İngiltere’de Hintli göçmen bir ailenin oğlu Rishi Sunak başbakan oldu. Bir önceki dönem başbakanlık koltuğundaki Boris Johnson ise, Osmanlı İmparatorluğu’nun son Dâhiliye Nazırı (İçişleri Bakanı) Ali Kemal’in torunu Stanley Johnson’ın oğluydu.
Johnson’un soyu, Çankırı’nın Kalfat köyüne kadar uzanıyor.
Dünya şehri Londra Belediye Başkanı ise Pakistanlı bir Müslüman.
Gördüğünüz gibi; ne İngiltere’nin yeni Başbakanı ne Londra’nın belediye başkanı beyaz değil.
İngilizler, çiçeği burnundaki Başbakan’a; “Nereden çıktı bu Hintli esmer” diyerek, ırkçılık da yapmadı.
Avrupa’nın değil, Batı medeniyetinin başkenti sayılan Londra’nın Müslüman Belediye Başkanı’na inancından veya mezhebinden dolayı her hangi birinin kaba ve yaralayıcı bir dil kullandığını duymadık.
Ya da Avustralya’nın nüfusu en kalabalık Eyaleti Yeni Güney Galler (NSW)’in, göçmen bir ailenin kızı olan önceki Başbakanı Gladys Berejiklian için; “Affedersiniz Ermeni kızı” da nereden çıktı gibi küstah bir yaklaşımı sergileyen olmadı.
LONDRA BELEDİYE BAŞKANI’NIN HATIRLATTIĞI HADİS!
Zira medeni ülkeler:
Demokrasi, Liyakat, eşitlik ve dürüstlük gibi değerleri her şeyin üstünde tutarlar.
Onun için, Londra Belediye Başkanı, seçildikten sonra ilk konuşmada da babasının kendisine sürekli hatırlattığı şu Hadisi Şerif’i okumuştu: “Bir yanlışlık gördüğünüzde, değiştirmek görevinizdir.”
Öyleyse, biz de bu hadise dayanarak, Diyarbakır’daki, iğrenç ve çirkef dil karşısında en azından tepkimizi koyarak, yanlışa dikkat çekmeliyiz. Evet, o ayrıştırıcı ve yanlış siyaset dilini değiştirecek durumumuz yok.
Ama…
Bugün 99.kuruluş yıl dönümünü karşıladığımız dünya arenasın daki ‘Republic of Turkey’e bu nefret dilinin yakışmadığını haykırmalıyız.
Dünyanın kıskandığı dünya liderinin(!) bu üslubunu kimse taşımak zorunda değil.
Bir taraftan Ana Muhalefet Liderine(Kemal Kılıçdaroğlu) mezhep ırkçılığını yaparak “Alevisin” deyip, diğer taraftan “Alevi-Sünni kardeştir” münafıklığını yapmaya devam edenleri, hiç olmazsa Cumhuriyet’in 100.yılına taşınmasına izin vermeyelim.
Meclisin üçüncü büyük partisinin rehin tutulan liderine (Selahattin Demirtaş) bir taraftan “Kürt bile değil” diyerek Zaza olduğuna vurgu yapmak, diğer taraftan meydanlarda “Türk-Kürt etle tırnak gibidir” ikiyüzlülüğünü yapanların, 2023’e taşınmasına fırsat vermeyelim.
Kılıçdaroğlu’nun Alevi, Demirtaş’ın da Zaza olduğunu zaten kendileri büyük bir gururla ifade ediyorlar.
Bunu hepimiz biliyoruz.
Haddi zatında ırk, mezhep ve başkalarının özel hayatı, kimseyi de ilgilendirmiyor.
Miting alanlarında “ırk ve mezhep” üzerinden bu bayağı ve üstenci dili kullanan zatın da Türk olmadığını dünya âlem zaten biliyor.
Bu bölücü dil, asırlardır bu coğrafyaya bir virüs gibi girdiğinden beri, Anadolu’ya huzur hakim olamadı maalesef. Ülkenin iki yakası, nerdeyse bir asırdır bu açıdan bir araya gelemedi.
Bugün olduğu gibi…
Ve ne yazık ki günümüz muktedirleri bu mezhepçi, ırkçı ve zehirli siyaset dilini kullanmaya, bu kadar acıya ve gözyaşına rağmen, bu topraklarda canlı tutmaya devam ediyorlar.
Sanki bu durum kaderimizmiş gibi.
Duygularımızı sömürdükçe sadece cepleri şişmiyor, kan siyasetinin üzerinde siyasi ömürlerine ömür katıyorlar bu zatlar.
“Hepimiz aynı gemideyiz” diyorlar ama onlar kaptan köşkünde.
Duyguları, gelecekleri ipotek altına alınanlar ise; en diplerde kürekçi, ateşçi bölümlerde, bölmelerde sömürülmeye devam ediliyorlar. Şimdi de “Türkiye Yüzyılı” diye mavalını terennüm etmeye başladılar.
Soruyorum:
MUASSIR MEDENİYET VE HORLAMA SİYASETİ!
Bunlar mı ‘Muasır medeniyete’ kavuşturacaklar ülkeyi?
Buğday tenli Afrikalı ve Pakistanlı göçmen ailelerin siyasetçileri, İngilizlere başbakan, Londra’ya Belediye Başkanı olabiliyorlar. Ama bu toprağın has evlatları, hâlâ öz vatanında parya muamelesi görmeye devam ediyor. Sürgün üstüne sürgün görüyor.
Horlanıyor.
Aşağılanıyor.
Ötekileştiriliyor.
“Zenci” muamelesini görüyorlar.
Halimize bakar mısınız?
Cumhuriyet’in kuruluşunun 99. yılında hâlâ neyi tartışıyoruz.
Seneye 100 yaşına girecek.
Dile kolay bir asır.
Trajik tablolar, acı olaylar ve tezatlıklarla dolu koca bir asır.
99 yıldır sekerek, demokrasinin standartlarını yakalamaya çalışıyoruz.
Kendimize özgü demokrasi; unutulmaz trajediler, inanılmaz acılar ve hukuksuzluklar, kabul edilemez baskılar.
Genç fidanlar, önemli şahsiyetler, her yaştan insanımız; hâlâ canlarıyla bedeller ödüyor.
Uzun yıllar, doğuda fail-i meçhullerle, şark insanının onur ve haysiyeti ayaklar altına alındı yetmedi sanki.
Bugün işkence ve zulümlerin oluşturduğu travmaları anlatacak malzeme; kütüphane raflarını dolduracak kadar çok.
Hâsılı, med-cezir yaşadı tüm hürriyetlerimizin sınırları.
Sağladığı hak ve hürriyetler nedeniyle, uygarlık düzeyine ulaşma yolunda bir vasıta olarak kabul edilen makbul demokrasi, neslimize nasip olmadı, bu gidişle de olmayacak gibi…
Anamızın ‘ak sütü’ gibi temiz olduğu halde, her defasında ‘muktedirlerin’ ayakları altında kirlenen bu helal hakkımızı, ecnebi topraklarında arar olduk.
Kısacası, kendini “Cumhuriyetin sahibi” görenlerin dışında, sağcısı-solcusu, Ailevisi-Sünnisi, Türkü-Kürdü, inananı-inanmayanı, kısacası herkes mağdur oldu, olmaya da devam ediyor.
Şüphesiz dün kendini “Cumhuriyet’in asıl ve asil sahibi” görüp, zulüm irtikâp edenler, hep hüsrana uğradılar. Bugünkü mütekebbirler de, hiç şüphesiz aynı akıbete maruz kalacaklar.
ŞİMDİYE KADAR ÜLKEYİ YÖNETENLER
Sağ, sol, muhafazakâr, liberal, laik veya dindar; fark etmez, koltuğa oturan iktidar olmanın kibrini yaşadı.
Olan biten hazin yanı; dünün mağdurlarının, bugün çalımlı bir şekilde zulümde sınır tanımamaları…
Türkiye Cumhuriyet’i, bugüne kadar 12 cumhurbaşkanı, 65 hükümet ve 27 başbakan gördü.
27 Başbakan’dan, 7’si profesör ünvanına sahip olmasına rağmen, demokrasi dersinde maalesef hep sınıfta kaldık.
Onun için Anadolu fakir, fukarasının payına hep geriden nal toplama, kandırılma, sömürülme ve çaresizce, sabır ve fedakârlık düştü.
‘Vesayeti gerilettik, darbeleri ayaklarımızın altına aldık.’ diye şişinip gezenler, maalesef ki, tek adam rejimini inşa ettiler, sahne aldılar
“Türkiye Yüzyılı”nda.
Ne diyelim?
Cumhuriyetin yeni yaşı Alevi, Sünni, Türk, Kürt,Zaza, Laz, Arap ve Çerkez olmak üzere herkese fırsat, ırk ve mezhep siyasetini yapan Gürcü (!)’ye de feraset getirsin. e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com.au