Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, iş insanı Osman Kavala’nın tüm uyarılara rağmen serbest bırakılmaması üzerine ihlal prosedürünün başlatılması için dosyanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) gönderilmesine karar verdi.Komite kararı oy çokluğuyla aldı.Bu kararla birlikte Osman Kavala dosyasıyla ilgili ihlal prosedürü resmen başlatılmış oldu. Bu prosedür Türkiye’ye karşı ilk, Avrupa Konseyi tarihinde de ikinci ihlal prosedürü olarak tarihe geçmiş oldu. Daha önce benzer bir prosedür sadece Azerbaycan’a karşı bir davada gündeme gelmişti.
KAVALA’DAN İLK AÇIKLAMA
Osman Kavala’dan karara ilişkin değerlendirme geldi.Kavala, “AİHM’in derhal serbest bırakılmam gerektiğini belirten kararından ve Gezi davasının beraatle sonuçlanmasından sonra tutukluluğumu devam ettirmek için gerçekleştirilen yargı uygulamalarının tarafsız bir gözle incelenmesini önemli buluyorum. AİHM’in yapacağı değerlendirmenin ülkemizde insan hakları ile ilgili hukuk normlarının korunmasına katkı sağlayacağını umuyorum” ifadelerini kullandı.
Dışişleri Bakanlığı’ndan karara ilişkin ilk tepki geldi.
DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI’NDAN AVRUPA KONSEYİ’NE ‘MÜDAHALE’ SUÇLAMASI
Bakanlık, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin “Türkiye’deki yargı bağımsızlığına müdahale ettiğini” savundu.Açıklamada, “Komite, ülkemizde devam eden bağımsız yargı sürecine müdahale niteliği taşıyan yaklaşımını devam ettirmiş ve yargı sürecine saygı ilkesini ihlal etmiştir” denildi.
Bakanlık açıklamasında “AİHM kararlarının icrasını denetleyen Bakanlar Komitesi’nin gündeminde başka ülkelerle ilgili çok sayıda uygulanmayan karar bulunurken, Kavala kararının sürekli olarak gündemde tutulmasını, iyi niyetten uzak, kasıtlı ve de tutarsız bir yaklaşım olarak görüyoruz. İç hukukta devam eden dava süreci gözardı edilerek siyasi saiklerle alınan bu önyargılı kararın Avrupa insan hakları sisteminin itibarını zedelediği aşikardır” ifadeleri kullanıldı.
Açıklamaya şöyle devam edildi:
“Avrupa Konseyi insan hakları sisteminin etkinliğinin sağlanması için, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin tarafgir ve seçici yaklaşımını bir yana bırakması gerekmektedir. Temennimiz, AİHM’in alınan bu kararı hakkaniyetle değerlendirmesi ve bu konuda iç hukukta devam eden dava sürecini dikkate alarak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi uyarınca ilk derece mahkemesi gibi hareket etmeden, içtihat ve ilkeleri doğrultusunda karar almasıdır.”