1978’lerde, Rusların işgaline uğramıştı.
Sovyet’ler Birliğine karşı mücadele veriyordu.
İşgal toprakları için yazılan ezgiler dillerdeydi.
Ezgiler hüzün doluydu, aynı zamanda bir devrin gençlerinin motivasyon kaynağı…
Bazen ezgilere gözyaşları eşlik eder, verilen destansı mücadeleler için dua dua yakarılırdı.
Muhafazakâr camia Afganistan ile yatar kalkardı.
Ritimler anlamlı sözlere karışırdı.
Ta o günlerden kulağımıza çınlaşmış ezgiler, hâlâ birçoğumuzun ezberinde:
Afgan dağlarında kar kucak kucak,
Ne evler kalmış ne de bir ocak,
Bizim evimizse yaz gibi sıcak,
Kalmak istesen de kalmazsın ki…
40 yıl önce yaşadıkları ezgi, ezgi dile gelen Afgan halkı, bugün yine acıyla iç içe.
Kızıl orduyla göğüs göğüse çarpışıyorlardı.
Bugün de gün yüzü göremeyenler, ölümü göze alıp ülkelerini terk ediyorlar.
Önceki gün Kabil’de yaşanan trajedi, herkes gibi beni de kahretti.
İnsanların çırpınışı yürek yakıcı.
Doğup büyüdükleri toprakları terk edenlerin hali içler açısı.
SSCB dönemin Başkanı Brijnev, Babrak Karmal
KAPISI ARALANAN DEVR-İ CEHALET
Bağnazlık ve yobazlığı meslek belleyenler yeni bir devrin kapılarını aralıyor.
21. Asırda perdesi açılan, bir nevi yeni devr-i cehalet.
Kabil Havalimanı’nda yaşananları görüp de kahrolmamak için insanlıktan sıyrılmak gerek.
Gencecik insanların çaresizliği, panik içinde akıl almaz kurtuluş çabaları…
Amerikan ordusuna ait kargo uçağı havalanırken, alt takımlarına tutunmaya çalışanların verdikleri resim, koca bir İslam âleminin iflas resmi adeta.
Nasıl bir korku imparatorluğu inşa edilecekse, yüreklere ne denli korkular ekilmişse…
Medeni dünyaya kapağı atanlar kurtulacak, geri kalanlar canavarlara yem olacaklar.
Müslüman görünümlü yönetim ve yöneticilerin şerrinden kaçıp, ecnebilere sığınma, ne hazin bir şey.
Etrafında koşuşan, dev uçağın kanatları altına sığınma ve can havliyle ne yaptığını bilmeyen insanların dramı.
Kerbela mevsiminde tam bir kerbela!
İnsanın beş para değer ifade etmediği topraklar, her türlü kirli işgalin yürüdüğü din, aşiret, millet hikâyeleriyle insanların uyuşturulduğu kapkara bir coğrafya.
Vahşi insanlığın yere çakılış görüntüleri adeta.
Mazlum ve mağdur Afgan halkının talihsizliği, sahipsizliği.
İngilizler, Ruslar en son Amerikalılarla devam eden işgal hali, bir türlü gelmeyen huzur ve istikrar.
Mutluluğun, huzurun, refahın uğramadığı topraklar.
Fakirlik, çaresizlik, imkânsızlık içinde çırpınan fukara bir halk.
Şimdi de din kılıklı, esasında dinin özüyle hiçbir ilgisi olmayan aşiretçi bir anlayış.
En büyük felaketi, dinin yaşayacağı yeni bir dönem.
Nasıl korkutucu bir zihniyetse.
Yaban ellere, bilinmedik diyarlara gitmeye mecbur bırakan, kapkaranlık bir anlayış.
Uçak istiflenmiş, yer bulanların hali de başka bir dram:
150 asker kapasiteli uçağa 640 Afgan!
Bilmedikleri, görmedikleri yerlere ölümü göze alarak çıkanlar.
Müslümanın yaşadığı, tüm dünyanın izlediği İslam coğrafyası bu.
HALKA VE YÖNETİCİ SINIFI
Halk bunları yaşarken, ülkeyi terk eden lider kılıklılarsa, balya balya paraları transfer oldukları uçaklara sığdıramadılar.
Esasında, başımıza ağa kesilenleri cesaretlendiren, palazlandıran ve şirazeden çıkaran bizler değil miyiz?
Ülkesini terk eden Afganistan’ın Cumhurbaşkanı Eşref Gani’nin kaçarken yanına aldığı paralar helikoptere sığmadı.
Paraların bir kısmını uçuş pistinde bıraktığını yazdı uluslararası medya!
Halk aç, biilaç, seçtikleri ise; para içinde yüzüyor, dolar milyarderi.
İngiliz‘i, Rus‘u, Amerikalı’yı suçlamak, biraz ucuzculuk değil mi?
Hainler içerden, sürüye dalan kurtlar bizim mahallenin.
Türkiye’ye yakınlığıyla bilinen Özbek General Raşit Dostum Mezar-ı Şerif’teydi.
Oradan ülkeyi terk etti.
Dostum’un sarayını ele geçiren Taliban güçleri şatafatı ve debdebeyi gözler önünde serdi.
Mezar-ı Şerif’teki sarayda altın varaklı koltuk, Ankara’da altın varaklı bardak ve kaloriferler.
Lüks, şatafat seçtiklerimizin, fukaralık bizim.
Helikopterlere sığmayan paralar, öte yanda perme perişan yığınlar.
Bu durum, koca bir İslam âleminin hastalığı, onun için dertler sıkıntılar bitmiyor.
Batı âlemi bugün sınırlarını açsa, hangi Müslüman yaşadığı topraklara rıza gösterir, hangi genç tez elden gitmenin yollarına bakmaz?
Sadece Anadolu’da veya Afganistan mı ki?
Pakistan Başbakanı Navaz Şerif,
Malezya Başbakanı Necip Rezak,
Sudan Devlet Başkanı Ömer el Beşir,
Para içinde yüzüp, halkı sefilliğe iten, dolar düşkünü Saray’lı liderler; liste uzayıp gidiyor…
AKP rejimi tarafından gaspedilen ve Marrif Vakfı’ına devredilen Hizmet Hareketi okullarına okuyan öğrenciler.
BABRAK KARMAL’IN BURSU VE KAPATILAN OKULLAR!
Sonra, mala mülke çökmeyi gaspı ve rüşveti, hayatın rutini haline getirerek, ahlaksızlıkta zirve yapanlar, bu hastalığı Anadolu’da da sergiliyor, maalesef.
İstiflenen paralar, ayakkabı kutularına sığmayan dolarları, güvenli limanlara taşıyanları, bizler de iyi biliriz.
Sınırlar ötesine uzanan eller, binbir emekle ortaya konanların berhava edilmesi, bir takım kirli alış verişlerle, kapılarına kilit vurdurulan, el konulan mal mülkler, kapattırılan eğitim kurumları.
Navaz Şerifler, Necip Rezaklar, Ömer el Beşirler, Eşref Gani’lerin, Raşit Dostum’ların ve daha niceleri balya balya paraların içinde bu kirli alışverişler de yer aldı ne yazık ki…
Yazımı Babrak Karmal‘ın hikâyesiyle bitireyim.
Sınıf arkadaşıTürk kardiyolog Karmal’ı şöyle aktarıyor:
“Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde 1952 ve 1954 yıllarında Babrak Karmal ile beraber okuyorduk.
Fakat onun bursu kesilince ortada kaldı. Sağa sola başvurdu, hiçbir maddi destek bulamadı.
Bir tek el uzatan olmadı. En son Rus Konsolosluğu’nun burs verdiğini öğrenince, oraya başvurdu.
Onlar kendisine, “Burs veririz ama bir şartımız var.
Ankara’da tıpta değil; Moskova’da uluslararası ilişkilerde okuyacaksın.” diye cevap verilir.
O da çaresizlikten kabul edip, Moskova’da, dedikleri fakülteye gider.
İstedikleri tipte kendisini eğitmini aldırıp, yetiştirdikten sonra, onu geriye ülkesi Afganistan‘a gönderirler.
Gün gelir merdivenin basamaklarından yüksele yüksele, 1979’da zirveye ulaşır.
Zamanı geldiğine inandıkları anda düğmeye basarlar ve onun beklenilen davetiyle Afganistan’a girerler.
Evet, bir zamanlar Mevlânâ’ları yetiştiren Afganistan’da, bakın artık durum ne hâle geldi.”
Ankara’da burs bulmayan Karmal ile “Ankara”nın önceki yıl Aganistan’da kapattırdığı eğitim ocakları…
Ruhlarını satarak başlarlar işe, sonra halklarını satarlar…
Sekmezler hiç!
Biz değiştirmezsek, bunlar asla değişmezler.
Bu sefalette bitmez, bir zâlim grubu gider, başka bir grup gelir.
Gani gider, Taliban gelir, Tayyipban gider benzeri gelir…
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au