HABER-YORUM | SEFER CAN-TR724.COM
15 Temmuz’dan sonra baskıyı en fazla gören topluluklardan biri de Kürtler. Ama seslerini yeterince duyuramıyorlar. Ahmedi Hani’nin heykelinin yıkılması gibi sembolik anlamı yüksek saldırılar artıyor. İradelerini hem Ankara’ya hem de yerel yönetimlere yansıtmak için yaptıkları seçimler hiçe sayılıyor. Tutuklu milletvekili ve belediye başkanlarının sayısı o uğursuz 90’lı yılları bile geride bıraktı. En acısı Reyhanlı’da yakınlarını kaybedenleri polisin darp ettikten sonra söylediği, ‘Sizi HDP’li sandık’ sözüydü. Bu sözün hak ettiği tepkiyi görmemesi ise tek kelimeyle korkunçtu. Kürtseniz şiddet hayatınızın normalleri arasına girmiş demektir.
Üst üste mağduriyetlere rağmen yeterince seslerini duyuramayışlarının birkaç sebebi var. Öncelikle, Hizmet Hareketine yönelik kıyımın büyüklüğünün gölgesi o kadar uzun ki, Kürtlerin sıkıntıları az görülüyor. ‘FETÖ’ sakızının çok çiğnenmesi diğerlerinin mağduriyetlerinin de Cemaatin hanesine yazılmasına yol açıyor. İşin kötüsü HDP’liler ve diğer sesini duyurabilen Kürtler de aynı nakaratı tekrar ederek Erdoğan’ın ekmeğine yağ sürüyor.
Ya hep birlikte kurtulabiliriz, ya da hiçbirimiz… Bunu en iyi Kürtler biliyor ama siyasi lokomotifleri cezaevinde olduğu için yalpalıyorlar. İkinci önemli faktör de bu aslında. Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Gülten Kışanak, Ayhan Bilgen gibi önemli sözcüler susturuldu. Osman Baydemir’in çabası o boşluğu doldurmaya yetmiyor. Diyarbakır’daki adalet ve vicdan nöbeti bu eksikliği iyice gün yüzüne çıkardı. Demirtaş’lara cezaevinde tecrit uygulayan AKP iktidarı nöbetteki vekillere de aynı şeyi yapıyor. Bütün alanı ablukayla kuşatıp giriş çıkışa izin vermiyorlar. Sonra da Sabah Gazetesine ‘Diyarbakır’da teröre prim yok’ manşeti attırıyorlar. Basın kartlarını iptal edip sonra ‘cezaevinde gazeteci yok’ kurnazlığının benzeri. Ancak az da olsa haklılık payı var.
Olağanüstü Hal’in sindirmişliğini yadsıyamayız. Bir de kitleleri harekete geçirme inisiyatifini elinde tutan Kandil’in tavrını eklemeliyiz. Kobani düşüyor diye Türkiye’yi yangın yerine çeviren ‘lordlar’, halkın demokratik sınırlar içindeki tepkisine bile onay vermiyor. Hem Erdoğan hem de Kandil, siyasetin (tabii ki Demirtaş’ın) kendi iktidar alanını tehdit etmesine izin vermiyor.
Vicdan ve Adalet Nöbeti
Sırrı Sakık’ın “HDP Diyarbakır’da vicdan ve adalet nöbetinde. 3 dönem orada HDP’den vekil olanlar nerede? Yazık bu halkın emeklerine” tweet’i ve gelen cevaplar, içteki çekişmelerin göstergesi. Halkın çekingenliğinde bunun da payı olmalı. Akıllıca bir adımla nöbeti İstanbul’a taşıyor HDP. Böylece hem katılım hem de medyatik ilgi artacaktır. Muhalifleri tutuklayarak susturmak Erdoğan’ın sihirli formülü. HDP’ye uyguladı sonuç aldı. Artçı sarsıntı ise CHP’nin daha çekingen ve her adımını defalarca düşünen hali. CHP’nin medyatik görünürlüğü yüksek, ama sonuç üretmeyen muhalefeti ‘gaz alıyorlar’ eleştirilerine yol açıyor. Haksız da sayılmaz bu eleştiri. Adalet yürüyüşünün en somut neticesi ‘Nasıl muhalefet yaptık ama!’ çakası. Medya da muhalefet kontenjanını orada kullandığı için HDP’lilerin eylemlerini görmezden geliyor. Sadece CHP değil Kürt sorununa görece ilgili sol muhalefetin diğer unsurlarının da kendi derdine düşmüş olduğu gözden kaçmıyor. Cumhuriyet Gazetesi, kendi yazar ve yöneticileri için haklı bir mücadele yürütüyor. Günlerce sayfalarında başka seslere yer kalmadı. KHK ile atılan kamu çalışanları, sürgüne giden yargı mensupları, Barış Akademisyenleri derken Kürtlere sıra gelmiyor gibi. Zaten cılız bir muhalif medya var, onlarla ancak bu kadar…