Gelecek projeksiyonu yazı dizisinin benim ilgi alanıma giren ve bana göre en önemli boyutlarından biri olan kısmına geldik; kurumsal din. Bu tabiri ilk defa İngilizce olarak “organized religion” ifadesiyle şimdi kendisini agnostik ya da ateist olarak tanımlayan bir gencimizden duydum. Lise yıllarında dinin sosyal, kültürel, ekonomik ve hukuki hayata bakan hükümlerinin günümüzde de hala aynıyla geçerli olduğunu ve olduğu gibi uygulanması gerektiği öğretileri üzerine kafa yorduğunu ve bunun mümkün olmayacağı, böyle bir din anlayışıyla bugünün dünyasında yaşamanın imkansızlığı kanaatine vardığını söyledi. Üzerinde düşündüğü ilk konunun da hırsızın elinin kesilme cezası ve bunun Kur’an’da da yer alıyor oluşunu gösterdi. Verili sorunlar diye bir üst başlık halinde ifade edebileceğim bu konu ve konular üzerinde önümüzdeki yazılarda spesifik misaller de vererek uzun boylu duracağım. Ama öncesi kurumsal din kavramı nedir onu netliğe kavuşturalım.
Bu kavramı açıklığa kavuşturabilmek için önce din nedir sorusuna cevap arayacağız. Ardından kurumsal din ve onun karşıtı olarak söylenegelen bireysel ya da doğal/tabii din kavramlarını mukayeseli olarak ele alıp neticeye varmaya çalışacağız. Kelimenin hem lügat manası hem de Kur’an ayetlerinde hangi anlamlarda yer aldığını konusunda uzmanlar 4 ayrı kategori oluşturmuşlardır. Din ve din kelimesinden türetilen kelime ve kavramlara bütüncül gözle bakılan bu kategorilendirmedeki manaları ben arkası arkasına sıralayayım. Din; ceza, mukâfat, hüküm, hesap, üstün gelme, hâkimiyet, zelil kılma, zorlama, itaat, teslimiyet, hizmet, ibadet, adet, yol, kanun, hukuk, millet, mezhep anlamlarına geliyor.
Kavramsal düzlemde yapılan tarifler içinde en meşhuru şudur: “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.” Ben bu tarifte kanundur yerine bir manzume ya da değerler bütünü demeyi tercih ederim. Çünkü kanun literal anlamıyla anlaşılacak olursa -ki genelde böyle anlaşılır- günümüz dünyasındaki muhatapların zihinde kendisine farklı bir şekilde yer bulur. Halbuki burada kastedilen benim okumalarıma göre hukuki literatürdeki kanun değil, değerler bütünü, ilahi maksadı yansıtan emir, yasak ve tavsiyeler toplamı olmalıdır. Dolayısıyla tarifi ortaya koyduktan sonra, “Bakın buradaki kanun sizin bildiğiniz ve anladığınız kanun değil” diye izahlar getirme meseleyi iyici içinden çıkılmaz bir noktaya sürükleyebilir. Onun için ben tarifi kendi anlayışım çizgisinde şöyle düzeltiyorum; “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî emir, yasak, tavsiye ve ilkelerden oluşan değerler manzumesidir.”
Bunun haricinde benim 1980 yılından beri yaptığım din eksenli okumalarımda en çok hoşuma giden ve çok kapsayıcı bulduğum bir tarif daha var. Yeri gelmişken ve konudan fazla uzaklaşmadan kısaca onu da ifade etmek isterim. Kime ait olduğunu unuttuğum ama Arapça bir kitapta okuduğum o tarif şöyle: “ed-Din et’tazimu lillah veş’şefekatü lihalkillah.” Yani “Din, Allah’ı ta’zim etme, Allah’ın yaratmış olduğu bütün mahlukata da şefkat göstermektir.” Yunus’un “Yaradılanı severiz Yaradan’dan ötürü” mısrasıyla enfes bir şekilde ifade ettiği öze ve hakikate işaret ediyor bu tarif bana göre.
Şimdi, İslam dini özelinde söz konusu ilahi emir, yasak, tavsiye ve ilkelere baktığımızda karşımıza çıkan tablo şudur; din iman/itikad öğretileri, ibadet formları, ahlaki değerler ve normatif alandaki kurallardan müteşekkildir. Bunu imani, ahlaki ve ameli hükümler diye üç ayrı başlıkta da ifade edebiliriz. Bu takdirde ibadet, imani hükümlerin altında yerini alır. İman, ibadet ve ahlak hakkında uzun uzadıya durmaya gerek yok. Bunlar her dinde olduğu gibi İslam dininin de olmazsa olmazlarıdır. Zaten din imanla başlar. İman olmadan din olmaz. O iman mutlaka inanılan Yaratıcı ile kulun arasında kurulması gerekli olan bağ ile varlığını sürdürebilir. Bu bağın en önemli ayağı ibadetler ve ritüellerdir. Ahlaki değer ve hükümler ise zaten evrensel ve tarih-üstü esaslardır ve her dinde olmak zorundadır.
Normatif alana gelince; normatif kelimesinin kökeni norm’dur. Norm; kural, kaide, yerleşmiş ilke, hüküm anlamına gelen bir kelimedir. Buna göre normatif alan dediğimizde Hz. Peygamber Efendimizin peygamberlik yaptığı süre içinde gerek Kur’an gerekse kendisinin ortaya koyduğu sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, askeri, düveli vb. hayata ait hemen her alanı düzenleyen kurallar kasdedilir. Efendimizin vefatından sonra buna ulemanın fıkhi içtihatlarını da ilave etmemiz gerekiyor. Burada dini literatürü kullanarak ulemanın fıkhi içtihadı dedim, isterseniz daha seküler bir dil kullanıp devlet adamları ve hukukçuların ortaya koyduğu kanun, kaide, kural ve uygulamaları da diyebiliriz. İşte ilk paragrafta sözünü ettiğim gencimizin kurumsal din dediği normatif alana giren hükümler toplamıdır.
Pekala geldik meselenin can alıcı noktasına; o ve onun gibi bazı gençlerimiz neden kurumsal dine karşılar? Haklılar mı haksızlar mı? Ya da daha doğru bir soruyla haklı oldukları noktalar var mı? Varsa bunlar nelerdir?
Devam edecek.