M.NEDİM HAZAR-TR724.COM
Havuz medyası ve Pelikan çetesi haklarında atılmadık iftira bırakmamıştı. “efendim otelin sahiline altın gömmüşler”den tutun da, “kara para aklamışlar”a kadar sürüyle iftira ve bühtan attı iktidar tayfası.
Yıllar süren zalimce ve hukuk tarihine geçecek skandal uygulamalar ile hayatları paramparça edildi İpek Ailesi’nin. İngiltere, AKP iktidarının tüm yasal-gayrimeşru baskısına rağmen suçsuz olduğunu tescilledi Akın İpek’in. Buna gerek bile yoktu bizzat Akın İpek, “Tek bir kuruş için gayrimeşruluk bulun, tüm mal varlığımı hibe edeceğim” dedi.
Aradan geçen yıllara rağmen bir tek suç ve karanlık nokta bulamamış olacaklar ki, anne Melek İpek de dahil olmak üzere, ağabeyini bulamayınca esir oldukları tekin İpek için “Terör örgütüne üye olmak, yardım etmek” gibi bir ucube dışında suç bulamadılar. Bir sürü de saçma sapan yok bilmem ne kanununa muhalefet yok bilmem ne. Bütün hukukçular bu suçlamaların fasarya olduğunu çok iyi biliyor.
Kendisiyle hiç tanışmadım.
Üniversitesinde birkaç kez ders verdim sadece.
Ancak bu ülkenin nadiren görebileceği ufku açık, entelektüel, sanat ve estetiğe değer veren iş adamlarındandır Akın İpek.
Bilmiyorum çöküp yağmaladıkları İpek Üniversitesi’ni gördünüz mü?
Medipol gibi devlete çöreklenerek büyütülen hilkat garibesi bir yapı değil.
Mimarisi, yönetim anlayışı, öğrencisine sağladığı imkanlarda dünya çapında bir üniversiteydi İpek Üniversitesi. Dolayısıyla örgütlü cehalet ve islamofaşizmin doğal hedefi oldu.
İpek ailesinin hayatını mahvettiler.
Oysa çok daha farklı olabilirdi her şey.
Akın İpek biat etse, medyasını emrine verse, otelini rüşvet olarak peşkeş çekmeyi kabul etse bugün krallar gibi yaşıyor, üstelik kahraman muamelesi görüyor olabilirdi.
Tıpkı Albayraklar, Ethem Sancaklar, Demirörenler gibi.
Enteresandır böylesine yiğit ve onurlu bir adamın medyasında çalışanların da pek çoğu onurlu çıktı. Bugün hemen hepsi sürgünde, kimileri de hapiste.
Kimi pizza dağıtıyor, kimi taksicilik yapıyor, kimi sığındığı ülkenin sosyal yardımıyla geçiniyor.
Hepsi yaşam mücadelesi veriyor ama hepsinin alnı ak, başı dik. Hepsi çocuklarına onurlu ve anlamlı bir öykü bırakıyor.
Havuza, sahiplerine ve yalaka medya mensuplarına ise sadece utanç kalıyor geriye. İşte böylesi utançla yaşaması gereken biri; havuzun ABD’de görevlendirdiği bir maşa geçen gün Zaman eski yönetmeni A.Hamit Bilici’nin taksicilik yapmasını aklı sıra aşağılamaya çalışmış. Hem ihbar etmiş hem de aklı sıra alnının teriyle ekmek kazanmasını ayıpmış gibi göstermeye kalkışmış.
Ruhunu satmayan birini anlamalarını bekleyemeyiz Havuz ve maşalarından.
Oysa A.Hamit Bilici de tıpkı Akın İpek gibi yaptığı için bugün hedef gösteriliyor. O da havuzcular gibi ruhunu satsa, şimdi ona hakaret etmeye çalışan vasataltı bu kitlenin hepsinin amiriydi belki de.
Düşünsenize, günümüz iktidarından önce görmeyen dümbelekçi Bilal ile (veliaht olan değil) ekranda konser verenlerin cumhurbaşkanı uçağını doldurduğu bir çağda, Boğaziçi mezunu ve medya üzerine eşsiz deneyimi olan Hamit bilici ile aynı odada durmaları bile büyük haksızlıktır.
Önümde bir ilan var. Bir yıl öncesinden sakladığım bir ilan bu.
Pursaklar Belediyesi’nin düzenlediği bir aktivite. O zaman; ilanı gördüğüm vakit yani, kimdir bu Tuğrul Selmanoğlu diye merak etmiştim. Öyle ya birkaç yıldır ülke gündeminden uzak olduğum için Ortadoğu ve tarih konusunda uzman-otoriteleri bilmiyor olabilirdim.
Araştırmalar sonucunda Almanya’da özel bir semt kliniğinde idareci olarak çalışan bir genç olduğunu öğrendim Selmanoğlu’nun.
Ancak onu Kudüs konusunda uzman ve konuşmacı yapan bu özelliği değildi. İnternette yayınladığı araba içerisinden bağırıp çağırdığı videolarıyla meşhur biriymiş. Yine de Kudüs konusunda ne gibi bir birikimi var diye merak ettim, Pursaklar Belediyesi bile konuşmasını ya dinlememiş ya da kayda değer bir cümle bulmamış. Eldeki tek hatıra bir Twitter kullanıcısı bayanın yazdığı “Kutlarım, gerçekten güzel görünüyorsunuz” şeklindeki paylaşımdı.
Çok ısrarlı aramalar neticesinde Sayın “Kudüs uzmanı” Selmanoğlu’nun konuşmasını okudum. Afrin’den Kakedonya’ya uzanan bir laf gargasından öteye gitmeyen klasik” bir AKPli gence uzatılan mikrofona söylenecekler resitali”ndan fazla bir kırıntı bile yok. Buna ilave olarak “Siyonistler bizden tırsıyor” içeriğiyle sulandırılmış Abdülhamit (dizi birikimi olsa gerek) güzellemesiyle konuşmasını tamamlamış bu tarih uzmanımız.
Aslında Tuğrul Selmanoğlu bir rol model, günümüz türk iktidarında yolunu bulmak için gençlere gösterilecek bir başarı öyküsü yani “Succes Story” idi.
Nitekim bir süre sonra işin görgüsüzlük kısmı bir yana kendi cenahından bile oldukça tepki çeken şu paylaşımda bulundu Selmanoğlu;
Bilmem kaç milyarlık Jaguar’a binip ülkeyi soğan-patates fiyatlarında hain düzenlemelere karşı koruyacaksınız!
Meselenin “trol ol hayatını yaşa” kısmı bir yana, Selmanoğlu örneğinden yola çıkarak Hamit bilici ve Akşam gazetesinin yaptığı ibretlik habere geçebiliriz.
İktidarın ülkedeki tüm özgür sesleri kesmeye başladığı ilk günlerde şöyle bir haberi eminim hatırlayanlarınız çıkacaktır:
Düşünsenize, sırf muhalifsiniz diye sizi hapse atmaları yetmiyor ve yüreklerini soğutmuyor. Onların şakşakçılığını yapmamanızın bedeli malınıza mülkünüze çökülmesi. Yıllar boyu helal kazançla, alın teri ve emekle yaptığınız birkaç kuruşluk birikime çökerek sizi cezalandırıyorlar. Bunun yerine belediyeler aktardıkları paraları, kendi yandaş şakşakçılarına akıtıp, Selmanoğlu gibi kişiliklere Jaguar aldırtıyorlar!
Eğer zalime yalakalık yapmasalar bu imkanların trilyonda birini bile göremeyecekti bu kesim. Bunun farkındalar. Tıpkı darbe sonrası “Ben Hakan Şükür’ün yerinde olsam Sakarya’ya gelmem, çok yaşa Reis” diye twit atan Kenan Sofuoğlu gibi. Oysa Sofuoğlu da çok iyi biliyor ki, Hakan Şükür siyasal iktidarın yardakçısı olsa bugün belki de spor bakanıydı, Sofuoğlu ise trilyonluk arabalarla Meclise gelen bir vekil değil, Adapazarı’nda ikinci el oto satan bir sanayici olabilirdi.
Bugüne kadar havuz şeysilerinin en çok kullandığı argümanlardan biri “Yurt dışında gününü gün ediyor” cümlesiydi. Hakan Şükür gibi dünya çapında bir markada bile bu iddianın çürüdüğünü gördük. Şükür’ün eşya taşırken fotoğrafını koyup, “Lüks hayat sürüyor” diye manşet atarak kendi yandaşlarının gözünde bile komik duruma düşmüşlerdi. Bir tane süper zeka benim bir yerde paylaştığım kahvaltı fotosundaki Nutella’yı görüp, “Ohh yurt dışında keyfinizi sürün” diye mesaj atmıştı.
Bize görülen “Nutella size lükstür” bonkörlüğüne bakılırsa Pelikancılara verilen aylık 300 bin TL masraf bütçesi, yalılar ve sayılamayacak imkanları karşılaştırmak çok akıllıca olmaz. Zira Nutella ne yaparsa yapsın Jaguar’ı yenemez!
İktidarın pek çok karanlık işi var. SETA da bu karanlık noktalardan en koyu olanı belki de. Oraya harcadıkları trilyonların hesabı bir gün sorulur mu bilmem. Ya da Hilal kaplan gibilerin Pelikan bünyesine dökülen trilyonlar…
Hamit Bilici Allah’a ne kadar şükretse azdır,. Bizzat kendisini düşman olarak gören kitle bile yaşadığı hayatı tescilledi. Onurunu satmamanın bedelini ödedi ama çoluk çocuğuna dünyanın en anlamlı ve onurlu hikayelerinden birini bırakıyor.
Siz biliyor musunuz, Bilici kayyımın Zaman’a çökmesiyle işten atıldığında aldığı tazminatı meslektaşlarına bağışlamayıp bankaya yatırsa bugün yaşadığı ülkede çok daha rahat bir hayat sürerdi!
Sultanuşşuara’nın dediği gibi “oluklar çift” gerçekten, birinden onurun ve haysiyetin berrak ve alabildiğince serin suları akarken diğerinden yalakalığın, ruhunu satmanın iğrenç balçıktan bulaşığı akıyor. Ve tarih ibretle kaydediyor her şeyi…