Topyekûn inkâr ettiniz bir asırdır.
Bilge insanlarını dar ağaçlarına yolladınız, evlatlarını sürgünlere gönderdiniz, sağ kalanlara hayatı dar ettiniz; kanlarını Munzur’a, Fırat’a, Murat’a, Dicle’ye karıştırdınız. Dağkapı meydanlarında astınız.
Kininiz dur durak bilmedi.Yerini, yurdunu, köyünü yaylasını ateşe verdiniz.Malını, mülkünü, varını yoğunu talan ettiniz.
Bastıramadınız nefretinizi…
Güpegündüz, gencecik insanlarını ‘kaçakçı’ diye Roboski’de katlettiniz.
Cizre ve Silopi’de Taybet İnan’ı katlettiniz, yedi gün cesedini yerde tutup izlettiniz. Ceylan’ı Lice’de, Cemile’yi de Cizre’de katlettiniz.
Cemile can verdi, annesi evinden çıkamadı, bahtı kara Kürt anası, yavrusunu iki gün, cesedi kokmasın diye buzdolabında ve koynunda tuttu.
Kürt’ün yaşlısını, gencini, çocuğunu kadının, yaş ayrımını yapmaksızın dağların yamacında, köylerin bayırında, kara toprağa düşürdünüz.
Hala içinizdeki asırlık hıncı, bastıramadınız…
Her devirde ve dönemde bu mazlum halkın yaşadığı coğrafyada dağına, taşına, ovasına bayırına ölüm ve zulüm yağdırdınız.
Ahırlarını içindeki havanlarıyla ateşe verdiniz, köylerini yakıp yıktınız.
İçinizdeki alev soğumadı…
Neler yapmadınız ki?
1990’larda Kürt’ün köylüsüne dışkı yedirdiniz, asit kuyularında bedenlerini erittiniz.Devletin karanlık eliyle en onursuz, en haysiyetsizce davranışlar sergilediniz.Dışkı yedirme gibi iğrenç zulmü bile makul saydınız, görmemezlikten geldiniz.Hatta bunu yapanları taltif ettiniz, ikramiyelerle ödüllendirdiniz.Mahkemelerde cellatlarınızı akladınız.
Bu düşman siyaseti içinizdeki ateşi söndüremedi…
Yüzyıllık bir inkâr politikası yürüterek; geçmişini ret, geleceğini yakıp yıkmayı hep tek yol bildiniz Kürt’ün.
Baskı, zulüm ve adaletsizliği Kürt’ün kaderi haline getirdiniz.
Aradan 100 yıl geçti ama siz değişmediniz.
Nurslu Bilge’nin dediği gibi; “Aç olan canavara karşı tahabbüb etsen, merhametini değil, iştihâsını açar. Sonra döner, geliyor; tırnağının, hem dişinin kirasını senden ister.”
Bu sözün müellifi Bediuzzaman’a ev sahipliği yapan serhat şehri Van’a olan düşmanca yaklaşımınız, aradan bir asır geçmesine rağmen geçmeyen kininizin hala taze olduğunu gösteriyor.
Asırlar birbirini kovaladı, dünya değişti, sizdeki bu ceberut anlayış dal budak salarak devam etti…
Aradan yüzyıllar geçti, siz usanmadınız, yorulmadınız…
Nedir, bu kinin sebebi dünya alem bilemedi, çözemedi bu canavarlığınızı.
Bu kadar çile, sıkıntı çekerken garip Kürt, kullandığı bir oyu var, onu da tanımadınız, tanımıyorsunuz.
Fakir fukaranın tercihine ambargo koyuyor, sonra insanım diye meydan meydan höykürüyorsunuz
Zaten o karaktersiz duruş ve bağırışınıza ancak bu yakışıyor, doğrusu.
‘Hukuk devleti’ palavrasını dolaştırıp duruyorsunuz, adaletiniz altın çağını yaşıyor, kimi derinlere göre…
Bütün bunları, dünyanın gözü önünde okus-pokuslarla yapıyorsunuz ya, vallahi şeytan bile sizden utanıyor.
Bunu yaparken, Arvasi ailesini kirli işlerinize alet ediyorsunuz.
Arvasi kimliğinin yüceliğini unutan bir zavallıyı kullanıyorsunuz.
İstisnasız her Kürdün hicap duyacağı Abdulahat Arvasi de, bu işlerinize alet oluyor.
Kürt’ü, Kürt’e kırdırıyorsunuz, siz bu işleri çok iyi biliyorsunuz.
Mabetleri kirletiniz,
Aileleri parçaladınız,
Komşuları birbirine düşman ettiniz,
Kardeşi kardeşe nefret eder hale getirdiniz,
Babayı-anayı evlada küstürdünüz,
Hukuk devletini yok ettiniz.
Yargı’yı siyasete köpek ettiniz, yargı bağımsızlığını paspas ettiniz.
Güçler ayrılığı hayal oldu sayenizde.
Kayyım rejiminiz o kadar orijinal ki…
Şeytan sizi görünce, ben niye varım hayretlerine kapılıyor.
Rabbim beni niye yarattı, diye düşünüyordur.
Tüm bunlara rağmen kirli tuzaklarınız bir türlü bitmedi…
En önemli değerleri bozuk para gibi harcayarak, kirli siyasetinize alet etmeye devam ediyorsunuz.
Neyse ki, Van halkı ülkenin yakın geçmişinde görülmemiş ve yakın geleceğinde de izler bırakacak, tarihi bir tokatla ve sert bir kürekle ağzınızın ortasına vurdu.
Temiz iradesini, sizlere kaptırmadı.
Mazi kıtasının bu sınır boyu, size set geçti.
Neler söylesem ki Van’a dair?
Şair Ahmed Arif’in “33 Kurşun” şiirine konu olan Orgeneraliniz Muğla’nın vahşeti yine bu kadim topraklarda, 81 yıl önce yaşattınız.
Bu katliamı da o dönemin zift medyasıyla ‘Zeylan deresindekiler tamamen imha edildi’ manşetleriyle duyurdunuz. Bu vahşetin başrollüsü Generalinizin ismini Kürt’ün dağlarına taşlarına kazdınız.
33 kurşunu, 33 yaralı yüreği unuttu mu sandınız Vanlı?
Sefo Deresi Katliamı; Cumhuriyet tarihi boyunca Zilan, Dersim, Çorum, Maraş, Madımak, Roboski katliamlarından sadece akılda kalanları.
Kürt ve Alevi kardeşliğiymiş!
Ülkenin dört bir yanında mazbataları törenlerle ve süslü çerçevelerle adaylara takdim ederken, Abdullah Zeydan’a, ilkokul çocuğuna karne verircesine mazbata takdim etmeniz; hükümet etme biçiminizi ve ‘derin devlet’ anlayışınızı göstermiyor mu?
Yıllar geçse, devirler el değiştirse de sizde karanlık tuzaklar, kirli senaryolar bitmedi bir türlü…
Hasılı Van Kedisi trafoya girmedi. Hırsızlığı, güpegündüz yapmaya kalktınız.
Bundan tam 87 yıl önce (1937) Seyid Rıza’ya yaptığınız bundan farksız değildi.
Seyit Rıza’nın, Elazığ Buğday Meydanı’nda dar ağacına yürümeden söyledikleri kulaklardan silindi mi sanırsınız?
Her dönem Hüseynilere kıydınız.
Seyit Rıza’nın oğlu Hüseyn’nin yaşını büyüterek babasının gözleri önünde astınız.
Seyyid Rıza, sözleri sizden öncekilere de sizlere de bir korku fermanıdır.
Cesaretle söylenen sözler uykularınızın karabasınıdır her daim.
“Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu. Ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim, bu da size dert olsun.”
Evet, aynen öyle.
Kürtler, Aleviler, KHK’lılar, bilumum mağdurların da sizin yalan, hile, hurda, alevere dalavere ve dümenlerinizle baş edemediği bir gerçek. Bu onlara dert olsa da, onlar da size boyun eğmedi, sizin gaspçı siyasetinize baş eğmedi, eyvallah çekmedi, direndi ve direnmeye devam edecek.
Bu da zalim yüreğinize, kin dolu kalbinize dert olsun.
Vatan, millet, bayrak, din, iman, Allah, kitap diyerek hep aldattınız.
Sahi siz hangi kavimdensiniz?
e.cansever@yepyeni.zamanaustralia.com