkiye’deki işkence ve kötü muamele vakaları bağlamında, Almanya’daki Evrensel Yargılama ilkesi kapsamında, bir hukuki süreci başlatmış bulunmaktayız.
5 KİŞİNİN DOSYASI HAZIR
Bugün, diğer pek çok belgenin ve bilginin yanında, Türkiye’de işkence ve kötü muameleye maruz kalan, ancak şimdi Almanya’da yaşayan 5 kişinin şahsi dosyasını da şikayet dilekçemizde sunduk. Ayrıca, işkence ya da kötü muamelenin yapıldığı iddia eden faillerin ve yerlerin listesini de dilekçemiz ekinde tevdi ettik.
Bu çerçevede, 248 şüphelinin adı tespit edilmiştir. Adalet, İçişleri Bakanlıkları, MİT ve diğer ilgili kurum ve kuruluşları yetkilileri ile birlikte, özellikle Afyon, Ankara, Antalya, Amasya, Balıkesir, Bartın, Bayburt, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, İstanbul, İzmir, Kars, Kahramanmaraş, Kırıkkale, Konya, Nevşehir, Osmaniye, Rize, Sivas, Şanlıurfa, Tokat, Van, Yalova ve Zonguldak illerindeki işkence üslerinde görev yapan veya buradaki işkencelere göz yuman sorumlu vali, emniyet müdürü, başsavcı, adli tıp uzmanı, polis memuru kişilerin adlarını iletmiş bulunmaktayız.
Türkiye’deki Erdoğan rejimi, özellikle 17/25 Aralık 2013 yolsuzluk operasyonları sonrasında, kendisine muhalif olan toplumun tüm kesimlerini hedef alırken, hiç kuşkusuz en ağır darbeyi Hizmet Hareketi ve gönüllülerine indirmeyi amaçlamıştır. Allah’ın bir lütfü, olarak adlandırdığı 15 Temmuz sahte darbe girişimi, OHAL ve sonrasındaki uygulamaları ile Erdoğan, amaçladığı dikta rejimini her gün daha emin adımlarla uygulamaya koymuştur. Kuvvetler ayrılığı ilkesini, yargının tarafsızlığı ve bağımsızlığını çiğneyen Erdoğan rejimi, Türkiye’deki tüm toplumsal kesimleri kontrol altında tutmak istemektedir. Öte yandan, devletin ve özel kuruluşların tüm imkanlarıyla propaganda yaparak Hizmet Hareketini günah keçisine çevirerek ve şahsi hırsından, tüm kinini Türkiye ve dünyadaki masum insanlara üzerine salmıştır.
SİSTEMATİK İŞKENCE VAR
En son Dışişleri eski personeli, Gazeteci Deniz Yücel ve diğer yüzlerce işkence haberi olmak üzere gösterdi ki Türkiye’de ne yazık ki sistematik ve yaygın bir şekilde işkence suçu işlenmektedir. Uzun ve haksız tutukluluk süreleri, yasal danışma alma hakkının engellenmesi ve bu alanda mahremiyetin hiçe sayılması, işkenceyi önleme mekanizmalarının işlevsiz hale getirilmesi ve doktor raporlarının alınamaması, Türkiye’deki işkencenin kanıtı olmuştur. İfade ve itiraf almak için yapılan işkenceler, başta BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları olmak üzere Human Rights Watch, gibi uluslararası kuruluşlarının da raporlarına konu olmuştur. Türkiye’de unutulduğunu sandığımız suda boğma, elektrik şoku, cinsel istismar ve tecavüz gibi işkence yöntemleri tekrar hortlamıştır.
OHAL Dönemi KHK’larla (667-668-696 Sayılı KHK’lar), kamu görevlilerinin ve sivillerinin devleti korumak bahanesiyle işledikleri her türlü suçu cezasız bırakmaktadır. Bu KHK’lar sonra parlamento tarafından onaylandı ve kalıcı yasalar haline geldi (6749, 6755, 7079 sayılı kanun). Bu yasalar uyarınca, İstanbul ve Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı, işkence mağdurlarının şikayetleriyle ilgili olarak kovuşturma yapılmamasına karar vermiştir.
KANITLARI GİZLEMEK İÇİN MESAİ YAPIYORLAR
Türkiye, yalnızca işkence iddialarını soruşturmak için yetkili yargı organlarından yoksun değil, aynı zamanda işkencenin kanıtlarını gizlemek içinde yoğun mesai içindedir. Örneğin, basına da sızan gizli bir belgede, Emniyet Genel Müdürlüğü, 81 İl Emniyet Müdürlüklerine işkence izlerini örtme talimatı göndermiştir. Bu talimata gerekçe ise Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi tarafından gerçekleştirecek bir ziyaret olmuştur.
BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Raporları ve Human Rights Watch, işkence eylemlerini ve diğer kötü muamele biçimlerini belgelemek ve araştırmak için yaptığı çalışmalarda, halk nezdindeki yaygın korku ve zorlayıcı bir iklimi de vurgulamaktadır. Ayrıca, Türk Hükümeti Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin 2016-2017-2018 raporlarının da yayınlamasını önlemektedir..
2016 yılından bu yana Türkiye’de 26 vatandaş zorla kaçırılma vakası bulunmaktadır. Geçmiş dönemin beyaz Toroslarının yerini maalesef bugün siyah Transporterlar almıştır. Mağdurların aylarca hangi koşullarda ve nerede oldukları bilinmemektedir. İşkence ve diğer kötü muamelelere maruz kaldıkları muhakkaktır. Erdoğan rejimi tarafından organize edilen kaçırılma ve kaybetme eylemleri sadece Türkiye sınırları içinde değil, yurt dışında yaşayan vatandaşları da hedef almaktadır.
DIŞİŞLERİ ADAM KAÇIRMAKLA ÖVÜNÜYOR
Türk Dışişleri Bakanı, 18 ülkeden MİT tarafından 100 kişinin kaçırılması konusunda övünmektedir. Bu insanların ağır işkencelere maruz kaldığı bilinmektedir. Şikayet dosyamızda Afganistan, Azerbaycan, Arnavutluk, Bulgaristan, Gabon, Yunanistan, Endonezya, Kazakistan, Kosova, Malezya, Myanmar, Tayland, Pakistan ve Katar’da görev yapan dönemin diplomatik misyon şeflerinin isimleri de bulunmaktadır.
Tek kişilik hücre uygulaması, uzun süre gözaltında tutulma başlı başına aşağılayıcı bir cezadır, ancak daha da önemlisi, bu sürede mağdurlar işkence ve kötü muameleye maruz kalmaktadır. Cezaevlerinde 54 belgelenmiş, şüpheli ölüm vakası bulunmaktadır. Bu şüpheli ölümler aslında işkence ve tıbbi bakım eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Erdoğan Rejimi ayrıca hamile olan veya yeni doğum yapmış kadınları, yaşlı, hasta ve engelli insanlar gibi hassas grupları da sistematik olarak hedeflemektedir. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, doğumdan hemen önce veya sonra 50 kadının tutuklandığını kayıt altına aldıklarını ve küçük çocuklarıyla gözaltında tutulan 600’den fazla kadının olduğunu tahmin etmektedir. Neredeyse tüm vakalarda, suçun şahsiliği ilkesi ihlal edilerek, kocaları hakkında istinat edilen suçlarla ve eşlerine yardım ve yataklık etmek suçuyla tutsak edilmektedirler.
İNSANLIĞA KARŞI SUÇ İŞLENİYOR
Tüm bu bilgiler ışığında, sözde darbe girişimi sonrasında gerçekleştirilen ve Hizmet Hareketini ve gönüllülerini hedef alan sistematik ve yaygın işkence, bu hareketi ve gönüllülerini yok etme politikası, uluslararası hukuk normlar çerçevesinde, Federal Almanya Cumhuriye’nin ilgili yasaları kapsamında İşkence ve İnsanlığa Karşı Suç niteliği taşımaktadır.
Bugün, Federal Savcılığa yaptığımız başvuruda, Erdoğan Rejimine hizmet eden ve bu suçları işleyen kişilere karşı soruşturma açılmasını talep etmekteyiz. Türkiye’deki sistematik, yaygın işkence uygulamalarının ve diğer kötü muamelenin durdurulmasının temini, ayrıca faillerinin adalete hesap vermesi için çağrıda bulunmaktayız.HRD olarak bu amaçla çalışmalarımızı sürdürmeyi, mazlum ve mağdurlar adına bir borç bilmekte ve bu mesuliyet duygusu ile hareket etmekteyiz.BOLD MEDYA