Bernard Lewis ismiyle ilk karşılaşmam fakülte yıllarında oldu; onun ‘Modern Türkiye’nin doğuşu’ adlı ‘klasiği’ bizim ders kitabımızdı. Pek çok satırını karalayıp kenarına ‘haşiye’ olarak ağır şeyler not ettiğim kitabı sonradan elden geçirince cahillik ve dar görüşlülükten doğan eleştirilerimin densizliğini görüp utandığımı itiraf ederim.
Lewis şu anda 99 yaşında; adını en son Ermeni hadiseleri hakkındaki yorumuna kızan Fransız yargısının onu 1 Frank cezaya çarptırmasıyla hatırlamıştık. Geçenlerde, Ötüken’de Nurhan Alpay’ın masasında yeni bir kitabını gördüm; eşiyle birlikte kaleme aldıkları ‘Tarih notları-Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları’ başlıklı bu mesleki hâtıra eserini herkese, ama özellikle tarih meraklılarına hassaten tavsiye ediyorum. Eser 2012’de kaleme alınmış (Arkadaş Y., 2. Baskı, İst. 2015, 428 s.)
İslâm ülkelerinde Arap Baharı ve demokrasi rüzgârını değerlendirdiği kısımdan bazı özetler nakledeceğim; değerlendirmesini yer darlığından olayı size bırakıyorum.
Lewis, batılıların seçimi demokratikleşmenin zirvesi olarak gördüğünü ama 1933’te Hitler’in tamamen hür ve adil bir seçimle geldiğini hatırlatıyor. Arap-İslâm dünyasının hürriyet ve demokrasi talebini doğru tercüme etmek gerektiğinden bahsederken Hamas’ın hür ve adil seçimle iktidara gelmesine rağmen neticede demokratik bir rejim kuramadığını öne sürüyor. Lewis’e göre Arap dünyası için hür ve adil seçimler güvenilmezdir, zira Ortadoğu’da dini partiler ötekilere göre bir üstünlüğe sahiptir. İmamlar ve camiler vasıtasıyla diğer siyasi gruplara açık ara avantaj kazanmışlardır ve topluma tanıdık ve yerli bir siyaset dili [Din dili] kullanabilmektedirler; buna mukabil batılı demokratik kavramlar aynı ölçüde henüz kavranamamıştır. Bu halde batı tarzı seçimlerle sıkıntıları çözmek bir tarafa mevcut problemler daha da ağırlaşabilir. Böyle bir durumda İslâm ülkelerinde demokrasi genel seçimler yoluyla değil de sivil toplum vasıtasıyla ve mahalli kuruluşların güçlendirilmesiyle, ‘tedricen’ gelişebilecektir.
Lewis’in üç yıl önce Mısır’da Müslüman Kardeşler için öne sürdüğü öngörülerin büyük oranda doğru çıktığını görmek insanın canını acıtıyor: “Müslüman Kardeşler eğer iktidara gelirse sonuçları Mısır için bir felâket olabilir.” Ona göre benzer örgütler Ortadoğu’da hükümran olursa ortaçağ karanlığına dönmeleri muhtemeldir. Korkutucu bir tahmin ve bu tahminin bir kısmı daha şimdiden doğrulandı bile. Batılı kavramların İslâm dünyasında farklı karşılık bulmasına dair şaşırtıcı bir örnek veriyor Lewis: “Batı dünyasında sürekli özgürlükten bahsediyoruz. İslam dünyasında özgürlük siyasi değil kanuni [medeni hukuk çerçevesinde] bir kavramdır. Özgürlük köleliğin karşılığıdır… Eğer köle değilseniz özgürsünüz… Tek kelimeyle onu anlamıyorlar, bunun siyaset veya yönetimle ne gibi bir ilgisi olabileceğini merak ediyorlar… İslam toplumunda iyi yönetimin karşılığı adalettir [Yani özgürlük değil!]
“Batı dünyasında insanlar piyasada para kazanıp, bunu siyasi nüfuz ya da erişim elde etmek için kullanırlar. Ortadoğu’da geleneksel uygulama, iktidarı elde etmek ve bu iktidarı para kazanmak için kullanmaktır.” diyen Lewis, bu fikrini Sultan Abdülmecid zamanında Osmanlı donanmasında danışmanlık yapan Sir A. Slade’den aldığı bir sözle güçlendiriyor: “Eski düzende soyluluk, mülklere bağlı olarak yaşardı. Yeni düzende ise devlet yeni soyluluğun mülküdür.”
Sonuç itibarıyla Lewis, İslam dünyasında demokrasinin geleceği hakkında karamsar: “[Onların] Bizim sahip olduğumuz türde bir şey inşa etmek kabiliyetinden yoksun olduklarını kabul etmemiz gerekir. Biz ne yaparsak yapalım, onlar tiranlar tarafından yönetilecektir”!
Neyse ki Türkiye’de demokrasinin geleceğinden bahsetmiyor Lewis. Öyle bir densizlik yapsaydı ona ağız dolusu ‘‘Hadi ordan oryantalist herif; bir de profesörüm diye geçiniyor!” der geçerdik.