Öğrencilik yıllarımızda aşk ve şevkle Büyüğümüz’ün kapısını gözetler, herhangi bir fırsât bulduğunuzda o kapıdan içeri girip, O’nun mübârek, muallâ ikliminde istifâde ve istifâzaya açık derîn sohbetlerini dinlemek için elimizden geleni yapardık.
Zannediyorum doksandört yahut doksanbeşte yine böyle kapının açıldığı bir günü değerlendirerek, ağabeylerle berâber, karşısında diz çöküp oturmak nasîb olmuştu.
Şubat Fırtınası’nın evvelindeki yıllardı.
İzmir Bozyaka’daki terâsta oturuluyor ve kendisine değişik sorular sorularak cevâpları bekleniliyor, dikkâtle dinleniliyordu.
Bir ara, bir Hadîs-i Kudsî’nin baş kısmını ifâde buyurdular, Rabbimiz “Ben Allâhım …” diyerek başlıyordu.
Talebelerinden Cemâl Hoca hemen yerinden kalkarak içeriye gitti, Hadîs-i Şerîf’in içerisinde bulunduğu Arabî kitâbı getirdi Büyüğümüz’e uzattı.
Büyüğümüz, Hadîs’i Arapça’sından okuyup güzelce izâhını yaptı.
Sonra da kendi burnuna vurur gibi yaparak “seni ukalâ, sanki Arapça da biliyormuşsun gibi okuyor, konuşuyorsun” diyerek tevâzu ile iki büklüm oldu.
Daha sonra söz konusu Hadîs’in büyük bir tablo şeklinde Altûnizâde ve Bozyaka’nın duvarına Hocam tarafından astırıldığını biliyorum.
Bu hafta bir arkadaşımızın WhatsApp grubumuza attığı diğer bir Hadîs bana hemen bu Kudsî Hadîs’i hatırlattı.
Lütfen dikkâtle okur musunuz ?
“Aziz ve Celil Allâh fermân buyurdu: Ben Allâhım, Benden başka ilâh yoktur.
Kâinâtın yegâne sâhibi ve hükümdârların efendisi Benim.
Hükümdarlârın, idârecilerin kalbleri Benim elimdedir.
Eğer kullarım Bana itaât ederler, dînin gereğini yerine getirirlerse idârecilerinin kalblerini onlara karşı merhamet ve şefkât duygularıyla doldururum.
Fakat, eğer kullarım Bana isyân eder, dinden yüz çevirirlerse hükümdârlarının kalblerini onlar hakkında öfke, hiddet, hınç ve kine sevk ederim de onlara azâbın en acılarını tattırırlar.
Öyleyse, idarecilerinize bedduâlar ederek kendinizi oyalamayın; zikir, duâ ve yakarışlarla ma’mûr ettiğiniz gönüllerinizle Bana yönelin ki ben de zâlim idârecilerinizin haklarından geleyim.”
Müsaâde buyurursanız bu mübârek Söz’ü birkaç parçaya ayırarak, avfınıza sığınıp, acizâne üzerinde durmak istiyorum.
Çünkü fark ettim ki duyuyor fakât üzerinde düşünmüyorum.
Hep beraber düşünmeye ne dersiniz ?
Azîz ve Celîl Allâh fermân buyurdu:
Ben Allâhım, Benden başka ilâh yoktur.
Âl-i İmrân suresi 18. Âyet-i Kerîme’de Rabbimiz bizzât kendisi, kendisinden başka ilâh olmadığına şehâdet ettiği gibi üzerine basarak söylüyor.
Dikkât edin ! Ben Allâhım, Benden başka ilâh yoktur.
Kâinatın yegâne sâhibi ve hükümdârların efendisi Benim.
Ey insanlar, kullarım, te’kidle kuvvetle ifâde buyurduğum şu sözlerimi dinleyiniz.
Hakîkâtinden şübhe etmeyiniz.
Herşeyin, bütün kâinâtın, bütün varlığın zimâmı benim elimde olduğu gibi hükümdârların, idârecilerin kalbleri de Benim elimdedir.
Kalpleri evirip çevirende, hayâta izin ile çalıştıran, âhirete geçiş için durduran da Benim.
Şu iki şeye dikkât ediniz.
1…) Eğer kullarım Bana itaât ederler, dînin gereğini yerine getirirlerse idârecilerinin kalblerini onlara karşı merhamet ve şefkât duygularıyla doldururum.
Çünkü “yaşadığınız gibi yönetilirsiniz” isyân içindeyseniz isyankârlarla, itaât içerisinde iseniz itaât eden merhametkâr insanlarla idâre edilirsiniz.
İnsanlık târihi buna şâhittir.
Allâh zerre miskâl zulmetmez, ancak insanlar kendilerine zulmederler.
Kulluğunuzda boşluk bırakmadan hakkıyla kul olursanız kurtulursunuz.
2…) Fakat, eğer kullarım Bana isyân eder, dinden yüz çevirirlerse hükümdârlarının kalblerini onlar hakkında öfke, hiddet, hınç ve kine sevk ederim de onlara azâbın en acılarını tattırırlar.
(İşte burası beni çok korkutuyor.)
Başımıza gelenlerin müsebbibi biziz.
Ve hâlâ suçu başkalarında arıyoruz atf-ı cürümde bulunuyoruz, sütten çıkmış ak-kaşık gibi zâlimin zulmüne sövüp, sayıyoruz.
Olmamız gereken yerde olamadığımız, korumamız gereken kıvâmı koruyamadığımız, geliştiremediğimiz için, bir nev’i dînden, hizmetten yüz çevirdik ve hınca, zulme, kîne, öfkeye düçâr olduk.
Aslında kısaca kendimiz ettik, kendimiz bulduk.
Çünkü yine Rabbimiz, yine “ben Allâhım…” diyerek, başka bir Hadîs-i Kudsî’de buyuruyor “Ben Allahım! Benden başka ilah yoktur. Kim verdiğim belâya karşı sabretmez, ni’metime şükretmez ve kazâma rızâ göstermezse, o benden başka bir Rab edinsin!” (Taberânî)
Allâh’ım avfeyle, Allâh’ım affeyle, Rabbimiz sensin…
Peki ne yapmalıyız ?
Öyleyse, idarecilerinize bedduâlar ederek kendinizi oyalamayın; zikir, duâ ve yakarışlarla ma’mûr ettiğiniz gönüllerinizle Bana yönelin, ki ben de zâlim idârecilerinizin haklarından geleyim.
Yani “aslınıza dönün !”
Risale-i Nur şakirtleri vazifemiz hizmettir derler, hâlisâne, muhlisâne hizmet ederler.
Günlük siyâsetle, aktüalite ile, idârecilerinize bedduâ ile uğraşmak yerine aslınıza dönün.
Zikir, duâ ve yakarışlarla ma’mûr ettiğiniz gönüllerinizle Bana yönelin.
Gözyaşlarınızla hatâ, günâh ve benzerlerini yıkayınız.
Nefis ve hizmetinizin muhâsebesini yapıp murâkabe, tevbe, inâbe ve evbe ile bana yöneliniz.
… ki ben de zâlim idârecilerinizin haklarından geleyim.
(Rabbimiz ne olur zâlimlerin hakkından gel ! Amiiin )
Görülen o ki, bizler bu hizmetin mahreç ve mebdeindeki saffet-i aslîyemize dönmezsek daha çok burnumuz sürtülecek.
Bu lâl-ü güher, hârika Kelâm-ı Kudsî’den ders almalıyız.
Hepimiz önce kendimizden başlamalıyız.
İlk taşı, kör olası nefsimize atmalıyız.
Ya Rabbenâ Eyyübvâri (as) haykırıyoruz “zarâr bize dokundu Sen erham ür-rahiminsin” bizleri muhâfaza buyur, bizlere merhamet buyur, bizleri girdiğimiz yanlış yollardan geri çevir yâ Rabbenâ !
Mevhûm güç ve kuvvetimizden teberri ile senin güç ve kuvvetine dayanıyor, hakîki güç ve kuvvetin Sen’den olduğunu tekrâr imân ile iz’an ediyoruz.
Bizleri avfet, bizlere ferec ve mahrec ihsân eyle.
Bütün bunlar zâlimin mazlûm olduğu mânâsına gelmiyor, elbette Rabbimiz ihmâl etmez.
Unutmayınız “Zâlim, yeryüzünde Allah’ın adâletidir. Allah onunla (başkalarından) intikâm alır. Sonra (döner), ondan da intikâmını alır.” ( Keşfu’l-Hafâ )
Yaşasın zâlimler için cehennem !
Ve yine Avustralya…
Avustralya’daki yangın sönmüyor, söndürülemedi.
Konu Büyüğümüz’e etraflıca anlatılınca, bilhassa vefât eden insanlar, ölen hayvanlar ve yanan ormanlar için çok üzülmüşler.
Maddi-mânevi olarak yapılabilecek her şeyin yapılmasını, mümkün olduğunca çok duâ dağıtılmasını ve duâ edilmesini istemişler.
Lütfen sizler de maddi-mânevi yardım ve duâlarınızı esirgemeyiniz.
mansurturgutk@gmail.com