Hiç şüphesiz Türkiye böyle bir tablo eşliğinde 6 Şubat’ta, asrın en büyük felaketiyle uyandı.
Ama asıl bir başka felaket daha var.
O da ülkeyi sömüren, sömürdükçe semiren ve üstüne bir de söven iktidar var.
Yolsuzlukla, Yasaklarla, Yoksullukla mücadele için yola çıkmıştı(lar)!
Yani “3Y”yi vaat etmişlerdi.
Ama maalesef, ülkeyi, yolsuzluk, yasaklar ve yoksullar cennetine (!) dönüştürdüler
“3Y” ile ülkenin ve tüm değerlerinin dibini oydular.
Bunlarla mücadele bir tarafa, bunları dile getirenlerle mücadele ediyor(lar)!
Deprem felaketiyle de, “3Y”ye bir de “3S”yi eklemeyi başardı (lar)!
Sömüren, Semiren ve Söven rejimini inşa ettiler!
Sömürdükçe semiren, semirdikçe de söven bir muktedir!
Yazar Ali Bulaç’ın AKP iktidarı için; “Çanakkale Savaşı’ndan sonra başımıza gelen en büyük felaket” demişti.
Zincirleme felaketler…
Ülkenin başına musallat olmuş bir iktidar ve eksik olmayan felaketler!
Kışın en çetin, ayazın en sert günleri, zorluğu daha da çekilmez hale getiriyor.
Çanakkale savaşında yaşananlarla şahit olmasak da, eminim ki, bugün yaşananlar o dönemde yaşanmamıştır.
Zira, Çanakkale’de yedi düvelle savaşanlar, tek yürekti.
Cephedekiler; iman, metanet ve cesaretle cepheye atılmışlardı.
Anadolu tek yürekti, cepheler ve cephanelikler bu birliktelikle sarsılmamıştı.
Yürekler temiz ve bir olunca, göklerin ruhanileri, Anadolu’nun temiz insanları, destansı bir dayanışmayla var olmuşlardı.
Peki bugün.
Nerede o birlik?
Ülkenin başına bir kâbus gibi çöken zihniyetin temsilcileri, deprem bölgesinde ağızlarında lavlar akarak dolaşıyorlar.
Sokak ağzıyla; ölçüsüz, pervasız bir dille esip gürlüyorlar.
Hem de binlerce insanımızın enkazın altında, şefkatle kendilerine uzanacak elleri beklerken…
Kurtulmayı ümit ettiği anlarda…
Kimse yok mu? diye inlediği vakitlerde.
Ağır kirişler, tonlarca ağırlığın, molozların, koca binaların altında.
Yerin üstündeki de altındaki de Kimse Yok mu? diyor.
Ama onlar, korkunç bir beceriksizlik ve kötülükle arz-ı endam ediyorlar.
Binlerce korumayla, zırhlı araçları, sıcacık arabalarıyla sürdükleri saltanatı; başlarına dünyaları geçmiş insanların gözlerine sokuyorlar.
“İtibardan tasarruf edilmez” diyerek, 21 yıldan beri ülkeyi sömürerek, semiren itibarsız bir iktidar.
“Kudretli devlet” mavalları ve hikayeleriyle uyuttukları insanlara şimdi sövmeye başladılar.
Uzaya merdiven dayayıp, aya yolculuk palavraları sallayanlar, zamanında deprem mağdurlarına el uzatamadılar.
Kabadayılıklarının kofluğunu, kartondan kaplanlıklarını dünya âlem gördü.
İmar affıyla, koca koca binalar ve şehirleri mezarlığa dönüştürdüler.
Depremin merkez üssü Sütçü İmam’ın memleketi Kahramanmaraş.
10 ilimizdeki bilanço çok vahim.
Şu ana kadar vefat eden insanımızın sayısı, Gölcük depremini çoktan geçti, maalesef.
Sonra her şeyleri yalan, hikâye olduğu gibi; dile getirdikleri sayılar da yalan, kayıtsız, işlemsiz gömüler yapıyorlar.
Buna rağmen, dile gelen rakamlar ürkütücü.
Milyonlarca kişi evsiz kaldı.
Binlerce kişi tedavi altında.
Depremden 13,5 milyon yurttaş doğrudan etkilendi.
Güvenirliğini sıfırlanan Saray’ın resmi açılmasına göre: şu ana kadar 31 bin 974 insanımız hayatını kaybetti.
Şimdilik diyoruz.
Zira rakamlar katlanıyor.
- gün ve 198’inci saatte hala insanlar enkazlardan canlı çıkıyor.
Pandemi dönemindeki rakamlar ve TÜİK yalanlarını elbet unutmuyoruz.
BM, can kaybının, açıklanan rakamın iki katına ya da daha üzerine çıkabileceğini belirtiyor.
Kaynakları çarçur edilmiş, bütün savunma kalelerini bombalamış, kurumlarının içini boşaltmış, ortada kamu organizasyonu bırakmamış bir yönetim.
En büyük zenginliği, insan kaynaklarını, gönlü zengin, becerikli insanlarını bozuk para gibi harcamış bir yönetimin bu cılız performansı şaşırtıcı değil esasında.
Bunca cinayetten sonra, iyilik beklemek zaten hayaldi.
Yüzbinlerce vatandaş kendi imkanlarıyla, tırnaklarıyla yığıntıların ve yıkıntıların arasında yakınlarını çıkarmaya çalışıyor.
Gavur, dış güç diye aşağıladıkları, hain diye damgaladıkları ülkeler ve o ülkelerin temiz yürekli kurtarma ekipleri bu beceriksiz kofları enkaz altından çıkarmaya çalışıyor.
Nerede devlet, Kimse yok mu? diye feryat ediyor, çaresiz insanlar!
Saray’larda yan gelip yatanlar, sağır, duyarsız, duygusuz…
Adalet sistemini enkaza çeviren, hak ve hukuku ayaklar altına alan AKP’nin Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Diyarbakır sokaklarından kovuldu.
İktidarın partili vali ve bakanlar can havliyle, ahalinin hışmından kaçıyorlar.
Belediyelerin ve sivil toplum örgütlerinin yardım tırlarına AKP’nin pankartlarını asacak kadar, şirazeden çıktı bunlar.
Ahlaksız, hayasız ve tüm insanı değerlerini kaybetmiş bunlar.
Dedim ya!
İçte güveni sıfırladılar, dış dünyada ise Türkiye’nin itibarını yerle bir ettiler.
Dünya Bankası bile, 1 milyar 780 milyon dolarlık deprem yardımını direkt aktarmıyor bunlara.
Bu hırsız, arsız ve utanmazlara, devlet ve mekanizmasına, Kızılay ve AFAD’a güvenmeyen vatandaşlarsa, güvendikleri gönüllü kuruluşlara bağışlarını ulaştırmaya çalışıyorlar.
“3Y”yi vaat ederek, yola çıktılar.
AKP, “3Y” parolası ile yola çıkarak kurulmuştu.
17-25 Aralık Yolsuzluk operasyonuyla “yolsuzluk”, ifade özgürlüğüne pranga vurarak, gazetecileri zindanlara atarak ve medyanın yüzde 95’ni “tek adam” rejimine bağlayarak, ülkeyi “yasaklar” adası ülkesine çevirdi (ler).
“İtibar da tasarrufu olmaz” diyerek, büyük ve minik Saraylar, uçak filoları, lüks ve debdebeyle memleketi “yoksulluk” cennetine dönüştürdü.
Depremin vurduğu 10 ilimizde, zamanında müdahale edemeyen, enkazın altından kendi imkanlarıyla çıkarılan vatandaşına bir kefen vermeyecek kadar söğüşlenmiş bir ülke.
Hasılı, 21 yıl sonra, ülkeyi söğüşleyerek, Sömüren, Semiren ve Söven rejimine dönüştürdü, bugünkü yobaz muktedirler.