Türkiye’den giden insan hakkı ihlali başvurularını “iç hukuku tüket” diye geri iten Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne durumu anlatmaya devam. Bugünkü konu AİHM’in öncelikle “iç hukuk” olarak gördüğü kurumlar.
Anayasa Mahkemesi’nden başlayalım. AYM, kendi iki üyesi Alpaslan Altan ve Erdal Tercan’ın anayasal ve kanuni güvencelere ters biçimde tutuklanmasında bir sakınca görmeyip, tersine çanak tutacak kararlar aldı. İltisak gibi hiçbir ulusal ve uluslararası kanunda yeri olmayan bir suçlamaya dayanarak ihraç etti, başvurularını reddetti. Sadece Tercan’ı, hakim karşısına çıkmadan dosya üstünden tutukluluk incelemesi yönünden haklı buldu. Ki o bölüm itirazın en kıytırık bölümüydü. Diğer üye Altan’ın hakkını AİHM teslim etti ve tutuklanamayacağına hükmetti. Ama hâlâ cezaevinde.
AYM artık o kadar ileri gidiyor ki Anayasa’nın 90. maddesine göre hiyerarşide üst kurum ve kararları bağlayıcı olan AİHM’in kararını tanımadı. 15 Temmuz’dan sonra tutuklanan bir yargıcın kanunların sağladığı güvencelere riayet etmeksizin hukuka aykırı biçimde tutuklandığı yönünde hüküm veren AİHM’e rest çekti. Yetmemiş gibi bir de, “Türk mahkemeleri iç hukuku yorumlama konusunda sizden daha yetkin,” diye racon kesti.
Yargıtay’ı bir Bektaşi fıkrasıyla özetleyeyim hem de Bilal de anlamış olur. Bektaşi’yi mahalleye imam yapmışlar. Bir cenazeyi defnederken ölünün kulağına eğilmiş ve şunu söylemiş: “Öte tarafta burayı sorarlarsa ‘Bektaşi mahallenin imamı oldu’ de. Gerisini onlar anlar.” Yargıtay’ın şimdiki başkanı “Ben Erdoğan’a aşığım” serenatları söyleyen iş adamı Ethem Sancak’ın eniştesi. Sancak, bu dönemin şaibeli ihalelerini alan, Erdoğan’ın gazetelerinde nöbetçi sahiplik rolü oynayan biri. Başkan Mehmet Akarca ayrıca Erdoğan tarafından iki kere Yargıtay Başsavcılığına atanmıştı. Atanmış başsavcıların başkan seçilmesi teamüllere pek uygun değil diyeceğim ama gülersiniz. Anayasanın paspas olduğu yerde teamülleri kim takar? Önceki Başkan İsmail Rüştü Cirit ise Erdoğan’ı belediye başkanıyken yargılandığı Akbil yolsuzluğundan aklayan yargıçtı.
Yargıtay’ın bütün üyelerinin 15 Temmuz’dan sonra görevden alındığını ve yeni dönemin ruhuna uygun olanlarla tekrar oluşturulduğunu eklemeliyim. 17-25 Aralık yolsuzluklarını kapatan hakimlerin, Deniz Feneri Dosyasına takipsizlik veren savcının vs. seçildiğini söylemeliyim. Yargıtay Başkanlığı’nın, demokratikleşme konusunda Türkiye’nin röntgenini çeken Avrupa Birliği İlerleme Raporu’nu “değersiz bir kağıt parçası” olarak nitelediğini de hatırlatırsam yeterli gelir sanırım.
Yargıtay’la birlikte bütün üyeleri 15 Temmuz’dan sonra yenilenen diğer yüksek mahkeme Danıştay. Önceki Başkan Zerrin Güngör döneminden itibaren Saray’ın hukuk birimi gibi çalışıyor. Güngör’ün yargıç kızı Gonca Hatinoğlu, Elazığ’a tayin edildikten bir gün sonra Ankara’ya Yargıtay tetkik hakimliğine getirilmişti. 3 gün sonra da Cumhurbaşkanlığı Hukuk Hizmetleri Başkanlığı’nda daire başkanlığına atandığı ortaya çıktı. Çiçeği burnunda bir yargıç için bu yükselişi tanımlayacak kelime bulmak zor. Ama aslında atanan Zerrin Güngör’dü, kızı sadece bir paravandı. Şimdi Ayasofya kararı gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi şovuna malzeme üretmekle görevli bir alt birim halinde çalışıyor. Anayasa’daki görev tanımı aslında kamu otoritesinin eylem ve işlemlerinin hukuki denetimini yapmak.
Sayıştay, bir zamanlar AKP’lilerin “raporlar gelirse duman oluruz” dediği bir kurumdu. Bütçenin gerçek sahibi parlamento adına devletin harcamalarını denetler, parlamentoya sunardı. Sayıştay’ı Saray’a bağlayan Başkan Recai Akyel emekli olduktan sonra Erdoğan’a başdanışman yapıldı. O raporlar ve hazırlayanlar ise duman oldu.
Yüksek Seçim Kurulu’nun yüksek yargıçlardan oluşan 11 üyesinden üçü, il-ilçe seçim kurul başkanlarından onlarcası 15 Temmuz’dan sonra tutuklandı. Böylesine bir gözdağının ardından girilen seçimlerde mühürsüz oy ve zarfların geçerli sayılması ve İstanbul seçiminin iptali başta olmak üzere çok sayıda ulusal ve yerel çapta hukuksuz kararlara imza atıldı.
15 Temmuz’un Erdoğan için ‘Allah’ın lütfu’ olmasını sağlayan şeylerden biri de yargıyı tamamen kendi kontrolüne alması. Bunu sağlayan aparat ise Hakimler ve Savcılar Kurulu. 2017 Anayasa değişikliği ile ismindeki ‘yüksek’ ibaresi çıkarılan HSK’da üye sayısı 13’e düşürüldü ve 6’sının atama yetkisi Cumhurbaşkanı’na verildi. Geri kalan 7 üyeyi ise AKP’nin kontrolündeki Meclis belirliyor. Elbette Erdoğan’ın istediklerini seçiyorlar. Mesleğe kabul, yüksek yargı üyelerini seçmek ve bütün yargı camiasına ait denetim ve yönetim işlerini yapıyorlar. HSK hukuk diplomalı AKP’lilerin iş bulma kurumuna dönüştü. İl ilçe teşkilatlarında çalışan ve hasbelkader hukuk diploması almış ne kadar partili varsa Adalet Bakanlığı’na yerleştirildi.
Erdoğan’ın eski arkadaşı ve Saray danışmanlığından gelen, aynı zamanda Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün kayınpederi olan Şeref Malkoç’un başında bulunduğu Kamu Denetçiliği Kurumu için bir şey söylemeye gerek görmüyorum.
150’ye yakın yüksek yargıcın tutuklandığını ve Hüsamettin Uğur gibi Yargıtay üyelerinin herkesin gözü önünde işkence gördüğünü hatırlattıktan sonra sorayım: Sevgili AİHM yetkilileri, siz olsanız böyle bir yüksek yargıdan adalet bekler miydiniz? Bizden bunu nasıl istersiniz?